GÜNDEMDEKİLER

Ortak payda: Ne mutlu eşitim diyene!

Her türlü ayırımcılığı engelleyen, sosyal hukuk devletini inşa eden, örgütlü, çoğulcu, katılımcı bir anayasayı hayata geçirmek zorundayız.

Türkiye Cumhuriyeti; laiklik tercihi, kadın hakları, harf devrimi, özel ve kamu hukuku alanındaki düzenlemeleriyle tarihi bir dönüşüm başlattı. Bu anlamda Ortadoğu ve Müslüman dünyaya ‘Türkiye Modeli’ni sundu ve kabul gördü. Ancak demokrasinin tam kurumsallaşması ve demokratik değerlerin tavizsizce içselleştirilmesi yolunda örnek olamadık.

Demokrasiyi içselleştiremeyen tüm ülkeler gibi, biz de tepki ve taleplerimizi inançlar üzerinden, etnik değerler üzerinden, sembolizme savrularak, dolayısıyla etkisizce dile getirdik. Sonuç ortada. Hâlâ sivil bir anayasamız yok.
Siyasetçiler de bu az gelişmiş demokrasiden nemalandı. Türkiye toplumu, inançlar veya etnik değerler üzerinden siyaset kurumu tarafından ayrıştırıldı. Böylece insanlarımız kişisel tepki ve taleplerini ulus devlete ya da ulus devletin şahsında ‘etnik bir üst kimliğe’ yöneltti.

Türk etnisitesi ağırlığı

1920’lerin başında, 1990’lardan itibaren baskın kimliğin yanında bir Kürt kimliği olgusu açıkça kabul edilmiş olsa da cumhuriyet tarihi boyunca ağırlıklı olarak ‘Türk’ kimliği, resmi ve tartışılmaz kimlik olarak topluma yansıtılmıştır.
Alt kimliklerinden vazgeçen, kendilerine sunulan bu kimlikten rahatsız olmayanlar açısından herhangi bir sorun doğmamıştır. Ancak bu asimilasyonu kabul etmeyen, kendi kimliğini ifade etmek isteyen gruplar açısından ciddi sorunlar doğmuştur. Sorunları görmeyen ülkemiz ise bu süreci yönetememiş, çoğulcu bir demokrasiyi inşa edememiştir. Bugün yaşadığımız sorunların esas kaynağı budur.
Bu travmatik dönüşüme rağmen çok önemli bir kazanımımız var. Tarihte, Türk-Kürt düşmanlığı olmamıştır. Bugün de yok. Bu kazanıma özenle ve kıskançlıkla sahip çıkılmalıdır.

Temel dinamik ‘eşit yurttaşlık’ algısıdır

Ülkemizde yaşadığımız esas sorun, yönetimlerle ‘Kürt’ kavramı etrafında oluşmakta, yoğunlaşmakta. Belirlenmiş ve onaylanmış resmi kimlikler dışında; etnik, kültürel, dini veya ideolojik kimliklerin kamusal alanda ifade edilmesi engellenmektedir.
Bu nedenle vatandaşlık kavramını tüm bu boyutlarıyla birlikte değerlendirmek zorundayız. Kürt sorununun genel analizi yapıldığında, en başta artık ‘Türkiye Kürtlerinin Türkleştirilmesi’ politikalarından vazgeçilmelidir. Kürtlerin, Türkiyeli oldukları duygusunu ve aidiyetini hissetmelerini sağlayacak politikalar üretilmelidir. Bu da çağdaş demokrasilerde olduğu gibi, ‘eşit yurttaşlık’ anlayışıyla olur. Sosyal demokratlığı bırakın, asgari demokratlığın gereği budur.
Türkiyeli Kürtler, başka ülkelerde yaşayan Kürtlerden daha iyi bir durumdadırlar, bunu rahatça ifade etmektedirler. Talepleri, dahil olmaktır; ayrılmak değil. Yönleri Batı’ya dönüktür. Bu duygunun yerleşik bir hal alması önemlidir. Türkiye Kürtlerinin huzur ve tatmini, Türkiye’nin istikrarı yanında, Avrupa ve Ortadoğu’nun istikrarı için de belirleyici olacaktır.

Ahaliyle başladık

Atatürk 1920’lerde ‘Türkiye Ahalisi’ kavramını kullanmıştı ve bu 1924 Anayasası’nın özünü teşkil etti. Aradan geçen 90 yılın sonunda kavramın içini demokrasiyle dolduramadık. Şimdi önümüzde önemli bir fırsat var. Eşit yurttaşlık anlayışı, anadil eğitimi-öğretimi başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerde yapılacak anayasal düzenlemeler, aidiyet duygusunun güçlü hale gelmesini sağlayacak, Türkiye’yi herkesin Türkiyesi yapacaktır.
Bu yönde düzenlemelerin yapılması, ‘Türk Milleti’ kavramının anayasadan çıkartılması anlamına gelmez. Keza, yine bu düzenlemeler yapılırken Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Kurucu ve önder rolü’ de muhafaza edilmelidir. Bu rolü inkâr etmek gibi arayış ve komplekslerin içine girilmesi, dünyaya örnek ülkemizin değerini hakir görmemiz anlamına gelir. Bu örnek, halkın ve onun önderi olan Atatürk’ün eseridir.
Bu sürecin diğer temel ayağı ise laikliktir. Din, vicdan ve ibadet özgürlüğü hiçbir baskı altında kalmadan yaşanabilmelidir. Devlet, bu sürecin hakemi ve güvencesi olmalıdır. CHP olarak anayasa çalışmalarında ‘Devletin inanç gruplarına karşı, tüm işlem ve eylemlerinde tarafsız’ olması yönünde öneride bulunduk. Ancak, iktidarın inatçı muhalefetiyle karşılaştık.
1980 darbesinin kanunlarına sahip çıkan, seçim barajından insafsızca beslenerek haksız oy temin eden AKP ’nin uzlaşmaya dayalı anayasa yapımında samimi olmadığı artık bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Esasen AKP’nin bu yüzü deşifre olduğu için Başbakan ve AKP sözcüleri agresif bir söylem kullanmaya başlamışlardır. Ancak, yalın gerçek şudur: AKP taslağının özü, başkanlık sistemi dayatmasıdır. Bu nedenle ‘Uzlaşma Komisyonu’nu tıkamaktadır.

Hedefleri başkanlık
Başkanlığa ulaşabilmek için görünürde barış vaadiyle Kürt halkı kazanılmak istenmektedir. Aslında Kürtleri kendi dikta amaçlı siyasi hedefleri doğrultusunda acımasızca kullanmak isteyen bir siyaset gerçeğiyle karşı karşıyayız. Kürt halkı yanıltılmak istenmektedir.
Nitekim Uludere Komisyonu’nda AKP’nin tavrı ortadadır. 14 günde aydınlatılacak konuyu 14 ayda karartmışlardır. CHP ise öldürülen Kürt vatandaşlarımızın akıbetini takip etmiş, kendi raporunu yazmış, gerçeği ortaya çıkarmıştır.
CHP olarak Türkiye’nin sorunlarına sadece Diyarbakır, İzmir, Hakkâri, Edirne, Artvin, Antalya, Muğla, Konya gözüyle bakmıyoruz. Tüm Türkiye’yi kucaklayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarının tümünün aidiyetini hissedeceği bir anayasa yapma gayreti ve sorumluluğu içindeyiz.
AKP, CHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda varlığından rahatsızdır. Kendi ifadeleriyle “CHP olmasa şimdiye kadar anayasayı çoktan bitirmiştik” diyorlar. Bitirmek istedikleri anayasa, otoriterlik kavramıyla özetlenebilecek bir anayasadır.

AKP’nin engelli demokrasi anlayışını, Türkiye kamuoyunun ve aydınlarının sorgulama zamanı çoktan gelmiştir. Gerçek demokrasiyi kurma zamanı gelmiştir. Bunun da temel şartı; en başta üniter yapı, laiklik ve kadın hakları gibi cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmaktır. Bunun yanında; temel hak ve özgürlükleri demokrasiyle güçlendiren, eşit yurttaşlık anlayışını pekiştiren, her türlü ayırımcılığı engelleyen, sosyal hukuk devletini inşa eden, örgütlü, çoğulcu, katılımcı bir anayasayı hayata geçirme zorunluluğu vardır.
Bu gayretin, sorumluluğun ve kararlılığın içinde olma zamanıdır.

*CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, 22, 23 ve 24. dönemlerde aralıksız olarak CHP adına Anayasa Komisyonu’nda görev yapmıştır. Bu görevi halen devam etmektedir. Ayrıca Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda CHP grubunu temsilen ve Grup Sözcüsü sıfatıyla bulunmaktadır.

/radikal gazetesi

Yazarımız

Kusca.com

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.