Bir pazar sohbeti: Hayattaki Gardiyanlar
“Paralı fakir arkadaşın olacağına, parasız zengin dostun olsun”
Bu pazar size biri yirmi sene önce biride yaklaşık kırkbeş sene öncesine ait olan iki anımı anlatacağım.
1940’tan bu yana koruma altında olan Raman dağının çevresindeki ezgileri dinleyerek büyüyen,yirmili yaşlarında İsviçreye gelen, Annesi Türk babası Kürt olan, 1980 öncesi Türkiyede yaşanan sağ-sol çatışmalarını bilen, Türkiyedeki Kürt sorununu bilmesine rağmen elini taşın altına koymayan ancak buram buram Kürt kokan bir arkadaşla ailece tanışıyor gidiyor ve geliyorduk.Raman çevresinden kalkıp Nemruta selam verip Toroslardan geçip Bolu dağı cıvarından bir bayanla evlenen bu arkadaş ailece bize misafirliğe gelmişlerdi.Haftaya Türkiyeden babalarının kendilerini ziyarete geleceğini söyleyen arkadaşa gelsin bizde kendisini görmeye geliriz dedim.Bir hafta sonra hoş geldin ziyaretine gitiğimizde, kısa boylu, karnı burnunda , armut şişkosu babasıyla yaptığımız ilk yarım saat içindeki konuşmadan bu adamın geldiği yerden insanlara yükseklerden baktığını hemen anladım. Bir ara aramızda geçen konuşmada;
— Amca vizenizi kolay aldınız mı
— benim için vize gerekmiyor
— nasıl yani
—Yeşil pasaportum var
İçimden olsa olsa bekçidir diye geçirdim.
— amca mesleğin nedir
— ben güvenlikçiyim
Bu adam polisise oğlu bundan bahsetmemişti yoksa gizlimi
— ne türlü güvenlikçisiniz
— Ben gardiyanım
Adam üstüne basabasa gardiyanım deyince midemden boğazıma doğru sinirsel birşeyin yükseldiğini hisettim. Hisettim çünkü benim daha reşit yaşıma gelmeden gardiyanlarla tanışmam hiç hoş olmamıştı, ayrıca tam o sırada Diyarbakır 5 nolu kitabı okuyordum. Hemen oğluna dönüp bugün alışveriş yaptınızmı diye sorduğumda konuyu değiştirmeme çok sevinen oğlu başladı anlatmaya ya Metin sen niye Almanyaya alıverişe gelmiyorsun senden başka herkes alışverişini orada yapıyor. Bak falanı kazanırsın filan kazancın olur sen bir gel ben seni götürecem nerde ne yapılır herşeyi gösterecem ve büyük kazancın olur bundan sonrada hep oraya gidersin. O kadar çok lafını etti ki tamam dedim ve o hafta içinde bağlı bulunduğum belediyeye baş vurdum iki hafta sonrada sınır kartı diye bir kart verdiler. Bu kartla İsviçreden Almanyaya beli bir kilometreye kadar girebiliyor ve alışveriş yapabiliyorsun.
Arkadaş telefon etti kartın geldimi diye evet deyince tamam ben gelip seni alacağım beraber gideceğiz ve o gelinceye kadar bende biraz İsviçre parasını Alman parasına çevirdim. Benimde bir huyum var çarşıya gidersem pazara uğrarsam cebimde ne varsa hepsini mutlaka harcar ve bitiririm. Uzun seneler bu hastalıktan kurtulmayınca şimdi herşeyi Haticeye bırakmışım. Arkadaşla Almanyaya gittik ve mağazaları dolaşırken durmadan konuşan işte alışveriş böyle yapılır demeye getiren arkadaşıma paraları bittirdim de haydı gidelim dedim.Sınır kapısına geldik ve polis bizi durdurdu nerden geldiğimizi sorduktan sonra yaptığımız alışverişin fişini istedi. Aslında bu kontrolu herkese yapıyor fişe baktıktan sonra bırakıyor fakat benim arkadaş halen havasını atıyor bu seferde polis seni durdurursa ne yapmalısın diye hava atıyor. Durduk yerde polise saçımız siyah diye bizi durdurtun deyince polis sadece güldü ve bizimki adamın bu iyi niyetini fırsat bilerek ,benim tüm uyarılarıma rağmen yarım almancasıyla olmadık şeyler söylemeye başlayınca polis bizi arka tarafa götürerek aldıklarımızın hepsini kontrol ettikten sonra hepsini kantarın üstüne atarak tartı ve 50 mark cezayı vereceksiniz dedi.Bende bir kuruş kalmamıştı fakat arkadaşım son ödemesini yaparken cüzdanındaki parayı görmüştüm. Ben bunlara para mara vermem diyen arkadaşım kaş ile göz arasında nasıl yaptıysa parasını yok etti ve cüzdanını çıkarıp polise göstererek bak para yok diyen arkadaşıma bırak polisi ben yalvardım de haydı şu parayı ver sınırı geçer geçmez ben sana öderim bizi zaten rezil ettin. Ne ben ne polis ne ettiysekte bu ödemeyince polis ikimiz arasındaki karakter farklılığını anladı ki bana sen benimle gel ve içeri girdik adam bana sınır kanunlarını gümrük yasalarını anlatıktan sonra bir fatura verdi ve bunu İsviçrede ödeyeceksin dedi ve bizi bıraktı.Her ay sonunda Allahın izniyle şu kadar bu kadar param olacak diyen arkadaşım üç beş kuruş için bizi rezil etmişti ve ben ertesi gün faturayı ödedim enaz onbeş sene Almanyaya alışverişe gitmedim.
Buna benzer bir olayıda yaklaşık kırk küsür sene önce yaşadım. Ben o zamanlar orta okula gidiyordum ve okulun tatil olduğu bir sırada babamın bir işini görmek için konyaya gittim ve gitmişkenede iki gün mehmet(amo) amcamın evinde kalmıştım ki kaldığım süre içerisindede amcaoğullarımla gezip dolaşıp ve sinemaya gitmiştik.iki gün sonra gazete ve renkli dergiler aldım eve gelmek için konya köy otobüsleri otogarına geldim. Otobüsün kalkmasına daha bir saat vardı ve ben elimdeki dergileri karştırırken bir baktım çok iyi tanıdığım benimle yaşıt bizim köylü biri geldi. Beni görünce doğruca yanıma gelen bu arkadaşla ilkokul dördüncü sınıfa kadar beraber okumuştuk. Aslında ilkokula beraber başladığımız arkadaşlar bir iki kişinin dışında, bizimle başlayıp sonra yaylalardaki okullarda devam eden sevgili mehmet, Üçler, Elife(alos), Mehmet Sami gibi arkadaşları saymazsak dördüncü sınıfa kadar fire vermedik. Dördüncü sınıfta 8,28,41,96 numarılı arkadaşlar bu sınıfı tekrar okumak zorunda kaldılar. İşte yanıma gelen arkadaş bunlardan biri ve onunla sohbete daldık.Ben ona sinemaya gittiğimi ve gördüğüm filmi anlatırken oda bana sinemaya hiç gitmediğini çokta merak ettiğini söyledi.Benden onu sinemaya götürmemi istiyen arkadaşıma eve gitmem gerktiğini babamın beni beklediğini söylememe rağmen bu istemi ve rıcası yalvarmaya dönüşünce bak arkadaş iki günlüğüne geldim paramı bitirdim şimdi sadece otobüse verecek kadar param var deyince cebindeki parayı bana gösterdi bunlar para sen hiç merak etme dedi. Peki eve nasıl gideceğiz diye soruncada çok kolay ben seni götürürüm diyen arkadaşıma bak en geç akşama evde olmalıyım dedim.
Arkadaşla birlikte üç tekerli dolmuşa bindik ve zaferde inerek yayan o zamanlar etrafı meyhanelerle sarılı olan Rüya sinemasına gittik ve filmi seyrettik. sinemadan çıkar çıkmaz zaman kaybetmeden eve gelmek için bu sefer şehirler arası otobüs otogarına geldik.Ben arkadaşıma gelde şurdan iki bilet alda en erken kalkan otobüsle yeniceoba makasına gidelim deyince arkadaşım yok ben para veripte bilet almam dedi. Ben neye uğradığıma şaşırdım para vermeden eve nasıl gideceğiz diye sorunca oda bana çok kolay ben şimdi gidip adama biz hastahaneden geliyoruz babam öldü parasız kaldık bizi yeniceoba makasına kadar götürün diyeceğim diyen arkadaşıma iki bilet için bizi ne diye rezil ediyorsun dememe rağmen adamın yanına gitti.Arkadaşımın iki gözü iki çeşme öyle bir ağlıyor ki ancak babasının ölüm haberini yeni alan biri bu kadar ağlayabilirdi.Ben onlardan üç adım geride bekliyorum hani orta okul lisede kızlar ellerindeki kitaplarla ağızlarını kapatır ve arkalarında fıkırfıkır gülerler ya bende gazetelerle ağzımı kapatmış arkadaşıma gülerken gözlerimle bir arkadaşıma bir bana bakan adama karşı üzgün görünmeye çalışıyor gerçektende komik durumdaydım ve aynı zamandada çok utanıyordum.Adam bize acımış olmalı ki çocuklar burda bekleyin yer olursa sizi alırım dedi.uzunca bekledik bir otobüs dolu gitti biz ikincisini beklerken arkadaşımla hiç konuşmuyordum beni kandırmıştı kendi kendime insan parası olanla değil gönlü zengin olanla arkadaş olmalı diye düşünürken adam haydi çocuklar gelin sizde binin diye bizi çağırmıştı.Yarım saatlık bir yolculuktan sonra adam yanımız geldi Eeee çocuklar başınız sağolsun ölen kimlerdendi diye sorunca arkadaşım babasını adıyla namıyla söyleyince adam tanımayınca bana dönerek eee sen kimlerdensin bende Rasim’in oğluyum deyince ne sen Rasim abinin oğlumusun ölen Rasim’in akrabasımıydı deyince bende utanarak yok annemin akrabası diye cevap verdim.Meğerse adam Yeniceobalıymış fazla birşey sormasına fırsat kalmadan makasta indik. Makastan Yeniceobaya aynı yalan dolanla geldik.Gece epey ilerlemiş, hava soğuk ,gelen giden hiçbir vasıta yoktu ve yayan gitmeye cesaret etmedik açık olan tek yer olan kahveye gittik ve saat onikide kapanınca ortada kalmıştık. Ne yapacağımıza şaşırmış ve çaresiz kalmışkene arkadaşım burada bir akrabası olduğunu ona gidebileceğimizi söyledi. Aslında dediği akrabası benim babamın yakın akrabası ve benide tanıyordu ama gecenin bu vaktinde kapısını açacağına inanmasamda kabul ettim.Kapılarının önüne kadar gidip penceresinden bakınca daha oturduklarını gördük ve ben arkadaşıma mademki senin akraban git söyle dedim ama hiç umudum yoktu arkadaşım gidip konuşup eli boş dönünce tekrar çarşıya doğru gittik.Gece ilerledikçe sesizlik yoğunlaşıyor geceyi dışarıda geçireceğiz korkusuda büyüyordu. Koca Yeniceobada bir tek evin lambası yanıyor hemde çok parlak lambaydı.Bu evi tanıyordum orta okulda benim sınıfımda olan Fehmi kızılkayanın eviydi kardeşleri sami ve Hilmiyde tanıyordum ama utanması kalmayan arkadaşıma söylemek istemiyordum ama çaresizlik beni bunu söylemeye zorladı.Yavaş yavaş eve kadar gittik içerdeki dışarıdaki bütün lambalar yanıyordu Fehmiyi bulup konuştum oda bana nişanımız vardı ama bitti şimdi toparlanıyoruz dedikten sonra annesiyle konuştuktan sonra burada kalabilirsiniz deyince kanadı kırık bir kuş durumundayken birileri tarafından sahiplenmenin ne kadar güzel birşey olduğunu öğrendim.
İki katlı evlerinin yanında yapışık bir duvarları ortak iki odalı alçak evde Fehmi, kardeşleri ve biz hep beraber uyuduktan sonra sabah kalkıp yola çıktık. Hava güzel ve güneşliydi daha önce yağan kar eriyordu fakat adalar halinde halen kar yığınları vardı. Karın eridiği her yer çamur içindeydi ana yola çıkıp bizim köye doğru yola çıktık. Herhangi bir vasıta gelmesede artık yayan köye gidebiliriz diye düşünürken daha yeniceobadan yüz metre çıkmıştık ki bir araba geldi bizi geçtikten sonra durdu ve bizi çağırdılar. Bizim köylü ,yeniceoba gelini, beni tanıyan bir abla acilen baba evine gitmek zorunda kalmış ve bir araba kiralamış yolun üzerinde beni görünce arabayı durdurtmuş bizide yanına aldı. Arkadaşım ön tarafa bende kucağında bebeği olan ablanın yanına oturdum. Araba hareket etikten sonra abla kulağıma iyiki denk geldin deyince ablanın yalnız arabaya binmeye teredüt ettiğini anladım. Daha zınarı reşe varmadan karşıdan bir kamyon gelip geçtikten sonra durdu ve hareket halindeki arabada nasıl olduysa önde oturan arkadaşımı tanımışlar ve kamyondan Hase use muse indi arkadaşıma hitaben yav neredesin iki gündür seni arıyoruz hadi gel danaları Ankaraya götüreceğiz deyinca arkadaşım onunla gitti. Biz ablayla köye geldik o baba evine bense gecikmeli olarak eve gittim.
Hepinize hayırlı pazarlar.
Yazarımız
- Kuşca'da doğdu, İsviçre de yaşamakta.