Bir pazar sohbeti: Yirmibir günlük tatilimde
Hani birşeyi bitsin diye kullanırsın fakat bir türlü bitmek nedir bilmez, ne bitmez şeymiş dersin.Bir başka şeyi bitmesin diye kullanırsın bir bakarsın bitivermiş,daha dün şöyleydi böyleydi ne çabuk bitti dersin.
Yıllık iznimizi ve öncesini ben buna benzetiyorum.Günlerce hata aylarca öncesinden biletlerinizi rezerve edersin artık gidiş günü ve saati belidir.Biletler kesildikten sonra gidiş gününüzü beklerken memleketinize,baba ocağınıza ve atanızın yurduna olan özleminiz zirve noktasına varır ve günler bir türlü geçmek nedir bilmez.Kimimiz işimiz gücümüzden soğur,kimimizin tansiyonu yükselir,kimimizde sinirsel bir hava takınırız.Bu bedenen dışarıya yansıtklarımız oysa ki içerden yüreğimiz yerine sığmaz,toprağımızın kokusunu alacağım diye keyiften heycanlanır ve kanımızın bir başka hareketlendiğini hisederiz.Rüyalarımız artık başkadır seni her gece şimdiki memleketine değil bir zamanlar terkedip geldiğin memleketine götürür.Keşke rüyalarım her gece bu zevki bana yaşatsalar diye içinden geçirirsin.Bir zamanlar terkedip geldiğimiz insanlarımızı,çevre ve doğamızı ancak ve ancak rüyalarımızda görebiliriz.
Günler yaklaştıkça gönül almak için hesap kitab yaparsın.Gitmediğin süre içinde kimin ölüsü,kimin bebeği olmuş,kimi kaza,kimi hastalık geçirmiş,kimi oğlunu veya kızın nişanlamış kimide düğününü yapmiştır.Başsağlığına,geçmiş olsuna,hayırlı olsun demeye gitmek için izin esnasında kimine yetişsende yetişmesende hepsinin duyduğun özlem doğrultusunda hesabını yaparsın.
Bu gönül alma ucu sivri bir ok gibidir.kimi yerde bir daha çıkmamak üzere kalbinin derinliklerine iner ve orada kendine yer edinir, kimi yerde de bir daha tamir olmamak üzere yüreğini paramparça eder.Anlıyacağınız bazılarında kucaklar karşıklı açılır nefes nefese özlemler sımsıcak olarak giderilir,bazı yerlerde de buzdolabıyla karşılaşırsın.İzin öncesı duyduğun o büyük özlem bu risklere rağmen seni her kapıya götürür.
Yavaşta olsa günler geçtikçe ve uçuş günü yaklaştıkça hediye alma telaşı içine girer ve bizleri bekleyen yakınlarımızı hoşnut etmek için binbir dukkana girer ve çıkarız.Uçuş günü geldiğinde artık yüreğimiz ağzımızdadır,yemekten ve içmekten kesilir,panikleşir,yutkunmakta zorluk ve olmadık pembe sakarlıklar yapar ve sanki bu güne kadar gidilmemiş yeni keşfedilmiş bir adaya gidiyormuş havasına kapılırız.Daha uçaktayken toprağımızın kokusu burnumuza gelir ve üç dört saatlik yolculukta bizi uçak değil biz uçağı sırtımızda taşırız.Bütün yaşayip hisettiklerimizden sonra bu senede nihayet köyümüze vardık.
Hani doğum günü olan birisine sürpriz yapmak için masa donatılır ,lambalar söndürülür ve doğumu olan içeri girerken alkışlarla lambalar yakılır ya bu sene benim köye girişimde aynen böyle oldu.Uzunca bir yolculuktan sonra arabayla gece büyük yayalaya yaklaştığımda ben Hatice’ye;
— bizim köye ne olmuş
— nasıl köye ne olmuş
— köyü göremiyorum
— daha varmadık ki
— buradan artık görmem lazım
— yoksa yanlış yolamı girdik
—yok yok şimdi anlarız
Büyük yaylanın içinden geçtim bir mum ışığı kafar bir ışık görmedim.küçük yaylaya yaklaşırken aniden bütün lambalar yandı dönüp arkama baktığımda büyük yaylanında ışıklarının yandığını gördüm.Hatice bana;
— ne oldu böyle hepsi beraber yandılar
— ben biliyorum
— neden
— çünkü ceryan gitmişti.
Bu tatlı sürprizden sonra evimize vardık ve bavullar açılıp yerleştirildi.gece geç saatte yatıp erken saatte kalkmıştım.İlk yapmam gereken yakın akrabalarımı ve gönül alma ziyaretlerine başlamak oldu.Ahmet Çorlu’nun yanında Mustafa Ekiz’den bahsederken ve sevgili Ahmet Yalınız’ın oğlu Hamit benim ziyaretime geldiğinde gözlerim doldu,boğazım düğümlendi ve konuşmakta zorluk çektim.
Bu sene komşularımın çoğu izne gelmişti bu sevindirici olmasına rağmen yeterince bir araya gelip hasret gidermedik.Bir telaş bir koşuşturmadır ki komşuları evlerinde bulmak neredeyse imkansız hale gelmişti.Yeniceoba,cihanbeyli,kulu,konya ve Antalya derken evlerinde oturmaya fırsatları yoktu.
Köyün hemen hemen her köşesini gördüm.Muhteşem evler ve vilalar yapılmış, özen ve itina ile döşenmiş,bahçeler çevrilmiş, meyveli ve meyvesiz ağaçlar dikilmiş ve balkonları misafir ağırlama odası yapılmış olan bu evlerin beni hiç enterese etmediğinin farkına vardım.Benim dikkattimi çeken yanından geçerken dönüp ikinci defa bakmama sebeb olan köyün içinden geçerken onların önünden geçen yolları tercih etmemi sağlayan ordan geçerken merdivenine, penceresine ve çatısına alıcı gözle bakmamı sağlıyan her mahlede azda olsa halen ayakta kalan 50-60 yıllık eski evler oldu.Mala Alote,mala usemame,mala mıstafihaske,mala mahmadi çawreş,mala aşxane ve mala mecit bunlardan bazılarıdır.Bunların ve bunlar gibi ayakta kalan diğer evleri gördüğümde eski Kuşcamız gözlerimin önüne geliyor ve bunların yanındaki milyonluk evlerin benim gözümde hiçbir değeri kalmiyordu.
Yirmibir günlük tatilimde Kuşçamızda oluşanlar;
-Eski belediye deposunun yanması
-Celildeki çeşme suyunun kuruması
-Mahmat Küçüğün acı haberi
-kum fırtınası
-Hasan Uzun’un oğlunun kurşunlanması
Balkonda oturuyor kahvemi içiyordum içerden kızım Zerrin baba diye bağırdı ve dışarıda yangın olduğunu söyledi ve ben çıkıp baktığımda belediyenin olduğu yerden hiç görmediğim kadar kapkara bir duman göğü sarmıştı hemen arabaya bindim oraya gittiğimde itfaye geliyordu yer vermek için hiç durmadan devam ettim ve ileride pencereyi indirip sorduğumda Ethem Kırkan tüm patlaması sonucu depo yaniyor dedi.Ertesi gün çocukların orada oynadığını ve kaza ile ateş yaktıklarını ateşin tüpün patlamasına sebeb olduğunu ve depodaki yanan lastiklerin kara dumana sebeb olduğunu öğrendik.Bu olay beni geçmişimize götürdü ve daha öncede bir tüp patlamasına şahit olmuştum.Yaşım 15-16 kadardı küçük yaylada yangın olduğu haberi geldi ve biz o yaşın verdiği enerjiyle kisa sürede oraya varmiştık.Tüp patlaması sonucu Süleyman Savran’ın evi yaniyordu.Köylüler toplanmış bir bağrışma bir çağrışma kimse kimseyi dinlemiyordu herkes birşeyler yapmak istiyordu çünkü süleyman savranın hanımı Bode ve oğlu içerdeydi.Alevler metrelerce yükselmişti evin ön tarafına yaklaşmak imkansızdı.Traktörler getirildi evin arka tarafında bir pencereyi söktüler ve duvarı yıktılar fakat Bode ve oğlu o odada değillerdi sonra evin yan tarafındaki yağların konulduğu odada Bode’yi oğlunun üzerine kapanmış ve yanmış olarak buldular.Bode’nın ve oğlunun bu şekilde aramızdan sonsuza dek ayrılması beni çok üzmüştü.Bu olaydan kısa bir süre önce babam bizleri azarlamiştı daha ne zamana kadar çiftçilere işimizi yaptıracağız artık büyüdünüz binin traktöre gidin Hüseyin Öcal (mala koşkar) tarlasını nadas yapın dedi.Ben ve abim traktörle nadası bitirdikten sonra eve dönerken teker patladı.O tekeri çikarip kaynaklayıp tekrar takmamız lazım fakat daha küçük olduğumuz için gücümüz yetmiyordu.At arabasıyla bize yaklaşan Bode teyze bir erkek gücüyle bize yardım etmişti.
1970’lı yıllarında mala xali şişko’nun celil boğazında bahçeleri vardı.Bu sebze bahçesinin yanında başka bahçeler,tarlalar ve biraz aşağı indiğinde oliçerkezın ağaçları be zınari raş’a kadar yeşildi.mala xali şişko yetiştirdikleri sebzeleri köye getirip satiyorlardı.o zamanlar azda olsa sebze satılırken meyve satılmıyordu çünkü köyümüzde küçük yayla ile büyük yayla arasındaki mala Hamcari alote ve mahmadi use’nın ağaçlarından başka ağaç yoktu.İlkokuldayken mala oliçarkaz’ın ağaçlarının dibinde piknik yapmaya giderdik.Burasını böyle cazip hale getiren celildeki çeşme suyuydu.Bu seneki iznimde bu çeşmenin kuruduğuna şahit oldum artık malisef celil suyu diye birşey yok.Görüp duyduklarım arasında en çok bu beni üzdü.
Çok güzel çok keyif aldığım bir ziyaret dönüşü eve varır varmaz 16 yaşındaki Mehmet Küçüğün ölüm haberi geldi.Benim isyan damarlarım şişti ve aklım başımdan gitti.kalleş ölüme lanetler yağdırdım.
Komşularımdan Hacer Çorlu,Hatice ve ben bizim balkonda güzel bir sohbettin içindeyken hiçbir ön belirtisi olmadan aniden bir kum fırtınası başladı kendimizi zor içeri attık.20 dakika veya yarım saat süren bu fırtına köyde herhangi bir zarara neden olmadı fakat konya yolunda kazalara sebeb olmuştu.
Yeniceoba’da bir tarafta sürücüsünün kuşçalı diğer tarafta sürücüsünün kelhasan’lı olan iki arabanın sebeb olduğu basit bir trafik kazası nelere mal oluyordu.Beş paralık bir kazadan sonra eğer yumruklar yetmedi silahlar konuşuyorsa daha çok ekmek yememiz lazım.
Hiç bitmesini istemediğin yirmibir günlük tatilde bir baba olarak önceliği çocuklarının istemlerine verirsin,bir koca olarak hanımının istemlerine öncelik verirsin ve kendin için hiçbirşey yapmadan eş,dost ve ahbaplarını yeterince görmeden kendini dönüş uçağının içinde bulursun.
Bindim uçağa koltuğumu bulup yerleştim ve gözlerimi kapattım bu sene yapmayıpta seneye mutlak yapmam gerekenleri birbir sıraladım.Bu her seferinde böyle oluyor yapamadıklarını gelecek tatilde yapma umuduyla içinde saklarsın.Zürih havaalanına iner inmez kuşçamıza olan özlemimin tekrar filizlendiğinin farkına vardım.
Hepinize hayırlı pazarlar.
Yazarımız
- Kuşca'da doğdu, İsviçre de yaşamakta.