Demokrasi ve seçim barajı
Günümüzde temsili demokrasilerde, genel ve eşit oy sistemine dayalı, katılımı ve temsiliyeti sağlayan özellikler, aynı zamanda demokrasilerin temel özelliklerini de teşkil eder. Temsili demokrasilerin bir başka özelliği ise, “çoğulculuk” ilkesidir. Siyasi partilerin sayı bakımından çok olması ve iktidara gelmek için rekabet koşullarına sahip olmalarıdır. Bir başka özelliği ise “çoğunlukçu” demokrasi özelliğidir. Bu oy çokluğunun geçerli olması demektir. Bir diğer özelliği ise önemli kurumlarından olan “Parlamentonun Üstünlüğü” ilkesidir. Parlamenter demokrasi olarak adlandırılması, çağdaş demokrasilerin bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Şunu özellikle belirtmek gerekir ki, bugün batı demokrasilerinde uygulanmakta olan, temsili, yarı-doğrudan demokrasi gerçek demokrasi demek değildir.
Gerçek demokrasilerde, egemenliğin meşru kaynağı direkt halktır. Günümüzde temsili demokrasilerinde egemenlik hakkı ve yetkisi, halkın seçtiği temsilcilere devredilmiştir. Seçilmişler, kendilerini “milli irade” olarak adlandırmaktadırlar. Uygulamada seçim endişesi, kuvvetler ayrılığı kurumu dışında başka bir denetim ve sınırlamaya tabi olmaksızın, istedikleri şekilde bu yetkiyi kullanabilmektedirler.
Temsili demokrasilerde, seçimle iş başına gelmiş, siyasal iktidarların, halkın tamamının temsilcisi olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Burada iktidara oy veren kesimlerin iradesi geçerlidir. Koalisyonlar da, halkın tamamının iradesi olamazlar. Bunun içindir ki, temsili demokrasilerde, halk gerçek anlamda, bir siyasal iktidar imkanından yoksundur. Bu yönetimlerde, halkın değil siyasal iktidarın, çıkar ve baskı gruplarının egemenliği söz konusudur.
Yukarıda genel olarak günümüzdeki temsili demokrasilerin kısa bir açıklamasını yaptıktan sonra, asıl konumuza, Türkiye ye gelelim. 12 eylül darbesinden sonra, AKP ye miras kalan, anayasanın getirdiği avantajlarla ülke yönetiliyor. Yani ayakta duruluyor. Demokrasi ise bana göre buz dolabında. Bu gerçeği doğru ifade etmezsek, tehlikelerin geldiği boyutu da görmezden gelmiş oluruz. Yüzde on seçim barajı, bu gerçeği ifade eder. Varoluşlarını bu sisteme borçlu olanların, barajı kaldırmalarını beklemiyoruz. Ancak başkanlık sistemine geçiş için, gerekli parlamenter çoğunluk elde etmekten, halk iradesinin gasp edilmesinden bahsedilebilir.
İktidarda en yetkili ağızdan, “Türkiye’de istikrarın, koalisyonların yokluğunun buna bağlı olduğunu, hatta birlik ve beraberliğin, ekonomik istikrarın, demokratik gelişmelerin buna bağlı olduğunu açıkça söylemektedirler. Yüzde on barajla ilgili herhangi bir düşürme bir tasarruf gündemlerinde olmağını söylüyorlar. Onun için “bu baraj kalacak” diyorlar. İktidar böyle düşünse de, yüzde on baraj sisteminin kaldırılması, halkın gündeminden düşmez. Halk bu engelleri er geç aşacaktır. Bu korku ve telaşla hareket eden iktidarın, “dar bölge” ve “daraltılmış bölge” modellerini tartışmak üzere, kamuoyuna yapılan açıklamaları da oyalamaya yönelikti.
“ Temsilde adalet”, “yönetimde istikrar” gibi bir problemi olmayan AKP iktidarının, eşitlikçi bir anayasa yapmak, demokratikleşmeyi sağlamak, alevi sorununu çözmek, yüz yıllık bir sorun olan kürt sorunun temelden çözümüne yönelik cesur adımlar atmak gibi bir derdi olduğuna inanmıyoruz. Bu durum açıkça gösteriyor ki, yüzde on barajda ISRAR, “devlette istikrarı” sağlamlaştırmaya yöneliktir. Bu şekilde istikrar sağlanır mı? bilemiyorum. Dünyada böyle bir örnek yok. Ancak bu şekilde sağlanacak bir istikrarın, devletin tüm topluma karşı baskı ve şiddeti artıracağını, böylece otoriter bir pozisyona geçmesine yarayacaktır. İstedikleri de, yaptıkları da budur. Başkanlık sistemine geçmek, sığındıkları yeni bir korunaktır. (hiçbir aciliyeti ve gereği yokken), boş yere üretilmiş bir gündem değildir.
Ne yazık ki, 2015 genel seçimlerine de bu ortamda giriyoruz. Barajları tartışıyoruz. Yüzde on seçim barajı, yüzde yedi hazine yardımı alma barajı ve gerçek bir katılımın engellenmesine yönelik, daha birçok engel saymak mümkün. Bu da gösteriyor ki, sistemle barajlar arasında doğrudan bir bağlantı var. Türkiye’de birçok siyasi partinin, hareketlerin bu sistemle parlamentoda temsili zorlaşmış durumdadır. Bunu aşmanın yasal boyutu, şüphesiz barajın kaldırılmasıdır. Geçici çabalar, 2007 ve 2011 seçimlerinde BDP ‘nin bağımsız adaylarla seçime girip, oy potansiyelinin çok altında bir temsiliyetle de olsa milletvekili çıkarmayı başarması önemli olmakla birlikte, kalıcı bir çözüm için şüphesiz, eksik ve yetersiz kalmıştır. Bu gün çözüm süreci ile barajları birlikte düşündüğümüzde, silahların bıraktırılması için, demokratik siyasetin önünün açılması, barajın kaldırılması konusundaki samimiyetsizliği de görmekteyiz. HDP’nin bu defa yüzde on baraj riskini alması da bunu gösteriyor. Umarım iyi bir hazırlık ve mücadeleyle aşar. Yalanlarla, bilgi kirliliği ile donatılmış bir seçim propagandası ile kuşatıldığımız kesindir. Seçim,“başkanlık rejimini kuracak bir anayasa” mücadelesi eksenindeki çabalara sahne olacaktır. tek li sıralamaya, bu defa tek başkan da eklenecek. Barış süreci çözüm süreci kaldıraç görevi görmeye devam edecek. Demokrasi şampiyonluğu bile yapılacak. Şimdiden, Hükümet, Cumhurbaşkanı, medya, sivil toplum örgütleri, bürokratlar el ele vermiş durumdadır. Haziranda, neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Yazarımız

-
Mühendis.
Harita mühendisliğini Selçuk üniversitesinde okudu. Aslen Xalikanlı, Ankara yaşamakta.