Bayram KızılkayaYAZARLARIMIZ

GEÇMİŞ ZAMAN MASALLARI

Hayat bir roman. Bunu klasik ve edebiyat romaninda diyebilirsiniz. Ben gecmis zamani hatirladikca, sevdigim bir yani olmadigini veya özlemini cektigim bir yani olmadigini görüyorum.

Rahmetli Mehmet Akdag’la, yaslarimiz 16-17, 12 km uzakliktan yayladan köye yaya gidiyoruz, cebimizde cok az harclik var. Ya berbere gitmeyecegiz, ya da yemek yemiyecegiz. Adam gibi adam olan Mehmet ile anlastik. Berbere gidecegiz, yemegimizde köyde yasayan halamda karar kildik. Berberde bir sürprizle karsilastim. Baska yaylada yasayan dedem tras oluyordu. Trastan sonra elini öptüm. Ödemeyi ben yaparim dedeme, cok sevindi. Mehmet trastan sonra gülme krizine tutuldu. “Yahu deden nerden cikti, bosver dedim annem saclarimi kirpar”. Bu kücük hikayenin anlami büyük, niye yazdim? Bizim neslimiz geldigimiz yerde yasantimizi bilmiyorlar.

Avrupa’ya gelisimiz zoraki bir cikisti. Yamali giysilerle yari ac, yari tok yasiyorduk. Bizim neslimiz tüketim aliskanligina dikkat etmeleri lazim. Bu güzel düzen böyle gitmeyebilir. Bu konuda gelecegimizi garanti altina almak icin dikkatli olmalari ve kendi dillerini, kültürlerine, kisiligine asik olmalilar.

Haydi Yeniceoba’nin cahili ben olayim. Bazi konularda icimden geldigi gibi yazmak istiyorum. Bazi konularda acik, net anlatmak insanlara hem beyninden hem de kisilikte ve ruhunda özgürlük getirir. Benim Yeniceoba’daki yasantim hasret cekecek hicbir yani yok. Erken kalk, belediye kaldirimlarinda otur, seni götürecek mechul, yapacagi is mechul. Benim inancim o ki: Birinci kusak Avrupa’ya cikmamis olsaydi, bizim torunlarimiz simdi Avrupa’da büyük alisverismerkezlerde el acma durumunda kalirlardi. Bu bir film gibi gözümün önünde canlaniyor. Avrupa cikisimiz baska bir karimiz oldu. Kabilelerin meydan savasi son buldu.

Birinci kusak Avrupa’ya cikarken, kültür seviyesi ve dünya görüsünü irdelemek istiyorum. Keske gücüm yetse bütün hikayeleri yazsam sayfalar dolu bir kitap cikar. Birkac hikayede ben varim. Bizi yönetenler her zaman dillendiriler. Kirsal alanin insanlari, köylülük veya köylü düsüncesi bu söylemlerin karsiligi ne cagristigini hepimiz biliyoruz. Iste ben de o insanlarin bir ferdiyim. Büyüklerimiz: “ma yüzüme li yüzü gavur nakava”. Amellik yillarimda hocaya sormustum: Avrupali zengin biz niye fakiriz? Hoca efendi bu dünya gavurlarindir, öbür dünya bizimdir.” Ben cok sevinmistim, bu dünya kisacik ömür neki? Öbür dünyada hurilerle ilalebet yasamak varken, nerdeyse eteklerime zil takacaktim. Büyüklerimiz: “devlet kutsaldir, kestigi parmak acimaz”. Devlet parmagi kesmez, o parmagi calistirmalidir. Iste birinci kusak böyle bir toplumun icinden cikip Avrupa’ya geldi.

Amellik yillarimi hicbir zaman unutmuyorum. Avrupa cikisindan sonra, kendi kendime cok celiskeye düstüm. Adete karsima cikan hortlak benimle dalga gecercesine, senin Yeniceoba’daki hayatin mi, Avrupa’daki evcil hayvanlarin yasama tarzimi? Hortlakla hep bu soruyla karsilistigimi belirtmek zorundayim.

Hayat kolay kazanilmiyor. Kolay kazanmasinida istemiyorum. Herseyin bir bedeli var. Güzel yasamak, güzeli bulmak icin cok okumak lazim. Degisen dünya degisen insanlar olmak zorundayiz. Yukarda yazdigim bir kac hikayede ben varim.

Yil yili kovaladikca 1970 ile 1980 arasinda kendimden bazi örnekler vermek istiyorum. Komik oldugu kadar, düsündürücü oldugu kadarda dramatik. Dislerimi yikamasini bilmiyordum, barbar egemen erkek kültüründen geldigim icin yemek yapmasini bilmiyordum. Yorgan nevresim degistirmesine akil erdiremiyordum. Rahmetli amcam Ali saat 14.30’da yaya ise gidiyoruz. Elimizde birer beslenme/yiyecek paketi, posette at kuyrugu gibi salliyoruz. Hava oldukca sicak, insanlar cimende sere serpe günesleniyorlar. Rahmetli amcam aniden poseti indirdi, ellerini semaya acti: Yarabbim bir dolu yagdir, bunlar delik desik olsun”. Gözlerim iyi görmüyor, farkinda degilim. Bir dostun evinde, ev sahibi: “senin gözlerin görmüyor” dedi. Ertesi gün göz doktoru el kalinliginda gözlük verdi… Halen o göz gercekleri görmüyor.

Rahmetli güzel insan Ape Miso, cuma aksami köy ve yayla komsusu, cocukluk arkadasi rahmetli Mustafa’ya telefon ediyor. Hafta arasini sende gecirmek istiyoruz. Mustafa: “aksam yemegi yedinizmi? Misto: “yedik”. Mustafa: “belli agzin sarimsak kokuyor”. Misto: “yok ya bu meretin kokusu oraya kadar mi geliyor?”.

Ape Beram

Yazarımız

Bayram Kızılkaya

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Göz Atın
Kapalı