Bir lokma ekmek uğruna milli benliğinden ödün vermenin adıdır göç.
Kendine ve çocuklarına daha iyi bir hayat sunmanın hayalidir göç.
Politik, ekonomik ve inanç kutuplaşmasının; yaşamı zehir etmesinin adıdır göç.
Yurtsever insanların, halklarına ve ülkelerine yürekten bağlı olanların topraklarından koparılmasının adıdır göç.
Barışı ve kardeşliği egemen kılmak için mücadele edenlerin hegemonya güçleri tarafından dolaylı dolaysız olarak ülkesini terketmek zorunda bırakılanların adıdır göç.
Ezilmişlerin, sömürülenlerin yazgısıdır göç.
Daha iyiyi, daha iyi yaşam şartlarını düşleyenlerin tarihinin adıdır göç.
Toplumların tarihi göçler tarihidir.
Savaşlar, kırımlar, toplu katliamlar göçe zorlar insanları yaşadıkları topraklardan.
Siyasal hoşgörüsüzlük, farklı ideoloji ve inançlardan insanlara rejimler tarafından gösterilen tahammülsüzlük insanları yurtlarından eder.
Ekonomik ve ekolojik yetmezlikler göç olgusunun temel gerekçeleridir.
Tüm göç dalgalarına damgasını vuran reel gerçeklik acıdır, sızıdır, özlemdir, hasrettir. Annesine, babasına, kardeşine, sevdiğine, sevgilisine kavuşmak ateşi ile yananların öyküsüdür göç.
Göç , Akdeniz’de , Ege denizinde ölmeyi göze almaktır.
Alp dağlarında donmayı kanıksamaktır göç.
Akdeniz’de kıyıya vuran küçük Alan’ın cesedidir göç.
Ege Denizi ve Akdeniz’in Azrail olduğu yerin adıdır göç.
Göç, sıkı sıkıya bağlı olduğun manevi değerlerden tedricen uzaklaşmak, yabancılaşmaktır.
Göç, örf ve adetleri terketmenin de adıdır. Kuşaklar arası çatışmaların şiddetini artırmanın da adıdır.
Bizim göçün öyküsü , macerası yukarıda betimlemeye çalıştığım gibi trajedik değildir elbette.
Ancak bizde el kapılarında aman diledik. Soframıza ekmek götürmek için başkalarına yarandık. İşgücümüzün, sınıfsal konumlanmamızın farkında bile değildik. Sınıf mücadelesine yabancıydık.
Ekonomik çıkmazlar ve tefeci faizcilerin kıskacından kurtulmak için kurtuluş yolları arıyorduk. İçanadolu köylüleri değil borçlarını borç faizlerini bile ödeyemez duruma gelmişlerdi.
Her kriz , her kaotik ortam bir fırsat doğuruyor , kozmos’a yol açıyordu. Bizim durumumuz bundan farklı değildi.
İşte tam da böyle bir dönemde Kuşça’dan 3 yiğit inisiyatif alarak kendilerini kuşatan sınırları yararak umuda yolculuğa çıktılar. Onlar ya iş bulup çocuklarına iyi bir gelecek bırakacak yada kendilerini denize atacaklardı. Çocuklarının gözlerine bakabilmek için başka bir seçenekleri yoktu.
Söz konusu kişiler yani İç Anadolu köylüsünün makus talihini değiştirenler; Mamı Ale(Mehmet Olgun), Haci Ömer Taş ve Osman Kaya idi. Tanrı’dan Mehmet Olgun ve Ömer Taş’a mağfiretler dilerken Osman Kaya abimizi saygıyla selamlıyorum. Eğer az sancılı bir göçmenlik süreci yaşamışsak bunu bu değerli abilerimize borçluyuz.
Osman Kaya istisnasız herkese yardım etmiş, kucağını açmış , evini paylaşmıştır. Dolayısıyla her türlü övgüyü hak ediyor.
Aradan 50 yıl yani yarım asır geçmiş. Göç, bize kaybettirdiği kadar, kazandırmıştır. Demokrasi ile, insan hakları ile, insani muameleye tabii olmayla tanıştık. Sınıf bilincini , örgütlenme bilincini dimağımıza kazımayı öğrendik. İçinde yaşadığımız topluma tüm eksikliklerine rağmen entegre olmayı içselleştirmeye başladık. Yeryüzünün tüm insanlığın ortak mülkiyeti olduğunu bu uzun göç serüveninde bilincimize çıkardık.
Eksikliklerimiz yok mu?
Peşin yargıları, ön yargıları kırmakta zorlanıyoruz. Doğru bildiğimiz yanlışlarda inatla direniyoruz.
Ancak tüm bunların zamanla değişeceğini de biliyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle göç olgusunun acısını tadan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Yazarımız
-
Öğretmen.
Kuşca'da doğdu. Uzun yıllardan beri Danimarka'da yaşamaktadır.
Son yazıları
- Hasan Sertdemir28/03/2017CADI KAZANI
- Hasan Sertdemir23/03/2017İLERİ DEMOKRASİ
- Hasan Sertdemir13/03/2017AYNAYA BAKMAK
- Hasan Sertdemir27/02/2017TERCİH