İran Genel Kurmay Başkanın gelişi ve bir uyarı
Tüm general Muhammet Bakıri, bugün kalabalık bir ekiple üst düzeyde görüşmeler yapmak üzere Türkiye’de, Tüm zenginliklerine rağmen, İran ve Türkiye iki geri kalmış ülke, sanayısini kuramamış, ülkelerinde demokrasiyi tesis edememiş, birlikte yaşadıkları farklı dini grupları ve halkları baskı altında tutmakta yarışan iki devlet. Türkiye ve İran, Ne yazık ki gericiliğin de iktidarda olduğu iki ülke; askeri konularda, bölgedeki gelişmelerle ilgili, bilgi alışverişinde bulunmak üzere toplanıyorlar. Tabiki yeni toplanmıyorlar, ama bu defa sıkışıklıkları yüzlerinden okunuyor. Basına yansıyan kadarıyla, karargahta ve siyasi mekanlarda yapılacak görüşmelerin içeriği konusunda: meşhur ‘’terörle mücadele, bölgesel gelişmeler, savunma alanındaki ikili ilişkiler ve sınır işbirliği’’ arkasından ilave ‘’bunlar başlıca konular’’ derken, başka konular da olduğuna hiç şüphe yok. Mit Müsteşarı, Milli Savunma Bakanı ve iki general, aynı anlayıştaki diğer siyasiler başka ne konuşabilir.
Evet İranlı generalle meseleleri konuşmak, önemli siyasi sorunları çozmez. Bölgede bugün yaşananlar, geçmişte yaşananlar, bunun bu kadar kolay olmadığını gösteriyor. Barışın tesisi, eşitlik, özgürce bir arada yaşamanın yolu, UKKTH’na saygı göstermekten geçmektedir. Geçmişte, İran, Irak, Türkiye ve Afganistan arasında imzalanan, 8 temmuz 1937 tarihli SADABAT PAKTI’ yürürlükten kalksa da, 7. Maddesindeki ifadelerin, halen devletlerin zihninde yaşadığını, yürürlükte olduğunu üzüntüyle görüyoruz. 1638’de Osmanlı-İran arasında imzalanan, Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla, toprakları ilk defa ikiye, sonra da Sykes-picot ile gizli ve Lozan ile resmen, dört parçaya bölünen Kürdistan ve yüzyılı aşarak devam eden, KÜRT SORUNU’nun varlığını saklamaya 7. Madde de yetmiyor. ‘’7. MADDE; Anlaşan taraflardan her biri, kendi sınırları içinde, diğer anlaşmaya varılan tarafların kurumlarını yıkmak, düzen ve güveliğini sarsmak, veya politik rejimini bozmak amacıyla silahlı çeteler, birlikler veya örgütler kurulmasını ve eyleme geçmesini engellemeyi yükümlenir.’’ Böylesi anlaşılmaz şifrelerle dolu akıl dışı anlaşmalarla ittifaklarla sorunların çözülmeyeceği bellidir.
Kürt sorunu, bugün de bölgesel, hatta uluslararası bir sorundur. Çözülmesi gerekir. Sykes-picot, lozan, sadabat, Nato, Bağdat Paktı ve daha sayamadığım anlaşmalar, ittifaklar, çözümsüzlük işe yaramadı. Aksine bölgede gericiliğin, geri kalmışlığın, çatışmaların, katliamların başlıca sebebi oldu. Bugün Güney Kürdistan’ın 25 Eylülde bağımsızlık referandumuna gitmesi, çözüm yönünde gelişen en önemli pozitif olaylardan biridir. Güney Batı Kürdistan’daki federasyonlaşma ve özerklik çabaları da olumlu gelişmelerdir. İran ve Türkiye’nin de Kürt Sorunu’nda anlaşılmaz tutumlarından bir an önce vazgeçmeleri gerekir. Sorunun barışçı çözümünü kolaylaştıracak programlara, uygulamalara, şans vermeleri gerekir.
Yer altı ve yer üstü zenginlikleri bakımından, cömert olan bölgenin gelir kaynaklarından eşitçe istifade etmenin zamanı gelmiştir, sanayi ve teknolojik imkanlara kavuşmamız gerekir. Eşitlik, özgürlük ve demokrasi hepimizin vazgeçilmezidir. Kaynakları, savaşa, çatışmalara değil, eğitime, sağlığa, refaha, tarıma, imara, ulaşıma ayırmalıyız. Sorunların ÇÖZÜM muhatabı, halklardır. Barışa, diyaloğa ve özgürlüğe şans tanıyalım. Çağdaş bir anayasa, eşitlikçi bir anayasa bunun ilk adımıdır. Denenmeyen yol budur.
Yazarımız
-
Mühendis.
Harita mühendisliğini Selçuk üniversitesinde okudu. Aslen Xalikanlı, Ankara yaşamakta.