KANAYAN YÜREKLER
3 temmuz 2011 tarihinde Eker ve Demir aileleri gencecik kızları Sevgi ve biricik torunları Rodi’yi Türkiye’de bir trafik kazasında kaybettiler. Bu kayıp, aileleri ve yakınlarını büyük bir acıya boğdu.
Şimdiye kadar trafik canavarına çok kurban verdik. Bu kaybettiğimiz canların arkasından yakınları acılarını dile getirmek için ağıtlar yaktılar. Bu acıların ilacı zaman dediler, fakat zamanı geriye alıp bu ölümleri önlemek mümkün olmadığı gibi, zamanı ileriye alıp bu acıları hafifletmek te mümkün değil.
Ahmet Demir gelini ve torununu kaybetmenin verdiği acıyı web sitesinde yazdığı yazılarla ve verdiği seminerlerle dile getirmeye çalışıyor. Acısını çok iyi dile getirdiği bu yazıları ilk okuduğumda kelimeler boğazımda düğümlendi. Danca yazdığı bir yazıyı Türkçeye çevirip sizlere aktarmak istedim. Ahmet Demir ”Ölümle tanışmak” adlı yazıyla dugyularını böyle ifade ediyor;
”Ölümle tanışmak”
”Benim internet sayfamda bazı okurlarım kesin okumuşlardır, ben sevgili gelinimi ve torunumu kaybettim. Onları kaybettiğimden beri kendi kendimle mücadele ediyorum. Onların ölümü hem benim için hemde yakın ailesi ve arkadaşları için bir şok yarattı, çünkü gelinim çok sevilen bir insandı.
Sevdiklerimi kaybettiğimde hayatımda ilk kez bir şok, acı ve kayıp yaşadım. Kendi davranış şekillerimi, reaksiyonlarımı ve hem kendi kendimle, hem de ailemle, sosyal arkadaş çevremle ve ayrıca gündelik işimle olan ilişkilerimi araştırdım.
Sevdiklerimi kaybetmenin acısını kelimelerle ifade edemem, ama bu benim için ve sevdiklerini kaybeden başkaları için kaçınılmaz bir gerçek. Bizler bu acı ve kayba farklı bir şekilde tepki gösteriyoruz. Onun için şimdi bu yaşadığım acı ve kaybı bedenimle ve duygularımla nasıl tepki verdiğim konusunda seminer veriyorum. Katılımcılara yaşadığım somut örneklerle böyle bir acıyla yaşamaya devam etmeye çalışmanın nasıl olduğunu ve normal hayata dönüş hakkındaki deneyimlerimi anlatıyorum.
Ölüm hayatımızın kaçınılmaz bir parçası. Hiçbirimiz bundan kaçamayız, fakat ben ve diğer anne babalar bu konuda sevdiklerimizin ne zaman öleceği konusunda etkimiz olmasını isteriz. Eminim ki biz anne ve babalar ve diğer aile büyükleri ölümün sırayla gelmesini, çocuk ve gençlerden önce yaşlılardan başlamasını isteriz.
Bende malesef tam tersi oldu. Ben 24 yaşındaki gelinimi ve 18 aylık torunumu kaybettim. Benim için çok büyük bir kayıp, onları ömrüm boyunca etrafımda görmek istedim, ama şimdi böyle oldu. Onların ölümü beni uyandırdı ve ölüm diye bir şeyin olduğunu hatırlattı. Her ne kadar ölümün hayatımızın kaçınılmaz bir parçası olduğunu bildiğim halde günlük yaşamda bunu hiç aklıma getirmiyordum. Sevdiklerimi kaybettikten sonra hayatımdaki bu konular üzerinde düşünmeye başladım:
– Hayata önem ve değer verme.
– Kişisel ve ortak anlar yaşamak için aileye ve yakın arkadaşlara yer ve zaman ayırma.
– Aileye öncelik verme ve sahip olduğun sürece tadını çıkarmak, özellikle çocukların.
– Benim için derin anlamı olan aileyi ve diğer insanları bilmek ve bu anlamı açıkca dile getirme.
– Ölüm yokmuş gibi her anı dolu dolu yaşama.
– Ölüm ve kayıp, bana ölüme ilişkin duyguları yaşamama sebep oluyor.
– Kişide hem ruhsal ve hemde fiziksel bir değişiklik oluyor.
Biz insanlar yakın ilişkilerimizi derin hissettiğimizde yani her yakınımızın (sevdiğimiz kişinin) bize nasıl davrandığını ve bu kısa anlarda bu duyguya sarılma ve bu hissettiğimiz örneğin mutluluk yada sevginin tadını tutmaya başardığımızda hayat bizim için bir anlam taşıyor.
Kız çocuğum olmadığı için gelinim sayesinde bir kız babası olmanın nasıl bir duygu olduğunu öğrendim. Bu duyguyu bana yaşatan gelinime çok minnettarım. Duyguların tadını ve sevmeyi sevgili torunum Rodi ve onun varlığı sayesinde sevmeyi öğrendim. Bunlar sevgili torunum ve gelinimin bana bıraktıkları en büyük hediye.
Eminim ki sevdiklerini kaybetmiş başkaları da benim bu acıya ve kayıba verdiğim tepkiyi tanıyorlardır.”
Sevdiklerini kaybettikten sonra Eker ve Demir aileleri için hayatı yaşamak anlamsızlaştı, fakat geriye kalan sevdikleri için yaşamaya çalışıyorlar. Kendilerine sabır ve metanet diliyorum.
Ahmet Demir geçenlerde diğer gelininden dünyaya gelen torununu hastanede ilk ziyaretinde gözyaşları ile ziyaret ettiğini duydum. Bu gözyaşları, acı, kayıp, korku ve sevginin gözyaşları..
Yazarımız
-
Pedagog ve Danimarkaca-Türkçe tercüman.
Kuşca'da doğdu. İlk ve ortaokulu Kuşca’da, liseyi Ankara´da bitirdi. İki yıl dışarıdan Anadolu Üniversitesi iş idaresi bölümüne devam etti. 1991`den beri Danimarka`da yaşamakta.
Son yazıları
- Hasan Yıldıran04/08/2019ORTAK KADER
- Hasan Yıldıran03/06/2019Mala Hecîleran – Taziye Evi – II
- Hasan Yıldıran04/02/2017TAZİYE EVİ
- Hasan Yıldıran26/07/201615 TEMMUZ 2016