Klasik dönemin sonu
Platon, toplumun rasyonel bir çalışmanın ürünü olacağını, bilge ya da bir filozof kişi tarafından yönetilebileceğini ileri sürdü. Aristo ise. toplumu özgür ve ahlaki değerler açısından eşit bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinin bir toplamı ya da bütünü olarak tanımlamıştı. Dolayısıyla toplumların yasalarla yönetileceği ve aynı zamanda belli bir dayanışma ve birliktelik içinde olması gerektiğini savundular. Yunan-site devletleri Helen imparatorluğu içinde asimile ya da yok olduktan sonra bu yok olma sürecinde toplumun inşasını gerçekleştirmek daha da zorlaştı. Ama Aristo ve Platon ‘un benimsedikleri ve savundukları toplum biçimleri ve görüşleri birer ideal olarak varlıklarını sürdürdüler.
M.Ö 300 den M.S 400 e kadar bütün bir Helen-Roma dönemi boyunca eyaletler hem nufüs hem coğrafi olarak büyümüşlerdir. İçinde kültürel, dinsel ve dilsel olarak birbirlerinden farklı insanları ve kimlikleri bünyesinde barındırmışlardır. Bu dönemde tüm bunlar yaşanırken, birey nasıl mutlu olur, mutluluğunu nasıl sağlar ve garanti altına alabilir? gibi entellektüel sorular yoğunlaştı. Yunan-site devletlerinde insanlar o zaman var olan toplumun organik bir parçası olarak varolmuştu.Her birey kendine bir yer edinmek ve değişik türden kamu faaliyetlerine katılmakla yükümlü idi. Yani bireyin varlığı ve değeri bağımlıydı. Bu dönemde bireyin mutluluğuyla ilgili iki felsefi görüşün etkili olduğunu söylemek mümkündür. Bu felsefi akımların kurucuları, grek felsefesinin son döneminin iki filozofu Epiküros ve Zenon’dur. Epikürcülük ve Stoacılık dünya görüşlerinin kurucuları olan bu iki filozof birbirlerine taban tabana zıt kutuplardır.İlk olarak Epiküros’u ele alırsak. Epikürcülük terimi (M.Ö 341-271) Epiküros’tan türetilmiştir. Bu felsefi görüşe göre bireyin mutluluğu nasıl sağlanır ve muhafaza edilir. Epiküros şöyle yanıtlar. Düşünüp tartarak yaşamdan zevk alınmalıdır, iyi bir yaşam acının ve ızdırabın olmadığı bir yaşamdır. Bu yüzden en az acı ve ızdırap için hesap yapılmalıdır. Anlık hazlar için gelecekteki acılara ve ızdıraplara katlanmak zorunda kalmamalıyız. Basit bir deyişle kår zarar hesabı yapılmalıdır. Hazzı aramalıyız fakat bu planlanmış ve hesaplanmış olsun. Siyasete ve bunun gibi beraberinde tehlike, sıkıntı. endişe ve korku getiren şeylere bulaşmadan, şarabın ve bunun yanısıra bir çok şeyin tadını çıkarabileceğin güvenli ve korunmuş bir çevre içinde olunmalıdır. Epiküros hayatta tedbir, sukünet, kontrol ve güveni tavsiye etmiştir. Ona göre mutluluğu sağlamanın ve muhafaza etmenin tek yolu haz’dır. Epikürcü felsefe iki şekilde özetlenebilir. 1. Var olan tek İYİ hazdır. 2. Azami hazzı temin edebilmek için kontrollu haz olmalıdır. Hazzı (yunanca:Hedone) en yüksek ve tek iyi olarak kabul eden öğretiye felsefi termin olojide hedonizm denir. Epikürün şekillendirdiği felsefi görüşe hedonizmde denilir aynı zamanda. Hedonizm bütün hizmetlere ve imkanlara kolayca ulaşılabilecek düşüncelere sahip insanlara hitap edebilir. Eğer insanların çoğu haz ve acı arasındaki ilişkiyi ve orantıyı hesaplayacak olsalardı. Acıların toplamı hazların toplamını kolaylıkla aşardı. ve bu da olumsuz ve negatif bir ortalama olurdu. Hedonist filozof Hegesias’ın intihar önerisini gözönüne alırsak, saf hedonizmin zamanla intiharın savunuculuğu haline geldiği görülür.İkinci olarak Zenon’u ele alırsak yani stoacılığı. O Epikürün öğretisini ve dünya görüşünü şiddetle reddeder. Stoacılık hayatın anlamı ve mutluluğu Epikür gibi zevkte bulmuyordu. İnsan mutluluğunu temin etmek istiyorsa bunu kontrol edilemez dış dünyada değil , mümkün olduğunca kontrol edebileceği kendi iç dünyasında yaşamayı öğrenmelidir. Bu da kişinin kendi kendisiyle bağdaşmasında ve barışık yaşamasına bağlıydı. Bunun sağlanmasıda kişinin kendi özel idesini gerçekleştirmesiyle ilgiliydi. Ve bununla birlikte ilk kez kişilik kavramı ortaya çıkmış oluyordu. Bu kavram daha sonra hristiyanlığın ve Goethe’nin çağında daha büyük önem kazanacaktı. Peki insan kendi kendisiyle nasıl bağdaşım kurabilir ve barışık yaşayabilir. Zenon şöyle yanıtlar. Kişinin kendi kendini var edebilmesi için özel bir şey gerekli değildir. Birey tabiatla bağdaşım kurarak buna ulaşabilir. İnsan tabiatı ile dışardaki tabiat belli bir ahenk ve uyum içinde olmalıdır. İnsan kendi kendisiyle barışık yaşarsa aynı zamanda evrenin doğal yasalarıyla uyum içinde olur, ve bu da mutluluğu sağlar. Stoacılık için tabiatı tanımak ve anlamak iyi ile kötünün birbirinden ayrılmasından başka bir şey değildir. Erdemli yaşamak insan için tek İYİ, erdemsiz yaşamak tek kötüdür. Sağlık, refah, ölüm, hastalık, acı ya da yoksulluk gibi şeyler bilgili ve erdemli insanın mutluluğunu etkilemez. Yaşamda sıkıntı ve güçlüklerle karşılaşmak ve dışsal olarak şan. şöhret ve paraya ulaşmak mutluluk için belirleyici değildir. Bilgi, erdem ve mutluluk insanın kendi iç dünyasıyla ilgili bir şey, dış etkenlerden bağımsızdır. Soacılığa göre erdem logosla yani akılla uyum içinde olmaktır. Romalı stoacılardan Seneca şöyle demişti.’ Başına her ne gelirse gelsin, sanki tam da onun olmasını istemişsin gibi ona katlanmalısın, çünkü eğer her şeyin tanrının iradesine bağlı olarak oluştuğunu bilmiş olsaydın, onun tam da öyle olmasını isterdin.’Grek dünyasının ve felsefesinin son döneminin iki filozofunu ve bireyin mutluluğuyla ilgili görüşlerini yazdıktan sonra bir sonraki yazıda ortaçağ ve filozoflarını incelemek umuduyla…
Yazarımız
Son yazıları
- Fehmi Sütçü30/06/2011Tarih ve Diyalektik
- Fehmi Sütçü26/04/2011Kopernik devrimi-2
- Fehmi Sütçü24/02/2011Kopernik devromi -1
- Fehmi Sütçü07/08/2009İskoçyalı