Kürdistan’ın 5. parçası: Anatoliya Navîn
Yüzyıllardır asimilasyon politikalarıyla karşı karşı kalan Orta Anadolu Kürtleri, Türkler ile iç içe yaşamalarına karşın dillerini koruyor; aynı şekilde kültürü, örf ve adetini de bugüne kadar koruyup taşımayı başardı.
Orta Anadolu’da yaşayan Kürtler, tarih boyunca Kürdistan’ın farklı bölgelerinden Ankara, Konya, Kırşehir, Aksaray, Yozgat ve Kayseri başta olmak üzere bozkırları yurt edindi. Reşvan (Reşî), Canbeg ve Şêxbizin aşiretlerin yoğun olduğu bu bölgedeki Kürtler, yaklaşık 500 yıl önce göç ettikleri söyleniyor.
Orta Anadolu’daki sürgün Kürtlerin bir milyonun üzerinde bir nüfusa sahip oldukları belirtiliyor. Bu nüfus sayısı, sonradan Orta Anadolu’ya Kürdistan’dan gelip yerleşen nüfus dahil değildir.
Yüzyıllardır Orta Anadolu’nun iskan ve asimilasyon politikalarıyla karşı karşı kalan Kürtler, Türk kentlerinde Türkler ve diğer halklarla iç içe yaşamalarına karşın dillerini koruyor; aynı şekilde kültürü, örf ve adetini de bugüne kadar koruyup taşımayı başardı. Bu özellikleri onlarla Kürt ve yabancı araştırmacıların da dikkatini çekti.
Gazeteci Adem Özgür, Orta Anadolu Kürtleriyle ilgili araştırma yapan yabancı araştırmacılar arasında İngiliz, Fransız, İsveç, Rus, Alman ve Danimarkalı araştırmacılar olduğunu yazdı. Özgür’ün araştırmasına göre bu araştırmacılar arasındaki isimler şu şekilde: W. F. Ainsworth, W. J. Hamilton, P. V. Tschihatschef, Georges Perrot, Vital Cuinet, W. M. Ramsay, Friedrich Sarre, P. H. Massy, Mark Sykes, Hermann Wenzel, Wolf-Dieter Hütteroth, F. Loewe, W. Ruben, Wolfram Eberhad, Jan Hjarno ve Ingrid Lungberg. Bu isimlerin tamamı Orta Anadolu Kürtleri üzerine çalışmalar yapmış.
Orta Anadolu Kürtleriyle ilgili dosya haberimizde araştırmacı/yazar Mehmet Bayrak ve Şoreş Reşi ile yaptığımız söyleşileri vereceğiz. Söyleşilere giriş yapmadan önce Orta Anadolu Kürtlerinin göç tarihi, aşiretleri, nüfusu, yerleşim yerleri, mutfağı, kültürleri ve örgütlenmeleri hakkında edindiğimiz bilgileri kısaca paylaşmak istiyoruz:
GÖÇ TARİHİ
Orta Anadolu Kürtlerin zorlu bir göçe (sürgüne) tabi tutulmaların nedeni Osmanlı İmparatorluğu’nun iskan ve asimilasyon politikaları sonucunda gerçekleşti. Osmanlı İmparatorluğu sürgünü belli bir kurala dayandırıyordu; kural şöyle gerçekleşiyordu: Büyüklüğüne göre, her köy ve kasaba, on haneden biri ya da iki haneye kadar sürgün çıkarmak zorunda bırakılıyordu. Böylece Kürt aşiretlerinde yaşanan ilk bölünme ve parçalanma 1514 yılında Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah I. İsmail arasında yapılan Çaldıran Savaşı’nda yaşandı. Kürdistan toprakları üzerinde gerçekleşen bu savaş Kürt toplumunu böldü, parçaladı ve aşiretler sürgüne tabii tutuldu.
İkinci büyük parçalanma ise 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması olarak bilinir. Bu antlaşma Doğu Kurdistan’ın Kirmaşan şehrinde imzalanmış ve Kürt aşiretleri ikinci büyük sürgünü yaşadılar.
HDP Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ise Kürtlerin Osmanlı İmparatorluğu döneminde değil, Selçuklular döneminden itibaren Orta Anadolu’ya sürgün edildiklerini söylüyor. Yıldırım, daha önce yapmış olduğu bir konuşmada şunları söylemişti: “Şikari belgelerine göre Kürtler 13 ve 14. yüzyılda Orta Anadolu’ya geldi. Burada beylikler mirlikler kurdular. 1184 yılında Modanlı Aşireti adlı büyük bir aşiret Haymana bölgesine yerleşir.”
AŞİRETLER
Bu göçe tabi tutulan ve bugün Orta Anadolu’da yaşayan aşiretlerin isimleri şu şekilde: Reşvan, Canbeg, Lek (Şexbizinî), Milan, Şadi-Rutan, Zerikî (Zirkan), Sêwêdî, Terîkan, Mikaîlan, Mirdesî, Molikan, Badilî, Nasirî, Omeran, Koçgiri (Sanz), Mahasi, Belikan, Celikan, Oxciyan, Cutkan, Xelkan, Sêfkan Pisiyan ve Beski. Bu sözü edilen aşiretlerin her biri geniş Kürt coğrafyasından sürülenlerdir.
NÜFUS
Orta Anadolu Kürtleri’nin Kırşehir merkezi ve kırsal alanda toplam nüfusu 65.000, Ankara’da 200.000, Konya’da 250.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Özellikle Ankara’da yaşayan nüfusun dörtte birinin Kürt kökenli olduğunu söylersek, bu üç ildeki toplam Kürt nüfusunun yaklaşık bir milyonu bulduğu söylenebilir. Bu nüfus toplamına Çorum, Tokat, Yozgat, Amasya, Aksaray, Niğde ve Kırıkkale’deki yerleşik Kürt nüfusu da eklenince, söz konusu rakamın iki milyona yaklaştığı söylenebilir.
YERLEŞİM YERLERİ
Sürgün edilmiş Kürtler, başta Konya iline bağlı Cihanbeyli, Yeniceoba, Yunak, Kulu ilçeleri, Ankara’nın; Haymana, Polatlı, Şereflikoçhisar ve Bala ilçelerinde yaşar. Toplamında ise 102 Kürt köyü bulunmakta. Ayrıca, Hirfanlı Baraj’ından itibaren başlayan Kırşehir’in Kaman ilçesinde, Pisyan aşiretine mensup Kürt köyleriyle birlikte 44 köy bulunmakta. Kırşehir merkez köylerinin yarısı, Çiçekdağı ilçesinin yüzde 60’ı ve Boztepe Kazasının ise yüzde 80’i Kürt köyleridir. Burada Konya, Ankara ve Kırşehir il sınırları arasında olan Kürt yerleşim birimlerinin birbirine ya sınır oldukları veya aralarında çok az mesafe olduğu görülmektedir.
Yozgat Kürtleri; genel olarak Çorum, Tokat ve Amasya il sınırlarının kesiştiği bölgededir. Bu bölgeye serpiştirilmiş Kürt köyleri Çekerek, Zile, Alaca ve Ortaköy ilçelerine bağlıdır. Burada meskun köylerin sayısı 41’i bulmakta.
Bunların dışında Aksaray’da 17 Kayseri’de 23, Çankırı, Kızılırmak’ta 26 Kürt köyü ile toplamında 300’ün üzerinde Kürt köyü bulunmakta. Kürt köyünün olmadığı tek kentin Nevşehir olduğu söylenmesine karşın burada yaşayan Kürtlerle Niğde, Eskişehir ve Kırıkkale’de yaşayan Kürtler sürgün edilmiş Orta Anadolu Kürtleridir.
KÜLTÜR/YAŞAM
Kürdistan Kürtlerinden farksız yaşam biçimleri, gelenek ve görenekleri ile örf ve adetleri koruyan Orta Anadolu Kürtleri, 1950’li yıllara kadar yarı kapalı bir toplum olarak yaşamış, daha çok hayvancılıkla uğraştıkları biliniyor. Gazeteci Adem Özgür’ün yaptığı araştırmalar sonucunda bu tarihlerde anadilleri Kürtçe’den başka dili bilmeyen Kürtlerin, daha sonra enformasyon teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte yeni örf, adet ve geleneklerle de tanıştığı ve yine o yıllara kadar köylerde ağaların veya zenginlerin cemaat evleri ve bu evlerde tarihi, sosyal ve kültürel sohbetlerin yapıldığı ve ayrıca eski Kürt hikayeleri de bu evlerde kaval eşliğinde anlatıldığını belirtti.
Bugün hala 60 yaşın üzerindeki birçok kadının Türkçe’yi bilmediği sık rastlanıyor. Erkekler ise işgücü nedeniyle şehire gidip gelmelerinden dolayı daha erken öğrenmek durumunda kalmışlardır.
MUTFAĞI
Et, bulgur pilavı, hoşaf ve şerbetin özel günlerde ikram edilir. Kadınlar arasında imece usulu yapılan yufka ekmek de vazgeçilmezleridir. Orta Anadolu Kürtlerinde düğün veya nişanlarda ‘Nanê ji keva’ dedikleri kolay kolay bayatlamayan yufka ekmeği de çok sevilir. Mevsimi gelince de yine imece usulu bulgur kaynatılır.
Tandır başında ekmek bekleyen da yumurta veya peynirli yapılan gözlemeler de o gün özellikle çocuklara farklı bir heyecan verir.
GİYİM VE KUŞAM
Orta Anadolu Kürt geleneğinde kadınların giydikleri çeşitli özel kıyafetler var. ‘Xeftan’ denilen yöresel kıyafetin üst kısmına ‘salte’, bel kısmına ‘pişt’ ve başa takılan ‘kıtan’ ile ‘şar’ olarak bilinen örtüleri vardır. Bu kıyafetler hala bazen 70 yaşın üzerindeki kadınların giydiği görülüyor. Ancak günümüzde gençler ve yaşlı kadınların ortak giydiği şalvar (xonta) tercih ediliyor.
ÖRGÜTLEMELER
Orta Anadolu Kürtlerinin yüzde 80’ine kadar Kürt Özgürlük Mücadelesinin yanında olduğu belirtiliyor.
Türk devletinin devam eden inkar ve imha politikasına rağmen kendi imkanları ile bazı okullar açan Orta Anadolu Kürtlerin ulusal bilinçleri de gelişmiş olarak biliniyor. Köylere gelen Türk öğretmenlerin Kürtçe’ye yasak koyması, öğrenciler arasında Kürtçe konuşanları gammazlaması için muhbirleştiren öğretmenlerin hala bu bölgede eğitim vermesi, bu bölgeyi Kürdistan’ı farklı kılmıyor. Bu durum ile karşı karşıya kalan Kürtlerin Kürdistan’ın birçok bölgesiyle kıyasla hala bugün Kürtçe konuşan çocukların olması bütün bu baskı ve uğraşılara rağmen Kürtler de direniyor ve haklarını geri alma kararından taviz vermediğini gösterir.
ANADOLULU GERİLLALAR
1980’lerde özgürlük saflarına katılarak başlayan mücadele, hala günümüzde devam ediyor. Sayısı bilinmeyen onlarca şehitlerin mezarlığı Kürdistan’da. Orta Anadolu şehit mezarlığı ise parmakla sayılacak kadar az. Orta Anadolu’dan gerilla saflarına katılan en az 300 kişinin şehit düştüğü tahmin ediliyor.
Komkurd-AN
2015 yılın Aralık ayında Ankara’da açılışı yapılan Orta Anadolu Kürtleri Kültür, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Komkurd-AN), dil, kültür ve tarih çalışmaları alanında yeterince faaliyet yürütemeden KHK ile kapatılan dernekler arasındaydı. Tarihi emanetler, arşiv değerlerin dahi el konulduğu dernek, bir yılını dolduramadan kapatılması, Türk devletin asimilasyon politikasına hizmet etmesinin bir işaretiydi. Dernek, bir yıl içerisinde farklı sosyal projeler, paneller, eylem ve etkinlikler gerçekleştirdi.
PKAN
2015’te kongreyle resmiyete kavuşan Platforma Kurdên Anatoliya Navîn (PKAN-Orta Anadolu Kürtleri Platformu) yaklaşık iki yıldır Diaspora’da yaşayan Kürtleri temsil eden, farklı faaliyet, eylem ve etkinlikler sürdüren bir kuruluş. Avrupa Parlamento’sunda bir seminer ile Sur ve Cizre’de edindikleri 10 Kardeş aile ve maddi kampanya katılımılarıyla büyük başarıya el attı. Orta Anadolu Kürtlerin hem Avrupa’daki hem de ülkedeki sorunlarına değinen PKAN, geçtiğimiz 4 Kasım’da 2’nci Olağan Kongresi’ni gerçekleştirdi.
ORTA ANADOLU KADINI
Yüzyıllardır dilini, kültürünü korumayı başaran Orta Anadolu Kürtlerin bu başarısındaki en büyük katkıyı kadınlar sağlıyor. Her türlü asimilasyon ve baskı politikalarına rağmen dilini konuşmayı sürdüren Kürt kadınları, çocuğu ile en çok iletişime giren, hikaye, masal ve ninnileri nesilden nesile aktaran, ağırlıklı ağıtları yazan bu kadınlar dilin ve kültürün yaşatılmasında, korunmasında önemli bir rol aldı. Gittikleri Avrupa ülkelerinde kültürel, politik ve sosyal içerikli derneklerde yine aktif rol üstlenen bu kadınlar, özellikle İskandinavya’da çocuklarını anadilleriyle büyüten ve örgütlemelerin başında duran olarak bilinir.
Ankaralı ‘Kürt Cemali’ nasıl Keşanlı Ali oldu?
Türk devleti tarihi boyunca “Kürt ismi üstüne kurulan tabu, toplumsal yaşamın yanısıra edebiyat ürünlerine de yansımış ve tüm albeniliğine rağmen bu eserleri düşünce kadük bırakmıştır.
Bu uygulamanın tiyatro planındaki en ilginç örneklerinden birini, ünlü tiyatro yazarı Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nda görüyoruz. Haldun Taner tiyatro yazarlığında bir dönemeç kabul edilen ve epik tiyatronun şaheserlerinden sayılan, bu özellikleriyle de Türkiye’de ve birçok Avrupa ülkesinde yüzlerce kez sergilenen Keşanlı Ali Destanı; konusu, karakterleri, jargonu ve tüm motifleriyle Ankara’nın ünlü kabadayılarından Kürt Cemali’yle çevresini işlediği ve bu özelliklerinden dolayı “Kürt Cemali Destanı” olması gerekirken, birdenbire “Keşanlı Ali Destanı”na dönüşüvermiş. Gösterime girdiği 31 Mart 1964’ten itibaren 130’u Türkiye’de; geriye kalanları da İngiltere, Almanya, Lübnan, Çekoslovakya, Macaristan ve Yugoslavya’da olmak üzere 342 kez sahnelenen; yazılı kitapçığı bile 1964, 1971, 1977 ve 1984’te birçok baskıya ulaştığı gibi birçok yabancı dile çevrilen Keşanlı Ali Destanı, işlenen temanın Kürt kimliği bakımından izleyicilerin de hamen dikkatini çekmiş ve tartışılmaya başlanmıştır; neden Kürt Cemali değil de, Keşanli Ali Destanı diye…
Haldun Taner’in itirafı
Daha sonra Haldun Taner’den şu itiraf gelir: “Ona Kürt Cemali desem oynamazlar, onun için Keşanlı Ali dedim.”
Aslında, Keşanlı Ali Destanı ile Kürt Cemali arasındaki bağlantıyı doğrudan gözlemlere dayanarak yazılı bir belgeyle ilk bilince çıkaran, yine Orta Anadolu Kürtlerinden gazeteci, yazar Mehmed Kemal’di. Mehmed Kemal, 1980’li yıların başlarında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan ‘Türkiye’nin Kalbi Ankara’ konulu yazı dizisinin bir günlük bölümünü bu konuya ayırır. ‘Kürt Cemali’den Keşanlı Ali Destanı’na’ başlığıyla sunulan bu bölümde Kürt Cemali’nin yaşam serüveni ve öldürülmesi anlatıldıktan sonra, konunun Haldun Taner’le bağlantısı şöyle aktarılır: ‘’Kürt Cemali, Altındağ ve Atıfbey’de çok sevildiğinden tutuluyor, ağıtlar yakılıyor. O günlerin akşam gezeteleri Cemali’nin öldürülüşünü ballandıra ballandıra yazıyorlar. Öyle ki Haldun Taner’in dikkatini çekiyor. Bir gün Haldun Taner bana çıkageldi. ‘Şu Kürt Cemali nerelerde geçti, aslı ne öğrenmek istiyorum’ dedi. Haldun’u Altındağ ve Atıfbey’in çocuğu Avukat Şefik Günder ve Atıfbeyli Tahsin Yaman’la tanıştırdık. Öğrendi, inceledi, bu olaydan ‘Keşanlı Ali Destanı’ doğdu.“ Yazı dizisinde, o yıların ünlü kabadayıları arasında Kürt Cemali dışında şu isimler sıralanır: Hacettepeli Mehmet, Boyacı Arif, Dündar Kılıç, Kovboy Niyazi, Jandarma Ziya, Yaşar Altınışık, Kürt Nevzat, Sarı Vahit, Kürt Tahsin. Günün birinde, Kürt Cemali’yi öldüren kişiler olarak bunlardan Hacettepeli kabadayı Mehmet’le Boyacı Arif Ankara’daki Hergele Meydanı’nda Cemali’nin öldürüldüğü yerde öldürülürler. Dündar Kılıç ise kabadayılığının yanısıra Alaattin Çakıcı’nın kayınpederi olarak da biliniyor. Daha önce bu olguyu es geçen Haldun Taner de, Mehmed Kemal’in yazılı açıklamalarından sonra aynı gerçeği itiraf etmek zorunda kalır. 1983’te eserinin dördüncü basımına yazdığı Önsöz’de işin aslını şu sözlerle itiraf eder: ‘’Konu ne kadar bizdense, oyunu üslubu da o kadar bizden olsun istiyordum.“
Haldun Taner’in itiraflarına dayanarak diyebiliriz ki, ‘’Evet, konu bizden, oyunun üslubu bizden, ama ismi bizden değil!…’’
Ankara-Altındağ’ın Kürt Cemali’si nerede, Edirne’nin Keşanlı Ali’si nerede?.. Kürt ismi üzerindeki tabu aşılıp gerçek adı yani ‘Kürt Cemali Destanı’ adı konsaydı taşlar tümüyle yerine oturmaz mıydı dersiniz?
Aradan geçen bunca zamandan sonra Türk tiyatrosunun egemen bir eğilim olarak asimilasyoncu geçmişiyle yüzleşmeme zamanı gelmedi mi?
Şêxbizin’li Kürt Cemali
Kürt Cemali 1933 yılında 7 çocuklu ailenin en küçüğü olarak dünyaya gelir. Aslen Kürt aşireti olan Şêxbizin aşiretinden olup, ailesi Erzurum’dan Ankara’ya göç etmişlerdir.
Kürt Cemali, 1950’li ve 60’lı yıllarda Ankara’nın Altındağ, Atıfbey, Kayabaşı, Yenidoğan, Aktaş ve Hacettepe semtlerinde kabadayılık yapmış herkesin itaat ettiği bir kişilik olmuştur. Delikanlılığı mertliği ile kısa sürede ün yapmıştır.
O zamanlar Altındağ bölgesi Arnavut kabadaylarının hakimiyeti altındadır. Daha sonra Kürt Cemali’nin hakimiyeti hissedilir.
Kürt Cemali, 1950’lerin Ankarası’nda efsane bir kabadayıydı. Ankara’nın birçok mekanını haraca bağlamıştı. Bileği bükülmez bir delikanlıydı. Öyle ki karşısında onunla başa çıkamayanlar 1962 yılında karanlık bir ortamda karanlık bir cinayetle katlederler.
Kumarhanede kabadayı Mehmet’in yanı sıra Trabzonlu Dündar Kılıç’da bulunmaktadır. Kürt Cemali’yi kabadayı Mehmet’in vurduğu ya da vurdurtuğuna inanılıyor.
Cinayeti Dündar Kılıç’ın da işlediğini söyleyenler de olmuştur. Dündar Kılıç’ın ”ben öldürmedim” dese, bile bu cinayet planından haberi olduğu kesindir. Bu yüzden Cemali Çoşan’ın akrabaları Kabadayı Mehmet’in yanısıra Dündar Kılıç’ı da ölüm listesine eklemişlerdi.
İntikamı alınır
Cemali’nin vurulmasının ardından Ankara ayağa kalkar. Cemali’nin Ankara’da yaşayan akrabaları dışında aşiretten de binlerce kişi Ankara’ya gelir önce İtfaiye Meydanı’ndaki kahvenin önünde toplanıp intikam sloganları atarlar, sonra Kabadayı Mehmet’in bulunduğu adliyeye yürürler.
1 Nisan 1962 tarihinde Kürt Cemali’nin öldürülmesinden sonra cinayetin baş şüphelileri Kabadayı Mehmet ile Dündar Kılıç, Cemali’nin akrabalarından çekindiklerinden kendileri gidip teslim olmuşlardır. Cinayetten 1 yıl sonra Kabadayı Mehmet ile Dündar Kılıç hapisten çıkar.
Kabadayı Mehmet hapisten çıkınca, İtfaye Meydanı’nda Kürt Cemali’nin 16-17yaşlarındaki yeğeni Nuri Çoşan tarafından öldürülüyor.
Bu olayın ardından Dündar Kılıç’ın Ankara’da değil kabadayılık yapması, yaşaması bile mümkün olmayınca Kılıç ailesi de İstanbul’a yerleşir… Kürt Cemali’inin yakınları Dündar Kılıç’a hapishanede ve İstanbul’da birçok defa öldürme teşebbüsünde bulunurlar. Dündar Kılıç’ın devlet görevlileriyle olan ilişkisi büyük ölçüde öldürülmesini engellemiştir.
/Dîlan BİÇER – Yeni Özgür Politika