MAĞARA
” Hayatta oyuncu olduğunu sanıp, hayata seyirci kalanlar var. Bu hayatta dövüşenler, direnenlerde var. Alişer’e ve Avestalara…”
Sanırım vakitsiz yakalandım,
Üstelik hiç bir hazırlığımda yoktu.
Bir akşam üstü,
Sofrasına buyur etti.
Oturdum,
bağdaş kurdum.
“Nasılsın?” Diye sordu
-ki bu soru nezaket icabı da sorulmuş olsa, merak, öğrenme, bilme icersede ikimiz içinde o kadar anlamsızdı ki…
Sanırım o da anlamıştı.
– Bir maģaranın ağzindayım. Işığıda görüyorum. Işığa doğru yol alıyorum. Yol aldıkça ışık uzayıp gidiyor ben mağarada kala kalıyorum. Yoruldum, gücüm kalmadı.
Yanaklarimdan boncuk boncuk damla damla gözyaşları suzuluveriyordu.
Sessizlik.
Sessizlik bir dil olunca güzeldi.
“Içine düştüğün mağaradan cikamiyorsan mağarayı dinle
Karanlığın sesine yürü
Rüzgarın uğuldusunu dinle
Karanlık ve nemli duvarlarına dokun
Yüzünü sür
Yüreğini vur
Gök göğsünü kır
Tanı ve bil
Toprağı kaz
Kazdıkça toprağı orada kendini bulacaksın
Günahlarını sev, onları sahiplen
Günahlarında, kendini bulacaksın
Günahlarında, erdemi bulacaksın” diyemedim
Diyemedim çünkü; sen mağaranın dışında, mağara senin içindeydi. Kendi bahçende hükmün kalmamıştı
Ve musa tanrıya sordu
“Sen kimsin?”
Tanrı cevap verdi:
“Ben neysem oyum.”
Irkildim. Uyandim Tanrinin sesine
– yoruldum dedi
Bu bir işaretti. Işaretlerinde bir dili vardı. Artık gitmem gerektiğini anlamıştım.
Haznesinde dönüyordu anahtar.
Kavgam yeni kapılara, yeni yollara açılıyordu.
Doğru yol; her zaman başkalarının karşı olduğu yoldu. Her yolun sonu, başka yollarla birleşip uzuyordu. Ben geri dönmemekten korkuyordum.
Ve sonra dönüp baktım
Rüzgar saçlarımı okşuyor
Ve gün ışığı
Ve temiz hava
Soluk alıp verdikçe
Ruhum tazeleniyor yeniden
Yürümek sadece yürümek istedim
Attigim her adım – ki ben attigimi sanıyordum-
Bedenim ihanet etmişti
Yürüyemiyordum
Mevsim sonbahardı. Yaşamın nadasa durduğu andı. Rüzgar özgürce esiyor, ağaçlar yapraklarından soyunuyordu. Yüreğimin kabuğu soyuluyordu.
Bir yaprak bir dala tutunmuş; düşmemek için direniyor. Direnen sen miydin yoksa ben miydim, bilemedim.
Mağaranın nemli ve karanlık duvarlarından yahyanın sesi yükseliyordu:
“Ben boşlukta ağlayanların sesiyim”
Yazarımız
- Kuşca'da doğdu. Danimarka'da yaşamakta.
Son yazıları
- Kategori edilmemis08/09/2024Narîn
- Mehmet Gezen24/04/2024Amara
- Mehmet Gezen17/03/2024Halepçe
- Mehmet Gezen18/09/2023Gözyaşlarımda ölüm hikayeleri