Noel akşamı ve 40. yılın, 24 Aralık travması – 1
24 aralık akşamları Hristiyan dünyasının Noeli kutladıkları akşamdır. Noel akşamı hazırlıklarına aylarca önce başlar. Bir yandan kime hangi hediyeler alınacağı hesabı yapılırken diğer yandan Noel akşamına kimlerin davet edileceği ve o akşam ‘Andesteg’mı (Ördek kızartması) yoksa ‘Flæskesteg’mı (Domuz kızartması) yenileceğine haftalar önce karar verilir.
Noel akşamı yaklaşırken insanların, büyük bir telaşı ve stres yaşarmalarına rağmen, yüzlerinden gülümseme eksik olmaz.
Noel ışıkla, çiçek ve süslenmiş çam ağaçlarıyla karşılanır.
İnsanlar Noel akşamına her şeyi belli bir kural ve ahenk içinde yürümeleri için elinden geleni yaparlar.
Noel akşamı bir aile ve akraba akşamıdır.
Davet edilen misafirler genelde saat 14-15.00 sıralarında gelmeye başlarlar.
Herkes yanlarında aldıkları hediyeleri ve söz verdikleri yemekleri getirirler. (Noel yemeği genelde ortaklaşa yapılır)
Kahve ve kek derken, çocuklarla ortak bir ortamda buluşmak için topluca saat 16’da tv’de ‘JuleShow çizgi filmlerini izlenir.
Saat 18 dolaylarında Noel yemeği başlar. Herşeyin bol olduğu ve çok yemeğin yenildiği bir akşamdır.
Tatlılara geçildiğinde ris a l’amande (bademli tatlı – sütlaç) yenilir. Sütlacın içine bir badem konulur. Bademi bulana bir hediye verilir.
Yemek biraz uzun sürer. Yemek bittikten sonra, Noel şarkılar söylenerek, Noel ağacın etrafından bir kaç tur atılır.
Ve sıra hediyelere gelmiştir. Herkesin hediyesi sırayla verilir ve hediye alan kişi hediyesini açıp, hediye verenlere teşekkür eder.
Kahve, kek, içecek, yemek, tatlı, hediye ve bolca içecek derken saat 22.00-23.00’ü bulmuştur.
Herkes mutlu ve huzur içinde evine dönerken, ertesi günün de bir tatil günü olduğu için, erken uyanmayacaklarına şimdiden sevinirler.
Peki bunları niçin anlattım? diye düşünmüş olabilirsiniz. Evet, Kusca.com aynı zamanda bir kültürel paylaşım forumudur, ama benim bunları anlatmamın başka bir nedeni var.
Sizinle yaşadığım bir ‘24 Aralık akşamı‘nı bir yazı dizisi şeklinde paylaşmak istiyorum. Her 24 Aralık’ta bu anıyı yada travmayı yaşamaktayım.
Tam 40 yıl geçmiş..
40 yıl önce 15 yaşındaydım.. Cihanbeyli lisesinde 1. sınıfa gidiyordum. Okumayı seviyor, başarılı bir öğrenciydim. Hem öğretmenler hemde öğrenci arkadaşlarım tarafında sevilen bir öğrenciydim. Ders okumanın yanısıra, sosyal ve toplumsal olaylara büyük ilgi duyuyordum. Haksızlığa karşı, din sömürüsüne tavırlı ve daha eşitçi bir Dünyanın kurulabileceğine inanmaktaydım.
24 aralık 1979 günü bir pazartesi günüydü. O gün lise’de bir etkinlik hazırlanmıştır. Tüm öğrenciler, liseden yürüyüşe başlayıp, İlçe kaymakamlığının ve belediyenin binasının olduğu meydana gelip orada, Maraş katliamının 1. yıldönümü kınanacaktı. Kınama konuşması yapıldıktan sonra öğrenciler okula tekrar geri döneceklerdi.
Maraş Katliamı, 19 Aralık ile 26 Aralık 1978’de Maraş’ta meydana gelen alevi ve Kürtlere yönelik bir katliamdı. Devletin resmi rakamlara göre yedi gün süren olaylar sırasında 120, resmi olmayan beyanlara göre ise 500 insan faşizan paramiliter gruplar tarafından katledilmişti.
Katliam sırasında, Kürt ve Alevilere ait 200’ün üzerinde ev yakıldı, 100’e yakın işyeri tahrip edildi. Maraş katliamı 12 Eylül Darbesine sebep olan olaylardan biri olarak kabul edilmektedir. MİT’e göre olayların başlamasında “Türk-Kürt meselesi” de etken olmuştur.
24 aralık 1979 günü, 350-400 öğrenciler yürüşe düzenli bir şekilde okul bahçesinden başladılar. Okul bahçesinden çıktıktan sonra Ankara-Konya yoluna vardığımızda sağa döndük. Yürüyeceğimiz mesafe sadece 500-600 metre dolayındaydı. Ünal Kitabevinin önüne geldiğimizde yürüyüş polis ve jandarmalar tarafından durduruldu. Polis ve jandarmalar öğrencilerin ilerlemesine izin vermezken, öğrenciler 100 metre daha ilerleyip dağılacağını söylemesine rağmen, polis coplarla öğrencileri dağıtmaya çalışıyordu. Buna öndeki üst sınıf öğrencileri direnmeye çalışıyorlardı. Bir kaç kişi polise taş atmaya başladığında, polis havaya ateş açmaya başladı. Öğrenciler arasında büyük bir panik oluşmuştu. Herkes bir yana kaçmaya ve saklanmaya çalışıyordu.
Ben ve bir kaç arkadaş ilkönce bir eve sığınıp, bir kaç saat sonra evimize ulaşabildik.
Bir kaç saat geçtikten sonra, ortamın sakinleştiğini düşünen ev arkadaşımız Mehmet, ‘Çarşıya ineceğim’ dediğinde, her ne kadar ‘yapma, gitme’ dediysek de, Mehmet gitti. Uzun bir zaman geçmesine rağmen Mehmet eve geri dönmedi.
Mehmet dönmeyince evde kaygılanmaya ve korkmaya başladık. Ben ve diğer ev arkadaşım çare olarak köylü arkadaşlarımıza gitmeyi düşündük. Belki orada daha sakinleşir ve rahat ederiz diye düşündük. Köylü arkadaşlarımızın evine yaklaştığımızda, evlerinin önünde bir polis arabasının durduğunu görür görmez, büyük bir korku ve telaşla geri döndük.
Ama eve gitmekten korktuğumuz için nereye gideceğimizi bilmiyorduk.
Hiç bir suç işlemememize rağmen kendimizi büyük bir çaresizliğin içinde olduğumuzu düşünmeye başlamıştık. Tanıdığımız bazı okul arkadaşlardan başka gidecemiz bir yer yoktu. Annelerimiz köyde, babalarımız yurtdışındaydı.
Konuyu fazla uzatmamak için yazının devamını gelecek yazımda sizimle paylaşacağım.
- Yazı dizisinin 1. bölümü: Noel akşamı ve 40. yılın, 24 Aralık travması – 1
- Yazı dizisinin 2. bölümü: Noel akşamı ve Mehmet’in sesi – 2
- Yazı dizisinin 3. bölümü: Noel akşamı – Alın bunu, o odaya götürün – 3
- Yazı dizisinin 4. bölümü: Noel akşamı ve falaka – 4
- Yazı dizisinin 5. bölümü: Noel akşamı ve hücredeki vahşet – 5
- Yazı dizisinin 6. bölümü: Noel sabahı ve Diyarbakırlı Mehmet Ali – 6
Yazarımız
-
Kuşca'da doğdu. ilk ve orta eğitimini Kuşca ve Cihanbeyli'de yaptı. Lise ve üniversite eğitimini Danimarka'da bitirdi.
Daha önce sosyal pedagog ve öğretmen olarak çalıştı. Psikolojiyi yüksek lisans seviyesinde bitirdikten sonra, 2004 bu yana psikolog olarak çalışmakta.