Nuri Kara’nın bildiğim kısa hayat hikayesi
1928 yılında Konya’nın küçük bir Kürt Köyünde dünya ya geldi. Asimile ile oluşturulmuş bir köy, geçim kaynakları hayvancılık ve tarımcılıktı. Hayat şartları oldukça zor bir dönem okul yada medrese gibi eğitim alacakları imkanları yoktu. Medrese eğitimi alanlar ise Yeniceobada Mastı Kute’nin yanında eğitim alıyorlardı.
Köyde okul olmadığı için daha çocuk yaşta köyden Konya’ya babasının tanıdığı bir Erzurum’lu bir Ailenin yanında kalarak zorlu hayata başlar. Dedem o günün imkanlarının izin verdiği süresince aileye ekonomik yardım da bulunuyordu .
Liseye kadar hangi okulda yada okullarda okuduğunu bilmiyorum.
Liseyi ozamanlar da popüler olan Konya Erkek ( Gazi Lisesi ) Lisesine başlar, daha sonra ailemizdende bir kişi bu liseden mevzun olmuştu. Okulun önünde rahmetli ” boyacı amca ” lakaplı boyacı bize Nuri amcayı ” Kara kuru zayıf ” biriydi diye anlatırdı, 40 küsür yıl boyunca okul önünde çalışan bir insandı .
Konya Lisesi Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal , Eski Başbakanlardan Sadi Irmak, ve onun yakın Arkadaşları Konya eski milletvekili Hüseyin Keçeli ( kirkisla) , Avukat Mustafa Çalışkan ( Bulduk köylü galiba)
Ve en son Eski Yartgıtay Başkanlarından
Ibrahim Meteoğlu en samimi arkadaşlarından birileridir.. Şuan aklıma gelmeyen onca değerli şahsiyet.
Derken 1945-1950 li yılların sonlarında ikinci kez gurbet hayatını ozamanlar nufüsü 2 milyon olan İstanbula giderek Ü
niversite hayatına başlar . Ve 20 yıla yakın İstanbul’da yaşar.
Nuri Kara Kuşça köyünün ilk akademisyeni olma özelliğine sahip olan kişilerden biriydi. Ve daha sonra Hüseyin Taş ( Harita Mühendisi) , Tevfik Demir (Avukat) ve Nuri Baysal’lar (Avukat) takip etmiştir.
Üniversite’ye başlamadan önce maalesef mantaliteleri birbirine uymayan iki insanı gene büyüklerimizin yanlışlıkları sonucu, amca kızı ile nışanlandırılır. Kendisi o zamanlar liseyi bitirmiş ve yüksek okulda okumak için mücadele verirken , eğitim seviyesi olmayan ama bir okadarda efendi ve dürüst olan biriyle evlendirmek ne kadar doğruydu.
O evlilikten iki oğlu olur, İshak ve Celal Kara. İshak daha çocuk yaşta rahatsızlanır ve vefat eder.
İstanbul’da bir süre sonra tahsil hayatı başlar. İlk zamanlar Fen ve Edebiyat fakültesine başlar fakat daha sonrasında Hukuk bölümüne geçer. ( sıralama farklı olabilir )
İstanbul’da ise varlıklı bir ailenin muhasebe işlerine bakar ve onların yanında kalarak tahsil hayatına devam eder.
Okulda okurken boş zamanlarında köye gelir , köyün büyükleriyle sohbetlerini eksiltmez. Yapabildiğince tarla işlerini yapar VE ailesine yardımcı olurmuş.
Annemin onun hakkında anlattıkları . Anneme ” Köye geldiğinde aman çocuklara iyi bakın onlar bizim geleceğimizdir ” dermiş. Ve iyileşince çocukları İstabula götürmek en büyük arzusuymuş.
İstanbul’da okurken tanınmış kişiliklerle dostluklarını geliştirmişti. Kürt Şair-Yazar Musa Anter , Kürt Siyasetçi Yaşar Kaya ve Yazar – Şair Halide Edip Adıvar gibi kişilerle dost
luklarının arasındaki şahsiyetler.
Devletin o zamanlarda bile Siyasetçi – Aydın kişilikler üzerindeki sindirme politikası iyice su yüzüne gitmişti.
49’lar olayı olarak tarihe geçen olayı çoğumuz biliyoruz. O olayla ilgili bazı duyumlarım var ama doğruluk derecesini bilmediğim için yazmıyorum )
49′ lar olayını kısa hatirlayalim
Canip Yildirim ve Yusuf Azizoglu ile birlikte İleri Yurt gazetesini çıkaran Musa Anter, yayımladığı Kürtçe şiiri “Qimil / Kımıl” sebebiyle hakkında dava açıldı. Musa Anter’e destek veren 50 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan Mehmet Emin Batu mide kanamasından ölünce geriye 49 kişi kaldı ve dava bu sayıyla anılır oldu. 14 ay tutuklu kaldıktan sonra sanıklar mahkeye çıkarılmayı beklerlerken 27 Mayıs Darbesi gerçekleşti. Nihayet 3 Ocak 1961 tarihinde mahkeme başladı.” ( Google )
Evet
Devletin asilimile ve Yok etme politikası o zamanlarda bile aşikar bir durumdaydı , biz nedense bunları günümüzde görmemezlikten geliyoruz ve bugün başka noktalara odaklanıyoruz.
Dedem ve babam’gil o dönemin imkanları el verdiğince onu İstanbulda ziyaret edermişlermiş.
Babam bazen arkadaşlarından bahsederdi ve bunlardan iki tanesinin isiminide ablamlarıma vermiştir.
Yanılmıyorsam Osman veya Mustafa amcamın anlattığı bir olay, İstanbul’a gittiklerinde yollarını şaşırırlar ve bir esnafa adres sorarlar ve o arada ” Nuri Kara ” ismi geçer , isim geçer geçmez adam kalkar direk onun olduğu adrese götürür , İstanbul’un nüfusu 2 Milyon rağmen tanınan bir kişi olmuştu.
Başka bir anısı ise ” Kamyonla İstanbul’a giderler , tam onun evine yaklaşırken , kamyonla bir evin duvarını yıkarlar , konuşurlar Biz işte Konya’dan geliyoruz VE Nuri Kara’yı ziyarete gidiyoruz” dedikleri anda ” Adam tam siz işinize bakın Nuri’nin misafirleri benim misafirimdir ” der ve hiç birşey olmamış gibi davranır.
İn
sanlar üzerinde bıraktığı pozitiv etki bu olsa gerek.
O yıllarda Haci Ömer ( male topal ) amcanın başından geçen talihsiz bir olaydan sonrada yaptığı savunmayla Hacı Ömer amcayı kurtarmıştır.
Tabi bu arada okurken Amcası ” Hamraş ” la mektuplaşıyordu . Hamraş amca o dönemin Türkiye’sinde olaylara bakış farklı , edebiyatti ve kalemi güçlü bir insandı. Nuri amcaya yazdığı mektuplarda açık bir şekilde ortaya çıkıyor zaten . Arkadaşları gelen mektupları okuyunca Hamraş için hangi okulda okuda da bu kadar dile hakim diye sorarlar, oda ” Sorbon ” dan diye latifede bulunur. ( mektup ektedir )
Yıllar yılları kovalar ve artık amansız hastalıklarla mücadeleye başlar. Kalp VE ciğer hastalığı artık onun için hayatının bir parçası olmuştu .
Rahatsızlığı maalesef o günün Türkiye’sinde tedavisi mümkün değildi , Avrupa’da o zamanlarda yapılıyor isede bunu düşünememişler . Kalp kapakları artık işlevini yitirmeye başlamıştı ve bunun yanında ciğerlerinindeki sorunda eklenmesi artık iyice hayatını zorlaştırıyordu.Bunun yanında dürüst , ilkeli ve kişiliğinden taviz vermeyen, herkese eşit davranılmasını isteyen bir insandı. Haksızlığa ve adamcılığa tahammül etmeyen bir kişiliği vardı.
Bunları Dedem yani Babası ve Hamraş’a yazdığı mektuplarda tedavi süreçini ve orda yaşadıklarını okuyabilirsiniz.
Mektuplar 1965 yılında ölümünde kısa bir süre önce yazılmış .
Bir süre istanbulda tedavi gördü, daha sonranın tedavinin sonuç vermemesi üzerine köy gelir ve 1965 yılında daha 37 yaşında vefat eder.
Yazarımız
Son yazıları
- Mustafa Kara09/11/201721 KASIM
- Mustafa Kara29/04/2017KİTAP VE İNSAN
- Mustafa Kara19/04/2017BATAKLIK
- Mustafa Kara30/03/2017SON PERDE