Önümüzdeki 4 yilin parlamento aritmetigini belirleyecek secimlere iki aydan kisa bir süre kaldi.
Secimlere katilacak partiler, aday ve aday sira listelerini Yüksek Secim Kuruluna verdiler. Bu yazimda spesifik olarak listeler ve listelerin olusumundaki kriterlere yada genel baskanlarin dayatmalarina yer vermeyecegim.Önce secim ve secme’nin ne anlama geldigine bir bakalim. Secim; birden fazla almasik yada seceneklerin bulundugu bir ortamda , bireyin yani secmenin mevcut almasiklardan birini tercih etmesi demektir. Tercihler, belli bir deneyim, birikim, bilgi ve sinifsal konum üzerinden belirlenirler.Halbuki oy veren secmenin hicbir dis etki ve yönlendirme olmaksizin mührünü istedigi partiden yana özgürce kullanmasi gerekir. Peki bu, yasadigimiz somut, ciplak gercekliklerle
örtüsüyormu? Secmen,oyunu verirken yukarida ifade etmeye calistigim hangi sik’a riayet ediyor?
Bilgisi, birikimi, deneyimi, secme bilinci, sinif mevzisi oy pusulasinda yansima buluyormu? Bu sorularin tek ve dogru yaniti elbette yoktur. Bu sorularin yanitlari
görecelidir ve birey’den bireye degiskenlik arzeder. Secmenin konumu ile, oy verdigi, siyasal tercihini yaptigi partinin siyasetinin uyusup uyusmadigi hep düsündürtmüstür beni.Bu baglamda hic unutamadigim bir animi,izlenimimi sizlerle paylasmak istiyorum. 1965 secimlerinin
propaganda sürecinde Adalet Partisi genel baskani Süleyman Demirel Konya’daki Cumhuriyet Meydanini hinca hinc dolduran kalabaliga sesleniyordu. Söylediklerini ogün anlamam pek olasi degildi. Ama dikkatimi ceken bir sey vardi. Konyanin cevre ilce ve köylerinden gelen
pejmürde kilikli, yün’den yapilmis pantolon giysili, carik ayakkabili, yüzleri günesten yanmis, elleri parca parca olmus insanlar agizlari acik ,aval aval Demirel’i dinliyorlardi. Demirel sermayeyi, kapitalizmi, ve güclülerin ayakta kaldigi, zayiflarin ise yasama hakkinin olmadigi “liberalizmin” savunuculugunu yapiyordu. Ama, Demirelin siyasi görüslerine karsi olmasi gerekenler Demireli alkislayip ona oylarini vereceklerdir.Burada bir paradoks vardi. Nasil oluyordu da sermayeden yana olan bir siyasete, emekciler,isciler,marabalar oy verirdi? Emekciler neden basit gerekcelerle ve “sus payi”larla maniple ediliyorlardi? Bu kisir döngü emekcilerin alinyazisi olamazdi. Haklari ve yükümlülükleri konusunda bilinclenmek onlarin oy’larini kullanmalarinda temel düstur haline gelmeliydiki bu kusur döngüden cikilabilsin. Bilinclenmenin motor gücü de isci sinifi, sendikal hareket ve ilerlemeden yana olan siyasi olusumlardi.Türkiye 1940 larin ortasina kadar Tek Partili rejimle yönetiliyordu. 2.Dünya Savasindan sonra dis konjunktürel kosullar’in da zorlamasiyla cok partili yasama geciliyordu. Tam da bu süre zarfinda CHP köylüyü topraklandirma projesini yasama gecirmek icin meclisi göreve cagiriyordu. Toprak Reformunu gerceklestirip, toprak agaligina, feodaliteye ve din bezirganligina son vermek istiyordu. Bundan rahatsiz olan gücler, basta bir toprak agasi olan Adnan Menderes, Celal Bayar, ve yine bir toprak agasi olan Eskisehirli Emin Sazak CHP’den ayrilip Demokrat Partisini kurdular. DP cok aci ve trajik bir sekilde politik yasama veda edecektir. DP’yi iktidardan düsürenler ogün’un kosullarinda demokratik denebilecek bir Anayasa yaptilar. Cünkü Demirel bu Anayasa icin ” Bu sal Türkiye’ye bol geliyor” diye hep sikayet edecektir.
Bu anayasa sayesindedir ki sandiga atilan her oy’un , Meclis ve Senato’da karsiligini buldugu, ve TIP’in yani Türkiye Isci Partisi’nin 14 milletvekili ve bir senatör’le temsil edildigi 1965 secimleri , demokrasi mücadelesinin en önemli kilometre taslarindan biridir Türkiye icin. Mehmet Ali Aybar, Cetin Altan, Sadun Eren ve Tarik Ziya Ekincilerin TIP’i Amerikanci,mason Suleyman Demirel’in kapitalizmi savunan Adalet Partisine meclisi kelimenin tam anlamiyla dar etti. TIP’in, emekten ,isciden, köylüden, baristan, kardeslikten yana olan siyaseti CHP’ye de yeniden siyasi yönünü ve dogrultusunu belirleme firsati dogurmustu. CHP bu sürecten sonra “Ortanin solu” siyasetini güdecektir. Sag ve muhafazakar cevreler
CHP’yi “Ortanin solu, Moskova’nin yolu” ile karalayacaklardir.Bugün durum dünden farkli degil. AKP ve temsil ettigi zihniyet istisnasiz herkesi her kesimi KENDINDEN yapmak istiyor. Aslinda AKP’nin kendi özü yok. Taliban liderinin önünde diz cökenlerin bir kimligi olamaz. Burada sasilacak bir durum yok. Biad ve mürid kültürü ile yogrulanlar, kendine hep mürid ararlar. O nedenle biad etmek istemeyenler, sorgulayanlar, kendileri düsünenler, demokratlar,namuslu aydinlar,isciler,köylüler,emekciler kisacasi toplumun temel dinamikleri bu secimlerde AKP’ye hayir demelidir.
Yazarımız
-
Öğretmen.
Kuşca'da doğdu. Uzun yıllardan beri Danimarka'da yaşamaktadır.
Son yazıları
- Hasan Sertdemir28/03/2017CADI KAZANI
- Hasan Sertdemir23/03/2017İLERİ DEMOKRASİ
- Hasan Sertdemir13/03/2017AYNAYA BAKMAK
- Hasan Sertdemir27/02/2017TERCİH