Feridun Hayati ÜnüvarYAZARLARIMIZ

SIRADA, NE VAR ?

Polis devleti mi, askeri cunta mı, ileri demokrasi mi ?
Erkleri, yetkileri, güçleri yalnız kendi ellerinde bulundurmak isteyen kişi ve kurumlar ; kendi aralarındaki yarattıkları çatışma ve hırlaşma politikalarıyla, gittikçe vatandaşın sabrını taşırdıklarının, farkındalar mı ?
29 ekim 1923’de ’’Hakimiyet , kayıtsız şartsız milletindir’’ denilerek Türkiye Cumhuriyeti, yönetilmeye başlanmış ; fakat kolluk güçleri, hakimiyeti bir türlü millete bırakabilmeyi, becerememişlerdi.

* * * * * *

30 Ağustos 2008 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı görevine getirilen ve 30 Ağustos 2010 tarihi itibariyle emekliye ayrılan 1943, Afyon doğumlu İlker Başbuğ ; İstanbul özel yetkili Cumhuriyet Başsavcısı Cihan Kansız tarafından 5 ocak tarihinde, ’şüpheli’ sıfatıyla 6 saat 50 dakika sorgulaması yapıldıktan sonra, sevk edildiği İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmış ve 06 ocak 2012 günü Silivri Cezaevine konulmuştur.
İlker Başbuğ, Ergenekon silahlı terör örgütü soruşturması kapsamında başlatılan İnternet Andıcı soruşturmasında “Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek, cebir kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin görev yapmasını kısmen veya tamamen engel olmaya çalışmak ve darbeye teşebbüs” gibi suçlamalarla, tutuklanmıştır.
Millet, 89 senedir beslediği demokrasi mimarlarının silahlarından ve saltanatlarından kurtulmak istercesine; eski Genel Kurmay Başkanlarının tutuklanmasına büyük bir tepki gösterememiş ve irkilememiştir..
Başına çuval geçirilmiş bir milletten, başka ne beklenebilir ki ?
Türkiye halkı, uzun yıllardan beri asker devlet ile, sivil devleti birbirinden ayıramamış; ne aralarındaki farkı görebilmiş ve ne de tartışabilmişti. Darbeli idareler bir yana, örfi idaresiz bile yaşayamaz olmuştu.
Senelerdir Silahlı Kuvvetler kendisini 4. erk gibi görmüş ve seçilmişlerin tepesinde, bir demokrasi kılıcı gibi durmuştu. 700 binden fazla personeli, 900 kadar uçağı, 3 bin dolayında tankı, 20 kadar denizaltısı, 300 dolayında gemisi ve binlerce helikopteri bulunan Türk Ordusu gücünü ; sık-sık, seçilmişlere göstermişti.
Yasalarla askere verilen koruma ve kollama görevi bahane edilerek, sivil yönetimlere askerlerin yaptığı müdahaleler ; milletimizin yüreğinde derin yaralar açmış ve milletimiz askerini değil, darbe yapan zalim generallerini asla affedememişti.
Atatürk’ün kurumlaştırarak emanet ettiği demokrasimizin egemen olması gereken ülkemizde, gerekçe ne olursa olsun darbe ve müdahalelerin olmaması gerektiği halde ; Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhuriyet tarihimizde maalesef, bir çok darbe ve müdahaleler gerçekleştirmiştir. Bunları kısaca hatırlayacak olursak :
1. Askeri müdahale:
Türkiye ilk olarak 1960’da, 27 mayıs İhtilali ile, askerin sivil yönetime el koymasına şahit olmuştu. Darbe’yi 37 düşük rütbeli subay planlamış ve generaller işin içinde olmadığından, Darbe emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleşmemişti. Genel Kurmay başkanını bile dinlemeyip tutuklayan Darbeciler, TBMM dahil bazı üniversiteleri de kapatıp 1402 üniversite öğretim görevlisini görevlerinden almıştı. 520 hakim ve yargıcın görevden uzaklaştırıldığı 27 mayıs Darbesi, Başbakan Adnan Menderes ve 2 bakanı, Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan’ı idam ederek, Türk demokrasisini kana bulamıştı.

* * * * * * * * * * * *

2. Askeri müdahale:
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Sivil Yönetime 2. kez el koyuşu, 1971 yılında, 12 mart Muhtırası ile olmuştu. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın idamları onaylamasıyla 3 üniversiteli gencimiz Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan asılarak vahşice idam edilmesi ve Deniz Gezmiş şu sözleri asla unutulmamıştır : “…Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum. ‘’
İsmet İnönü’nün ‘’siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır’’ deyip idama karşı oy kullanmasına karşın, Süleyman Demirel idamlarından yana oy kullanmıştı.

* * * * * * * * * * * *

3. Askeri müdahale:
12 eylül 1980 de Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren’in liderliğinde yapıldı. 12 eylül Darbesi adıyla tarihe geçen müdahale haberi, Amerika’da, Türkiye’den daha önce duyuldu. 1960 Anayasası’nın kaldırıldığı ve yerine 7 Kasım 1982’de hazırlanan hala yürürlükteki Darbe Anayasasının kabul edildiği bu dönemde, TBMM lağvedildi. Binlerce gencimiz işkence gördü. Bu Darbe, Orgeneral Kenan Evren döneminde, emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilmiş olup, darbeciler hala yargılanamamıştır.

* * * * * * * * * * * *

4. Askeri müdahale :
Türkiye’deki sivil yönetime 4. müdahale, 28 şubat 1997 de, Milli Güvenlik Kurulu Kararıyla olmuştur. ’’Sivil Muhtıra ’’ diye yorumlanan müdahaleyle, Refah Partisi’nin politik yaşamdaki ilerlemesi engellenmeye çalışılmış, ’’irtica iflah olmaz bir suçtur’’ denilerek, Erbakan’a görevini bırakması, zorlanmıştı.
’’Post-modern Darbe’’ diye de adlandırılan bu müdahalenin tek gerekçesi” irtica tehlikesi” olarak da açıklansa ; Sincan’da yürütülen tanklarla, kanlı mı-kansız mı olacak endişeleriyle, dindarların yönetimden uzaklaştırlmasıyla hafızalarda kalmıştı.
Bu Darbe’nin özelliği, askerin; ihtilal yapmadan sivil hükümete baskı yapıp, göz dağı vermesi ve hükümetin kendi, kendine devrilmesini sağlamasıydı.

* * * * * * * * * * * *

5. Askeri Müdahale ya da teşebbüsler :
Türkiye’deki sivil yönetimlere müdahale amacıyla, örgüt kurdukları iddiasıyla açılan 86 sanıklı ’’ERGENEKON’’ ana davası, 25 Temmuz 2008’de açılmış olup, halen devam etmektedir.
Ergenekon Davası’nın yanı sıra, 29 Nisan 2010’da kabul edilen iddianameyle başlayan İrtica İle Mücadele Eylem Planı Davası da bulunmaktadır. Albay Dursun Çiçek, emekli orgeneral Hasan Iğsız ve 15 daha tutuklunun bulunduğu, firardakilerle beraber 29 sanıklı dava da devam etmektedir.
Son olarak da, 3 kasım 2002 genel seçimleriyle Türkiye’deki sivil yönetimi elinde bulunduran Akp-hükümetini yıkmaya yönelik ,‘’ İnternet Andıcı’’ diye adlandırılan, askerler arasında bir iç yazışmanın olduğu ortaya çıkarılmış ve bunun da yeni bir askersel müdahele girişimini olduğu, iddia edilmişti . Akp-hükümetleri aleyhine kara propaganda amaçlı kurulduğu ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından işletildiği ileri sürülen internet sitelerine ilişkin yürütülen İnternet Andıcı soruşturması da yargıya intikal etmiş olup 29 Temmuz 2011’de iddianamenin kabul edilmesiyle yargı süresi başlatılmıştı.
Şu anda, ,‘’ İnternet Andıcı’’ davası ile ‘’ İrtica İle Mücadele Eylem Planı’’ davası birleştirilmiş olup, İlker Başbuğ’da bu davalar kapsamında sorgulanmaya alınmış ve “darbeye teşebbüs ve örgüt yöneticiliği” suçlamasıyla tutuklanmıştı.

* * * * * * * * * * * *

Tüm bu askeri darbelerin bedelleri olmuş ve milletimiz bunu kanıyla, canıyla ve yaşam standartlarıyla fazlasıyla ödemiş ve halen de ödemektedir.
Demokrasinin 3 bağımsız gücü olan yargı erkini, yürütme erkini ve yasama erkini tek elde, kendi iktidarlarının hegomonyası altında toplamak istiyen zihniyetler hep olmuştur.
Demokrasinin işleyişini temin eden kurumlarına ve Türkiye’nin halkına saygısızlık yapan, ha Silahlı kuvvetler olmuş ha sivil yönetimler olmuş, ha siyasal partiler olmuş ne farkeder ?
İki tencere konuşuyor ve birbirlerini suçluyorlarmış. Tencerenin biri, diğerine ; senin dibin kara demiş. Diğeri de ötekisine ; seninki benimkinden daha kara.. diye cevap vermiş
Al birini, vur ötekine !.

* * * * * * * * * * *

Başbuğ’a yapılan suçlama, “Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak ve hükümeti silah zoruyla devirmeye teşebbüs ! ”
Siyasi iktidarlarla birlikte çalışan, terörle mücadele eden bir komutan, nasıl terör örgütü üyesi olabilir ki ?
Başbuğ görevdeyken yaptığı bazı basın toplantısı konuşmalarından, millet olarak, fazla bir şey anlayabilmiş değildik ama, bu suçlamalar da gerçekten çok ağır ve yenilir, yutulur gibi değil. Görevdeyken :
’‘Türk ordusuna karşı asimetrik, psikolojik bir hareket başlatmışlardır’’ diyordu. Diyordu da, vatandaş bu sözlerden ne anlamalıydı ki ?
Şimdi ise, ıslak imzalı belgeye; ‘’Bunlar kağıt parçasıdır” dediğini ve yer altında bulunan lav silahlarına da “boru” yorumunu yaptığını, tutuklanmasını da ‘’trajikomik’’ bulduğunu ifade etmesiyle yine kafamızı karıştırdı. Vatandaş, Başbuğ’un söylediklerinden nasıl o gün bir şey anlayamamışsa ; bugün de, fazla bir şey anlamış değildir.
Diğer taraftan, Başbuğ suçluydu, şüpheliydi veya zanlıydı da, niye görev yaptırdınız ? Niye o zaman, sorgulamadınız? Bugün, hepimizin kafasında birçok soru var ve beyinlerimiz allak, bullak ve de muğlak.
Vatandaş ; ne Genel Kurmay Başkanı’nın söylediklerini anlayabiliyor, ne savundukları yurdu anlayabiliyor ve ne de ordularının askerlerinin terörist diye tutuklanıp yargısız hapsedilmelerini anlayabiliyor. Öç alma, kin tutma denilen intikam alma hukuğunu da sevmeyen vatandaş, şimdi düşünüyor..
Acaba tutuklamalar bitti mi ? Sıra kime, ya da kimlere geldi ? Daha neler olacak ?
Sorulara ‘’şak’’ diye, hemen cevap verebilmek, oldukça zor ve düşündürücü..
Soruları, sokağa çıkıp vatandaşlara sorsak, farklı cevaplar alabiliyoruz. Zira ; kimileri tam bir iktidar yanlısı ve taraf, kimilerinin yakını tutuklu ya da hapis, kimileri sağ duyudan yoksun ve kinci, kimisi neme lazımcı ve koyungillerden, kimileri silahlı eşkıya veya katil, kimileri yakınını yitirmiş acılı veya mağdur, kimisi orduyu arka bahçesine almış veya yeni ordusunu kurmuş, kimisi medyatik olmuş kanal değiştiriyor ve yazmayı unutmuş, kimisi orduyu karşısına almış savaşıyor ve ordusuz bir ülkede askere gitmeden yaşamak istiyor..
En ilginci ; kimilerinin de, aman haa yazma ! Bak seni de ‘’Ergenekoncu ‘’ diye, içeriye atarlar, demesi.
Kim ne derse desin ben, tutukluluk sürelerinin uzatılmadan zanlıların evrensel hukuk normlarına göre yargılamalarını bekliyor ve hukuk erkinin siyasi iktidardan bağımsız bir erk olarak işlediğine inanmak istiyorum.
Ayrıca, darbeci Kenan Evren ve cuntasının da sorgulanmak üzere hakim karşısına çıkarılmalarını bekliyorum.
Yargılamaları, bir intikam alma hukuğu gibi görmediğimi, yargılamalardan ve hesap vermekten kaçınılmaması gerektiğinin önemini de vurgulamak istiyorum.
2012 yılının ; savaşların tükendiği, silahların üretilmediği, barış ve dostlukların ülkemizde ve tüm dünyada egemen olduğu, değişik inanç ve dilden insanların huzur ve sevgiyle yan-yana bir arada yaşayabilecekleri YENİ bir BAŞLANGIÇ yılı olmasını diliyor, herkesin sağduyulu ve yasalarla temin edilmiş hukuksal güvenceler içerisinde yaşayabilmesini umut ediyorum..
Kucak dolusu selam ve sevgiler..

Yazarımız

Feridun Hayati Ünüvar
Aslen Konya'nın Seydişehir ilçesinden. İvriz ilk öğretmen Okulu mezunu olduktan sonra Kuşca’nın Büyük Yayla ilkokulundan öğretmen olarak çalıştı. 1970’li yılların başında Danimarka’ya geldi. Danimarka’da Türkçe eğitim vererek öğretmenlik mesleğine devam ederken, sosyal danışmanlık eğitimini bitirdikten sonra, 5 yılda hukuk okumuştur.

Daha Fazla Göster