SORUN, YOLSUZLUK MU ?
2014’e vatandaş bir başka girdi.
Toplumumuzun bir kesimi adeta ; Ankara’nın otlak, yürütmenin hortlak, kendisinin de salak olmadığını kanıtlamaya çalışırcasına bir gayretin içerisine girdi.
Sanki Ankara’da egemen bir devletin Meclis’i, Meclis’inde de onuruyla çalışan dürüst vekilleri yokmuşçasına feryat-ı figan ediyor.
Gezi Olaylarının devamını andıran Hükümet karşıtı hareketler, yaklaşan Seçimlerin de etkisiyle ülke geneline yayılıyor ve Türkiye’nin iç barışını, toplumsal huzurunu ve ekonomisini de gittikçe olumsuz yönde etkileyerek , tehdit eder bir hale geliyor.
Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de siyasetçiler, yine, vatanı kurtaran aslanlar gibi kükrüyor, partilerinin oylarını artırabilmek için Türkiye’nin menfaatlerini göz ardı ediyor.
Verilen siyasi demeçlerle, karşılıklı atılan çamurlarla vatandaş ha bire; 2014 Belediye Seçimlerine motife edilmeye çalışılıyor ve ufku daraltılan vatandaşın beyni şiddet ve birbirlerinden nefret eylemlerine kilitleniyor.
Sokaklarda çatışma.. Mecliste çatışma .. Kurumlarda çatışma her gün haberlerimizin baş manşetlerini oluşturuyor.
Vatandaş, toplumsal sağduyusunu kaybediyor, ülkesinin gerçek sorununu gittikçe anlayamaz bir hale geliyor ve getiriliyor.
Hükümet karşıtı muhalif güçler, ülkemizin içinde bulunduğu kriz ortamının yolsuzluklar yüzünden ortaya çıktığını iddia ediyor , hukuk ilkelerini ve yargı erkini, en az iktidar kadar bir tarafa itiyor.
Ülkemizin temel ve birinci sorununun yolsuzluklar olmadığını, hepimiz gibi muhalefet de çok iyi biliyor ve durumdan vaziyet çıkarıp nemalanmaya çalışıyor ve ülkeyi gittikçe kaotik bir ortama sürüklüyor.
Herkesin bildiği tabiat olayları gibi yolsuzluklar da, tamamen ortadan kaldırılabilinen veya yok edilebilinen bir fenomen değildir.
Yağmurun yağması, güneşin doğması, göğün gürlemesi nasıl önleyemiyorsa, yolsuzluklar da önleyemiyor ve tamamen ortadan kaldırılamıyor. Fakat, demokratik toplumlar yolsuzluğun üstesinden gelebilmek ve onu minimize edebilmek için her türlü yasal tedbirleri alıyor.
Zira, yolsuzlukların temel kaynağının insan olduğu biliniyor.
İnsanoğlunun olduğu her yerde yolsuzluklar olduğuna göre ; insanoğlunu nasıl yer yüzünden kaldırmak mümkün değilse, yolsuzlukları da ortadan tamamen kaldırmanın mümkün olmadığı görülüyor.
Görüldüğü üzere yolsuzluklar, insanoğlunun tarihiyle beraber vardı ve var olmaya da devam etmektedir.
Bu, dün böyleydi, bu gün de böyle, yarın da böyle olacaktır.
Bu nedenle dünyanın her ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de yolsuzluklar olacaktır ve bu gerçek kaçınılmazdır.
Bütün bunlardan şu sonucu çıkarmamız mümkündür ki ; şimdiye kadar Türkiye’de her Hükümet döneminde yolsuzluklar olmuştur, bu hükümet döneminde de olacaktır, bundan sonraki hükümetlerde de yolsuzluklar devam edecektir.
Yolsuzlukları tamamen ortadan kaldırmak için hiç kimsenin veya her hangi bir erkin elinde, sihirli bir değneği yoktur.
Burada önemli olan şey ; yolsuzlukları minimize etmek, bunun için önleyici tedbirler almak, yolsuzluk yapanları sorgulamak ve yargılamaktır.
Ülkeyi bir kaos ortamına götürmek, değildir.
Bu konuyla ilgili olarak her ülke parlamentoları gibi Türkiye de, etkin yasalar yapmıştır, yapmaktadır ve yine de yapmaya devam edecektir.
Ve böylece yolsuzluklar yasal önlemlerle caydırılacak, önlenmeye çalışılacak ve yapanlar da sorgulanıp cezalandırılacaktır.
Türkiye’de yapılanlar da budur ve her şey yasalar çerçevesinde yapılmaktadır. Aksamalar.. bireysel hatalar yapılsa da, yasalar yolsuzluk yapan bir kimsenin yakasını bırakmamaktadır.
Bırakmasını isteyen hiç kimse de yoktur.
Bu konuda vatandaşlarımızın sabırlı olmaları, yangına körükle gitmemeleri, politikacıların değirmenlerine su taşımamaları, Türkiye’de yargının varlığına inanmaları ve yargı kararlarını beklemeleri ülke çıkarları ve kendi çıkarları açısından çok önemlidir.
Bakalım zaman neyi gösterecek ?
Krizden sadece hükümet karşıtlarının değil, dış emperyalist güçlerin de nemalandığı maalesef acı bir gerçektir.
Türkiye’nin kendi öz kaynaklarına sahip çıkması, kendi halkına ve isteklerine kulak vermesi ve kendi iç politikasını oluşturması çok önemlidir.
Ülke çıkarları ve kamu düzeni konusunda, iktidarın muhalefet ile iş-birliği yapması, erki dış güçlere bağlamaması zaruridir.
Aksi halde Türkiye, dıştaki güçlüler tarafından istismar edilmeye devam edilecek ve yerli istismarcıların işbirlikçileriyle de kaotik bir ortama sürüklenerek ülke, yağmalanacaktır.
Türkiye Hükümeti’nin, kamu kurumlarının, bürokratlarının ve çalışanlarının itibarının zedelenmesi, hangi vatandaşımıza bir fayda sağlar ?
İşlevselliğini kaybetmiş kurumların, güvenirlikleri zedelenmiş otoritelerin ve yıbratılmış çalışanların ülkeye çok zarar verdiği ve bu krizin hiç bir kimseye yararı olmadığı ortadadır.
Gerçek korkulması gerekende, bu durumdur.
Bu önemsenecek, gözardı edilmeyecek bir husustur.
Bu krizi, Türkiye ve her vatandaşı gün geçtikçe daha ağır bir şekilde hissedecek ve bedelini yine kendisi ödeyecektir.
Bu gidişatla krizin orta vadede çözülemeyeceği ve sorunun yuvarlandıkça büyüyen bir kartopuna döndüğü görülmektedir. Bu nedenle krizin kısa sürede çözülmesi, şüphesiz ki ülkemizin menfaatinedir.
Bu nedenle Hükümet insiyatifi, iç dinamiklerimizle ele almalı, kaotik durumu devam ettirmemeli ve sorunun üstesinden nasıl gelebileceğine muhalefetiyle birlikte karar verebilmelidir.
Türkiye’nin egemenliği ve milletinin menfaatları, hiçbir şeye değişilmemelidir.
Yazarımız
- Aslen Konya'nın Seydişehir ilçesinden. İvriz ilk öğretmen Okulu mezunu olduktan sonra Kuşca’nın Büyük Yayla ilkokulundan öğretmen olarak çalıştı. 1970’li yılların başında Danimarka’ya geldi. Danimarka’da Türkçe eğitim vererek öğretmenlik mesleğine devam ederken, sosyal danışmanlık eğitimini bitirdikten sonra, 5 yılda hukuk okumuştur.