Tunç kanatlı, zar partiler..!
Çocukluğumuzda ’’Kanat’’ deyince aklımıza, hep kuşların kanadı gelirdi. Küçüklüklerini bağda-bahçede, çayırda-bayırda, kırda-dağda geçirenler mutlaka; kuşlara, yavrularına ya da kanatlarına dokunmuşlardır. Uçamayıp, daldan yere düşen yavru bir kuşun kanadını sarmak ve onu besleyip, iyileştirdikten sonra salıverip, uçurtmak; insanları yücelten, değerli kılan, merhametli davranışlarından biriydi.
Bugün, ’’kanat’’ deyince aklımıza, elbette, sadece kuşların ya da tavukların kanadı, gelmiyor. Uçarken kopan uçakların kanatlarından tutun, sivil toplum örgütlerinin askeri kanatlarına kadar; dünyamızda artık, bir çok kanatların oduğundan bahsedebiliyoruz.
Bu durumda insan haliyle, başka ülkelerde olduğu gibi ’’Türkiye’deki siyasi partilerin de, askeri kanatlar var mıdır ?’’ ..diye, düşünmeden edemiyor. Silahlı mı, silahsız mı diye, muhalefet Donkişotları gibi üzerlerine gidip inceleyemiyoruz ama; bizdeki parti ve örgütlerin de kanatları olduğu, kesin gibi gözüküyor.
Türkiye’deki partilerden en süperi AKP’ye, kuşbakışı şöyle bir bakacak olsak; yüzde 48’lerle iktidar oluyorlar, yüzde 52’lere doğru uçup gittikleri görülüyor. Üstlerine üstlük, kanatlarına da hiç toz kondurmuyorlar. Hem ayakları, hem kanatları ve hem de kuyruklarıyla eş-güdümlü bir şekilde çalışarak uçtukları ve uçurdukları Türkiye’yi, muasır milletler seviyesine doğru hızla yükselttikleri de görülüyor. Temennimiz; ayaklarının, kollarının ve kanatlarının daha da uzun olması ve karşılarına muhalif olabilecek, kendileri gibi rüzgar kanatlı bir Donkişot’un, çıkmamasıdır !
Günümüz ülkelerinde, bir düşünce etrafında toplanarak cemiyet, parti dernek gibi tüzükleriyle legal teşkilatlar kurmuş örgütler; bir bakıyorsunuz zamanla ’’askeri kanatlarını’’ da, oluşturuvermişlerdir.
İspanya’nın Bask örgütünün ETA askeri kanadından tutun, Hizbullah’ın,Hamas’ın, Humeyni’nin, Neo Nazi’lerin, Saddam’ın, Gaddafi’nin, Nato’nun, Kıbrıs Rumlarının EOK ve Irak’taki Mehdi’nin milislerine varıncaya kadar dünyada; bilinen ve duyulan, yüzlerce ve binlerce oluşturulmuş kanatlar vardır. Bunların bazıları dünya kamuoyuna terörist örgütlermiş gibi ilan edilirken, bazıları da bağımsızlığı, barışı ya da kurtuluşu sağlayacak örgütlermiş gibi, lanse edilmektedir.
Dünkülerin ; ağalara-şövalyelere-patronlara karşı onurluca direnenlere, haklarını arayanlara, işgal ve savaş karşıtlarına, zulme ve adaletsizliğe boyun eğmeyenlere ; kominist, isyancı, sağcı, solcu, çapulcu, eşkiya, devlet düşmanı, vatan haini, aşiret, sürü, yobaz.. gibi sıfatlar takarak; asker, milis ya da polis gibi kol ve kanatlarıyla, katliamlar ve savaşlar yaptırdıkları, bilinmektedir.
Bugünkülerin ise ; soy, sop, ırk, renk, din, arap, türk, kürt, alevi, sunni, musevi, kültür, mezhep, insan hakları, demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, van minüt gibi söylemleriyle; Avrupa Birliği, Arap Birliği, Birleşmiş Milletler, IMF, UNESCO, ILO, NATO ve Medeniyetler İttifakı gibi, birlik ve kurumlar oluşturarak, organize oldukları da bilinmektedir.
Bir görünüp, 2 kaybolan CIA, MOSSAD, KGB, MİT, JİTEM ve benzeri ulusal ve uluslararası bir çok örgütün, kanat ve kolları da bugün; ekonomik ve siyasal çıkar amaçlarına ulaşmak için, kişi ve guruplar oluşturmaya devam etmektedirler. Besleyip yetiştirdikleri, guruplaştırıp kimlikleştirdikleri, ötekileştirerek ayrıştırdıkları, destekleyerek liderleştirdikleri kişileri, ülke yönetimlerine getirerek uzun yıllar kullanmıyorlar mı ? Kendilerine hizmet etmiyenlerin de ne hale geldiği malum. Gönüllü gitmiyenleri, yönetimlerden uzaklaştırmak için onları; anarşişt, fanatik, terörist ya da diktatör ilan ederek, demokrasi adına, savaşlar çıkarttıkları da bir gerçektir. Son yıllardaki zalim diktatörlere ve onların paralı silahlı güçlerine karşı yapılan; tüm kargaşa ve isyanların arkasında hep, bu sözü edilen kurum ve örgütlerin, kanat faaliyetleri vardır. Kuruların yanında, yaşların da yandığı ve her yönden yoksul bırakılmış halkın; çakma liderlerinden kurtulmak için birbirleriyle savaştırıldıkları da, unutulmamalıdır.
Görülen o ki Türkiye’de de, komşumuzda da, dünyamızda da olanların temelinde, kargaşa ve savaştırma tezgahları kuran; kendilerine çıkar sağlayacak olan kişi, kurum, örgüt, ülke ve kanatları da vardır. Bu çıkarcı ve istismarcıların ulusalcı, devrimci, milliyetçi, dinci, sosyalist, enternasyonalist, humanist ya da demokrat görüntü ve söylemlerine bakılmamalıdır. Yapılan icraatlar ve inşa edilenler, incelenmelidir.
Her kılığa girebilen bu kanatlılar, tüm mevkilere de uçarak, konabilirler. Gözleri halkın cebinde olduğundan, onları tanımak kolaydır. Bütün mesele bu kanatlıları; dernek,cemiyet, parti, klüp gibi sivil toplum örgütlerinden ve kamu hizmetlerinden uzak tutarak, onları toplumdan tecrit etmektir.
İnsan; nerede olursa olsun, ne çeşit, ne renk ve ne boy bir insan olursa olsun, düşünecek ve düşünmeye de devam edecektir. İster dergahda, ister çarmıhta ya da zindanda veya partide, örgütte, ahırda, hacta, maçta, yatta, katta, iktidarda, mescitte, mecliste, godeste, muhalefette veya tuvalette olsun farketmiyor.. insan, düşünebilmektedir. Düşünen insan da ama yazılı, ama sözlü, düşündüklerini ifade etmek isteyecektir, istemektedir de.
Televizyon haberlerinde aşağı-yukarı her gün, dünyanın değişik yerlerinde gösteri yapan ve düşüncelerini barışçıl yollardan ifade etmeye çalışan, insanları izliyoruz. Gerek seçilerek, gerekse diktatörlükle iktidar olmuş yöneticilerin, işlerine gelmeyince halkın düşünce ve ifade özgürlüklerini nasıl kısıtladıklarını, şiddet kullanarak gösterileri nasıl engellediklerini de, hepimiz görüyor ve izliyoruz.
Yine biliyoruz ki, dünyanın bir çok ülkesinde; amaç ve düşüncelerinin gerçekleşmesine savaşarak ulaşmak isteyen, siyasi partiler ya da Sivil Toplum Örgütleri de vardır. Bunların da kendilerine bağlı, silahlı kanatlar oluşturduğu, bilinen bir gerçektir. Askeri kanadı olan günümüz örgüt ya da partilerin bazılarının, dünyadaki terör örgütü listelerine alındığı ve bazılarının ise alınmadığı da, bir gerçektir.
Fakat, Türkiye halkının bilmek istediği başka gerçekler de vardır ki, bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz :
-Acaba, bizim partilerimizin de, askeri kanatları var mıdır ?
-Varsa, hangi partilerimizin askeri kanatları vardır ?
-Türk Silahlı Kuvvetleri, CHP’nin askeri kanadı mıydı ?
-PKK, BDP’nin askeri kanadı mıdır ?
-AKP’nin, askeri kanadı var mıdır ?
-AKP-yürütmesinin, polis teşkilatı ve TSK dışında, kendine bağlı Özel Kuvvet Tugayları kurduğu doğru mudur ?
-Fethullah hoca ve benzeri cemeat ve tarikatların, askeri kanatları ya da silahlı milis gücleri, var mıdır ?
– Roj TV kapansa, Kürt sorunu bitmiş olur mu ?
– KCK, BDP’nin vurucu gücü şehir gerilaları mıdır ?
-Ya MHP’nin ? Ya diğer partilerin ? Ya, diğer Sivil Toplum Örgütlerinin ? Onların da askeri bir kanadı, vurucu ya da koruyucu bir kolluk güçleri var mıdır ?
– Ya Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ? Onun da kendini koruyucu ya da vurucu ne gibi örğüt ve kanatları vardır? Bunlar da arşivlerde kayıtlı mıdır ? Kayıdı varsa, ne zaman açılacaktır ?
Yukarıdaki tüm bu sorular ve daha niceleri, beyin duvarlarımızın zarlarını, cevaplanması için zorlarken; kalkıyor Türkiye’nin başbakanı bir taraftan ’’Ermeni Katliamı’nın olup-olmadığına, tarihçiler karar versinler.. diyor. Diğer taraftan da, Dersim’de olduğu söylenen katliamın aydınlatılmasını, tarihçilere bırakmıyarak, kendisi yapıyor.
Pes doğrusu ! Bu ne perhis, bu ne lahana turşusu ? Madımak Katliamının hesabını veremiyen politikacıların, Dersim Katliamını politize etmeden tarafsız olarak aydınlatmaları, mümkünmü dür ?
Hasta, yoksul, sindirilmiş ve kişisizlikleştirilmiş insanların üzerine militarist operasyon kanat ve metotlarıyla giden yöneticiler, hizmetlerini; bilimsel, sosyal, kültürel ve insani ihtiyaçları karşılayacak perpektiflerle, bir parti adına değil de, kalıcı ve adil bir devlet hizmeti olarak götürseler, daha iyi etmezler mi ?
Demokratik ve huzur içerisinde yaşayan ve yaşayacak olan şeffaf toplumlar; şeffaf konulan seçim sandıklarıyla veya askeri kanatlarıyla oluşmuyor, oluşturulamıyor da !
Sağlıklı toplumlar; insan düşlerinin, istek ve fikirlerinin ; toplantı, yürüyüş, gösteri, basın-yayın, müzakere ve diyalog gibi, barışçıl yollarla ifade edile bilinmesiyle, oluşturula bilinmektedir. Tunç, ya da zar farketmez, askersel kanat tedbirleriyle değil..!
İşte Türkiye, bunu istiyor.
Yazarımız

- Aslen Konya'nın Seydişehir ilçesinden. İvriz ilk öğretmen Okulu mezunu olduktan sonra Kuşca’nın Büyük Yayla ilkokulundan öğretmen olarak çalıştı. 1970’li yılların başında Danimarka’ya geldi. Danimarka’da Türkçe eğitim vererek öğretmenlik mesleğine devam ederken, sosyal danışmanlık eğitimini bitirdikten sonra, 5 yılda hukuk okumuştur.