TÜRKİYE DE DARBELER, KALKIŞMALAR VE SONUÇLARI
15 temmuz 2016 günü gecesi, bütün Türkiyede olduğu gibi Ankarada da korku ve telaş vardı. “Darbe oldu”, “kalkışma var”, “bir gurup subay yönetime el koydu.”, haberlerini TV larden canlı izledik. Askeri uçakların uçuşunu, helikopterlerin hareketlerini, zaman zaman bombalamaları gecede olsa, olay yerine yakınlığımız nedeniyle, açıktan takip etmek mümkündü. Akp ve hükümet yetkilileri, “görevlerimizin başındayız”, TRT’den yayınlanan, darbe bildirisi için, “korsan dendi” TV’ larden artık bütün tartışmaları, hatta çatışmaları, baskınları izliyorduk. Sabaha kadar bu hengame devam etti. Sonunda, “Fettullah gülen yanlısı subaylar darbe yapmak istedi, olayın erken haber alınması ve halkın sokağa dökülmesiyle amaçlarına ulaşamadılar” diye açıklama yapıldı. Bir gece de, Yüzlerce insan hayatını kaybetti, binlerce insan yaralandı. Yüzlerce kurum, araç gereç yakılıp yıkıldı. bununla birlikte, AKP hükümeti, koltuğunu korudu, meclis de açıldı. Bu olumlu bir gelişme sayıldı. demokrasiyi koruyacak kurumlar, orta da olmayınca, yada yok denecek kadar yetersiz olduğundan, darbe tehlikesi henüz geçmiş değil deniliyor.
Hükümet, meclis ilk iş olarak, hemen milli güvenlik kurulu kararına uyarak üç ay OHAL ilanını onadı. Bunun anlamı, 1980 darbe anayasından arda kalan, kısmi hak ve özgürlüklerin askıya alınmasıydı. yasama yetkisinin bakanlar kuruluna devredilmesidir. Proplemli olan kamu düzeninin, hak ve özgürlükler aleyhine değişiminin kalıcı hale gelmesidir. OHAL’in anlamı budur.
İşin en önemli kısmına gelince kimse zülfiyare dokunmuyor. Bunun asıl sebebini kimse konuşmaya cesaret edemiyor. Cumhuriyet kurulduğundan beri, özellikle son 60 yılda, darbe üstüne darbe, Neden darbe veya darbe teşebbüsü?, insanlarımız ölüyor, yaralanıyor. neden bu ülkenin kaynakları harcur ediliyor? “efendim yabancı parmağı”, “işte kalkınmamızı, projelerimizi istemeyenler var” ,“Müslümanız ondandır” İşin aslını gizlemek için, her yola başvuruluyor. Zaten darbe anayasasıyla idare edilen bir ülke. Yine teşebbüsçüler, Darbeyi yapanlar, yeltenenler yerli, üstelik müsliman, cemaatçı. Demokrasi ve kurumlarının güçlü olmadığı bir ülkede bu beklenir. Devletin kırk yıldan uzun bir zamandır, kolladığı koruduğu bir cemaat, devletin her kurumunda varlar, her işi yaparlar, devlet kurumlarına onları kimin atadığı ortada. Bu kadar, TV, bu kadar, Radyo, bu kadar dergi, bu kadar gazete, bu kadar okul, bu kadar dersane, bu kadar para, bu kadar kadro bu kadar insan bunlar gökten inmedi herhalde. Devlette 12 eylül 1980 de uçaktan halka attığı bildirilerde aynı çağrıları yapmıyormıydı. “Allahın ipine sıkı sıkıya sarılın” diye. Bir gerçek varki, bunlar devletin bir parçası, tekçi zihniyet, parelel marelel değil, ta kendisi. Devlet eliyle, desteğiyle var olmuşlar, hatta en üst düzeyde yöneticilerle her dönem kanka olmuşlar. Bu onların yaramazlık yapmayacağı anlamına gelmiyor tabi.
Sorunları çözmek dışında, kime, neye sarılırsanız sarılın sonuç değişmiyor malesef. Bozuk bir sistem devamlı arıza verir. Zarar verir, Yedek parça ikmali ister. Nereye kadar götürülür, tahmin etmek zordur. Bu defa anlaşılan yeni iplere ihtiyaç var. doğu perincek’in yada devlet bahçelinin ipine sarılmak görünüyor ufukta.. ne yazık ki, Türkiye, 3. Dünya ülkesi, güvenlik sorunu olan bir ülke, Demokratik kurumları ve sanayısi güçlü olmayan ülke, birlikte yaşadığı halklara ve farklı dini gruplara baskı ve inkar politikası uygulayan bir ülke. zayıf rejimlerle yönetilen bir ülke profili bu gidişle ne yazıkkı kısa sürede değişmeyecek. Ama değişmek zorunda olduğu tartışma götürmez bir ülke. Siyaset kurumu bunun için var.
sorunları ne kadar karmaşık olursa olsun, bunları aşacak potansiyeli de var. Dünyadaki, bölgedeki değişimden etkilendiği de bir gerçek. ekonomik, sosyal, siyasi, güvenlik ve mülteci sorunlarının faturası olduğunu da biliyoruz. Etrafta, yıkılan diktatörlülklerin enkazının etkileri de var şüphesiz. Yanlış politikalarla birlikte düşünüldüğünde, Türkiye’nin kaosa, iç çatışmalara sürekleneceği ihtimali var. Umarım, Aklı selim hakim olur. Türkiye sorunlarını tesbitte ve çözmede pozitif davranır. Anti militarizm hakim olur. Hukuk, demokrasi ve bilimsel yöntemler kullanır. Darbe girişimi sırasında, halktan kendisine sunulan desteği de doğru algılar. Yetkililere, Ohal, idam, AB ile ilişkiler sorulduğunda,“dünya AB den büyük”, ABD ile ilişkilerde, ha keza “stratejik ortak, model ortaklık” sıfatlarını kullanması, şimdiden verilen olumsuz cevaplar, ankaranın dış ilişkilerde de kötü duruşunun sinyalleri var, Sorunlu bir ülkede, proplemleri çözmek, demokratik kurumları güçlendirmek, anayasa başta olmak üzere, yasalarını demokratik normlara getirmekle mümkündür. Kürt sorunun barışçı çözümünü gerçekleştirmek, demokrasiyi, eşitliği hakim kılmak yerine, ordu’yu, iç olaylara müdahale edecek tarzda yetiştirirseniz, hazırlarsanız, onlarda bu yönde politize olur. Bu yönde hareket ederler. Yüz yıldır yapılan budur. Ne yazık ki, sorunlar, askeri yöntemlerle, güvenlik tedbirleriyle çözülmüyor. Halkın militarizme karşı mücadele etme deneyiminin olgunlaşması caydırıcı bir unsur olmakla birlikte, sorunlar temelden Çözülmediği sürece de bu darbeci tehlike ve potansiyel devam eder.
Darbelere sahne olan ülkeler, uluslar arası camia tarafından göz hapsine alınır. Diplomatlar dışında, ekonomi ve finans çevreleri tarafından da dikkatle izlenir. Bu yeni koşullar globalleşmenin, ekonomik bağımlılığın da bir sonucudur. Türkiyenin, bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak, bir yol kavşağında olduğunu kavraması gerekir. Bundan sonra, Adımlarını buna göre atması beklenir. çünkü halkın tabiriyle, “Burdan öte köy yok.” Türkiyenin yaşadığı bütün deneyimlerden sonra, bölgemizdeki gelişmeler düşünüldüğünde, demokrasinin , özgürlüklerin olmadığı bir ortamda varlığını daha uzun süre sürdürme imkanı kalmamıştır. Elini çabuk tutması, aklı selim davranması herkesin yararınadır. Bunun için planlı ve hızlı hareket etmesi gerekir. Bize göre, türkiyenin demokratikleşmesi, kürt sorunun çözümü ile sıkı sıkıya bağlıdır. Rejimin kürt halkına karşı uyguladığı baskı politikası, ülkede gericiliğin, şovenizmin, militarizmin güçlenmesinin, insanlarımızın acı çekmesinin başlıca sebebidir. Ayrıca insan doğa ve kaynakların heder edilmesi de bu yüzdendir. Bu politikaya son vermek, Adil ve barışçı bir çözüm bulmak halklarımızın yararınadır. Bunun için ilk önce yapılması gereken;
Hukukun üstünlüğüne, demokrasinin ilkelerine, insan haklarına, azınlıkların hak ve özgürlüklerine, insan onur ve haysiyetine dayanan bir anayasa yapmak Ve uygulamak.
uluslararası insan hakları ve çalışma yaşamıyla ilgili belgelere, sözleşmelere kayıtsız şartsız uymak.
insanların hayatlarıyla ilgili kararlara, her düzeyde katılımını mümkün kılan doğrudan demokrasi ye geçmek, yerel politikanın ve yerel düzey de kararlara katılımın belirleyici olduğu bir demokrasi yi tesis etmektir. Kısacası demokrasi, eşitlik, barış ve özgürlükten başka yol ve yöntem yok.
selam ve saygılarımla
Yazarımız
-
Mühendis.
Harita mühendisliğini Selçuk üniversitesinde okudu. Aslen Xalikanlı, Ankara yaşamakta.