Vulpes Vulpes Kurdistanica
AKP hükümeti, yüzyıllık Vulpes Vulpes Kurdistanica ismindeki Kurdistanica’yı ‘bölücü’ olduğu iddiasıyla çıkardı. Yer isimlerini değiştireceği belirtilen hükümet, Kurdistanica’yı iade edecek mi?
Başbakan Erdoğan, değiştirilen yer isimleri konusunda MHP’nin inkarcı tutumunu eleştiriyor. Ancak Erdoğan’ın başında bulunduğu hükümet 2005’te bırakın yer isimlerini, hayvan isimlerini bile değiştirdi.
Bilim kitaplarında yer alan yüzyıllık Vulpes Vulpes Kurdistanica (Kızıl Kürdistan Tilkisi) ismi, ‘bölücü’ olduğu gerekçesiyle Vulpes Vulpes yapıldı. Hükümet bu ismi de iade edecek mi?
Vulpes Vulpes Kurdistanica
Kürt sorununun çözümüne yönelik tartışmalar sürüyor. Tartışmalar bağlamında gündeme gelen bir konu da isimleri Türkçeleştirilen Kürtçe yer isimlerinin iadesi konusu… Bu konuda bir adımın atılıp atılmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz…
Ancak bu konuya dikkatlice bakıldığında neden önem arz ettiği daha iyi anlaşılır. Çünkü konu sadece bir isim değişikliğinden ibaret değil, daha esaslı bir duruma işaret ediyor. Bu da aslında Kürt sorununu ‘sorunsallaştıran’ zihniyeti ve bunun akıl almaz pratiklerini gündeme getiriyor.
Bu sayfada Türkleştirme projesi kapsamında birçok hususa dikkat çekmeye çalıştık. Örneğin, Kürtlere ait tarihi ve kültürel değerlerin nasıl tahrip edildiğini, bunun nasıl bir hafızasızlaştırma politikasının ürünü olduğunu; Kürt diline yönelik inkarın nasıl geliştiğini; Kürtlerin yaşadığı yerin nasıl adlandırılacağını; inkar politikası kapsamında Mustafa Kemal’in nasıl sansürlendiğini ve benzeri birçok konuyu ele almaya çalıştık.
Bütün konularda da karşımıza, bir kültürü egemen kılmaya çalışırken, bunun bir gereği olarak Anadolu ve Mezopotamya’nın zengin kültürlerinin nasıl yok edilmeye çalışıldığı sonucu çıktı.
Yer isimlerinin değiştirilmesi konusu da; esasında Türkleştirme polikitası ve bu politikanın inşası için de ihtiyaç duyulan başka kültür ve kimliklerin yadsınması, bunun bir parçası olarak da bu kimlik ve kültürleri çağrıştıracak bütün unsurların ortadan kaldırılması pratikleriyle ilgilidir.
Bu politika, Osmanlı’nın son dönemlerinde hem Osmanlı padişahları hem de İttihatçılar tarafından ‘otoritenin hissettirilmesi’ bağlamında gündeme getirilirken, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ulus-devletin tekçi yapısının inşası için vazgeçilmez bir uygulama olarak esas alınmıştır.
Bu konuda Yazar Suavi Aydın şunları söylüyor: ‘Yer ve insan isimlerini değiştirme pratiği, sadece Türkiye’ye has değil, aşağı yukarı bütün ulus-devletleşme süreçlerinin başvurduğu bir uygulamadır. Zira her ulus-devlet, üzerinde kurulu olduğu ve egemenliğinin meşru olduğunu iddia ettiği toprakları, etnik olarak da sahiplenecek, bu toprakların öznesi olan millete aidiyetini tescil edecek birtakım işlere girişmiştir, isim değiştirme bu işlerden yalnızca biridir. Buradaki en temelli sorun, sadece demografik olarak değil, aynı zamanda tarihsel kıdem itibarıyla da o toprakların ‘gerçek sahibi’ olunduğunu kanıtlamaktır. Bu nedenle pek ‘derin’ iştikaklara girişildiği gibi, bunun yapılamadığı durumlarda kökten eski isimlerin kesip atıldığı, yerlerine pek arı -ama o denli de uydurma- isimlerin verildiği vaka-yı adiyeden olmuştur.’
Osmanlı’nın son dönemlerinde, 13 Mayıs 1913 tarihinde İttihatçılar tarafından ‘İskan-ı Muhacirin Nizamnamesi’ adlı genelge ile yer isimlerinin değiştirilmesi resmileşti. Cumhuriyetle birlikte 20 Aralık 1920’de yer isimlerinin Türkçeleştirilmesi konusu bu kez Büyük Millet Meclisi’nde ele alındı, 1922’de birçok ilçe, köy, kasaba ve dağ isimleri Türkçeleştirildi. Sadece 1934-36 yılları arasında başta Kürt illeri olmak üzere birçok bölgede 834 köye Türkçe isimler verildi. 1940’ta İçişleri Bakanlığı’nın 8589 sayılı genelgesi ile ad değiştirme işlemi resmileşti ve tek elden yapılmaya başlandı. 1957 yılında ise ‘Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu’ oluşturuldu. 1978’e kadar yaklaşık 28 bin isim değiştirildi. Bunların 12 bin 211’i köy ismi olurken, diğer kalanlar ise dağ, nehir, ova, dere isimleri oldu… Bu uygulama 12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra da sistematik bir şekilde sürdürüldü.
Hatta bu Türkleştirme işlemleri öyle boyutlara vardı ki, bitki ve hayvan isimleri de bundan nasibini aldı. Üstelik 2005’te… Bugün değiştirilen isimlerin iadesi üzerinde tartışmalar yürüten AKP hükümeti, 2005’te ‘bölücülük’ kastını taşıdığını ileri sürdüğü Vulpes Vulpes Kurdistanica (Kızıl Kürdistan Tilkisi) ve Ovis Armeniana (Ermeni Koyunu) isimlerini değiştirdi…
Bu çalışmamızda Suavi Aydın’ın 2006’da Birikim dergisinde yayınlanan yazısından yararlanarak, bitki ve hayvan isimlerini bile değiştirecek kadar ileri giden zihniyeti ve bunun pratiklerini, tarihsel arka planıyla birlikte ele almaya çalışacağız…
II. Abdülhamit ve İttihatçıların isim değişikliği politikası
Tarihçiler isim değiştirme hikayesini Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e (Bavê Kurda – Kürtlerin Babası; bunun hikayesini ayrıca yazmayı düşünüyoruz) kadar götürebiliyorlar. II. Abdülhamit’in politikası ise ccumhuriyet döneminden sonraki politikadan elbette farklıdır. Tarihçiler bunu ‘sürekli göç alan memleketin iskan politikası’ gereğince değerlendiriyorlar. Dolayısıyla göç alan yerlere yeni isimler veriliyor. Verilen isimler ise padişahın ismi ya da göç eden kabileyi tanıtan bir isim olabiliyor. Hamidiye (Abdülhamit’in ismi), Reşadiye (Sultan Reşad’ın ismi), Aziziye (Sultan Abdülaziz’in ismi), Mahmudiye (Sultan Mahmud’un ismi) vs… Padişahların isimlerinin verilmesi, tabi ki, devlet – Aliye’nin otoritesinin bir şekilde hissetirilmesi politikası kapsamında da değerlendirilebilir.
Bu otorite meselesi, en çok da İttihatçılar döneminde göze çarpıyor. Osmanlı padişahlarına karşı devlet otoritesini ele geçiren İttihatçıların, genellikle padişahların isimlerini veya Osmanlı’nın kendilerinden önceki otoritelerine ait isimlerini değiştirip kendi isimlerini verdikleri anlaşılıyor: Enveriye, Şevketiye, Mahmutşevketpaşa vs…
Cumhuriyet neden isimleri değiştirdi
II. Abdülhamit’ten beri başlatıldığı kaydedilen isim değiştirme politikası, cumhuriyetin kuruluşundan sonra bambaşka bir renge bürünmüştür. Ulus-devlet anlayışıyla katılaştırılan isim değişikliği politikası birkaç noktada ‘ihtiyaç’ olarak görülmüştür.
Bunlardan birincisi; cumhuriyetin yeni kadrosunun devletin çökmesinden sorumlu tuttuğu Osmanlı otoritelerini çağrıştıran isimlerde yaptığı değişikliktir. Bu politika, Osmanlı padişahları veya İttihatçıların ‘otoriteyi hissettirme’ politikasının bir tür devamı olarak da değerlendirilebilir. Cumhuriyetçiler, böylelikle hem kurdukları devletin ‘yeniliğini’ hem de Osmanlı’nın çöküşüyle yaşanan ‘ezilmişliğini’ birlikte bu isim politikasıyla gündemlerine almışlardır. Yenilik adına çöküşü çağrıştıran Osmanlı padişahlarının birçok ismi değiştirilmiş; yerlerine daha çok Kurtuluş Savaşı’nın ‘kahramanlarının’, özellikle de en büyük otorite olan Mustafa Kemal’in ismi verilmiştir. Bu isim değişikliği cadde ve mahallelerden tutun da köy, ilçe isimlerine kadar uzar… Reşadiye Yeniçağ, Hamidiye Mesudiye, Aziziye Pınarbaşı oldu. Bugün bile hemen hemen bütün il ve ilçelerde sayısız İnönü, İsmet Paşa, Kurtuluş, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal, Gazi Kemal Paşa gibi cadde ve mahalle ismi görülebilir.
İkinci önemli değişiklik ise, gayri-müslimler ile Kürt, Çerkes, Laz, Arap gibi halkları çağrıştıran ya da onların dillerinde verilen isimlerdeki değişikliktir. Bu durum, ulus-devlet politikasıyla gündeme gelen ve ‘Türklük’ esprisi üzerine inşa edilen cumhuriyetin otorite kılınması çabası olarak da değerlendirilebilir.
Türklüğün her yerde hissettirilmesi ihtiyacı, haliyle ‘ötekini’ veya başka kimlikleri belirginleştiren kavram, isim veya politikayı reddeder. Bugün Ermenilere, Rumlara, Kürtlere, Lazlara, Çerkeslere vs. ait birçok yer isminin değiştirildiğini biliyoruz. İşte Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son günlerde gündeme getirdiği Potomya ilçesinin isminin Güneysu olarak değiştirilmesi gibi… Kirmastı’nın Mustafakemalpaşa, Nif’in Kemalpaşa, Kırkkilise’nin Kırklareli, Ankara’nın İstanos veya Zîr kasabasının Yenikent, Makriköy’ün Bakırköy, Ayastefanos’un Yeşilköy, Sinasos’un Mustafapaşa, Tirilye’nin Zeytinbağı, İmroz’un Gökçeada… İstanbul’da Pera’nın Beyoğlu, Tatavla’nın Kurtuluş yapılması vs… Bu isim değişikliklerinin, gayrimüslimlere karşı bir meydan okuma olarak sistematik bir politikayı barındırdığı da değerlendirilebilir. Bu durum isim değişikliğiyle de yetinilmeyip daha sonraki yıllarda gayrimüslimlerin yerlerinden edilmesinden de anlışabilir. (6-7 Eylül 1955 olayları hatırlanabilir.)
Bu Türkleştirme politikası sadece gayrimüslimleri kapsamıyor elbette, Kürtleri de kapsıyor. Kürtçe birçok isim değişikliğinin startı da bu dönemden itibaren verilmiş oluyor. Burada örnek vermeye gerek yok, çünkü neredeyse değiştirilmeyen yer ismi yoktur. Dağ, vadi, ova, köy, kasaba, ilçe, il…
Bu konuda Yazar Suavi Aydın şunu söylüyor: ‘Ad değiştirme operasyonundan en fazla nasibini alanlar, Türkçe olmadığı farzedilen ve eski Anadolu dillerinden beri gelen veya Ermenice, Rumca ya da Kürtçe gibi Küçük Asya’da yaşayan halkların dilleriyle ilişkili olan ve bu yüzden bu halkların hatırasını canlı tuttuğu veya onların Türkiye’deki tarihsel varlıklarına kanıt teşkil edeceği düşünülen isimler olmuştur.’
Bir Cumhuriyetçi’nin isim değişikliği önergesi
Büyük Millet Meclisi’nin 20 Aralık 1920 tarihli oturumunda İzmit vekili Sırrı Bey, ülkedeki ‘gayrimilli’ yer isimlerinin değiştirilmesi için şunları söylemiştir: ‘Hakimiyetimiz altında bulunan memleketlerimizden birçoklarının gayrimilli isimlerle tevsim olunduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta bu pek şayan-ı teessüfdir ki altı yüz seneden beri bu topraklar üstünde keyfemeyeşa icra-yı hakimiyet ettiğimiz halde elan bu isimleri millileştiremedik ve bu, bizim memleket üzerinde tamamen nafiz bir nazarla icra-yı hüküm etmediğimizi, muhasımlarımız bir delil olarak gösteriyorlar. Memleketin herhangi bir noktasında böyle isminin tebdiline lüzum görülen mahaller varsa iş’ar edilsin ve hepsi birden yapılsın…’ Bu konuşma cumhuriyetçi kadronun nasıl bir zihniyetle hareket ettiğini gösteriyor…
Hükümet Vulpes Vulpes’in Kurdistanica’sını iade edecek mi?
Değiştirilen isimler, sadece yer isimleriyle sınırlı değil elbette. İnsan isminden tutun da hayvan ve bitki isimlerine kadar uzar liste… Gerçekten de insanı hayretler içinde bırakan bu durum, ne yazık ki, milliyetçi-ırkçı zihniyet sahipleri tarafından hâlâ savunulan bir durum. Üstelik isim değişikliklerini sadece Osmanlı’nın son dönemleri ve cumhuriyetin kuruluş dönemleriyle sınırlı tutmak da doğru değil. Bugün yer isimleri konusunda MHP ile polemiğe giren AKP hükümeti döneminde cumhuriyetin ilk dönemlerindeki uygulamalardan daha beter bir uygulamaya imza atıldı. Bunun hikayesini hatırlayalım…
2005’in Mart ayında Vulpes Vulpes Kurdistanica ve Ovis Armeniana isimleri, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) desteğiyle Ağrı’da yapılmış bir projeyle gündeme geldi. Türk basını, UNDP’nin Vulpes Vulpes Kurdistanica yani Kızıl Kürdistan Tilkisi ile Ovis Armeniana yani Ermeni Koyunu isimlerini kullanarak ‘bölücülük’ yaptığını ileri sürdü ve kıyamet kopardı. Bu adlandırmaların ‘bilimsel’ olmadığı savunuldu. Çevre Bakanlığı da bunun üzerine harekete geçerek, bu ‘bilimsel olmayan’ isimleri ‘Vulpes Vulpes’ ve ‘Ovis’ olarak değiştirdi. Bakanlık, Türkiye’de araştırma yapmış ve çeşitli bitki ve hayvan türlerini tanımlamış bazı yabancı bilim insanlarının ‘önyargılı bir zihniyetle’ ve hatta ‘kasıtlı olarak’ türleri isimlendirdiğini savunmuştu. Ne yazık ki, böyle bir durumu daha 4,5 yıl önce yaşadık.
Ancak bu ‘bilimsel olmadığı’ savunulan adlandırmalar yeni değildi. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında araştırma yapan bilim insanları daha o dönemlerde bu adlandırmaları yapmıştı. Bu adlandırmalar gerçekten de ‘kasıtlıydı.’ Ancak Çevre Bakanlığı’nın anladığı anlamda ‘bölücülüğü’ barındıran bir kasıt yoktu. Çünkü ‘Kürdistan’da yaşayan bir tilki türü’ olduğu için Vulpes Vulpes Kurdistanica adı verildi. Karaman Koyunu, Pekin Ördeği, Merzifon Eşeği, Denizli Horozu, Güney Amerika Laması gibi…
Ancak bu isimler değiştiriledursun, bugün birçok üniversitenin biyoloji bölümlerinde okutulan ders kitaplarında benzer birçok adlandırmaya rastlamak mümkün. Alosa Pontica, Thorax Armeniacus, Thorax Kurdistanicus, Crocodila Lazia, Bolivira Kurda, Myosotis Lazia, Symphytum Kurdicum… GAP İdaresi’nin yayınladığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi Dicle Havzası Endemik Bitki Türleri kitabında Paracarium Kurdistanicum bitkisinin ismi de geçiyor… Bu ‘sakıncalı’ adlandırmalara ayrıca TÜBİTAK yayınlarında da rastlamak mümkün…
Merak ediyoruz; acaba isim değişikliğini gündemine alan AKP hükümeti Vulpes Vulpes’e Kurdistanica’yı Ovis’e de Armeniana’yı iade edecek mi?…
En çok yer ismi neden Mardin’de değiştirildi?
1957’de kurulan ‘Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu’ tarafından 1978’e kadar yaklaşık 28 bin yerleşim yerinin ismi değiştirildi. Bilanço şöyle: Adana 169, Erzincan 366, Mardin 647, Adıyaman 224, Erzurum 653, Muğla 70, Afyon 88, Eskişehir 70, Muş 297, Ağrı 374, Antep 279, Nevşehir 24, Amasya 99, Giresun 167, Niğde 48, Ankara 193, Gümüşhane 343, Ordu 134, Antalya 168, Hakkari 128, Rize 105, Artvin 101, Hatay 117, Sakarya 117, Aydın 69, Isparta 46, Samsun 185, Balıkesir 110, İçel 112, Siirt 392, Bilecik 32, İstanbul 21, Sinop 59, Bingöl 247, İzmir 68, Sivas 406, Bitlis 236, Kars 398, Tekirdağ 19, Bolu 182, Kastamonu 295, Tokat 245, Burdur 49, Kayseri 86, Trabzon 390, Bursa 136, Kırklareli 35, Tunceli 273, Çanakkale 53, Kırşehir 39, Urfa 389, Çankırı 76, Kocaeli 26, Uşak 47, Çorum 103, Konya 236, Van 415, Denizli 53, Kütahya 93, Yozgat 90, Diyarbakır 555, Malatya 217, Zonguldak 156, Edirne 20, Manisa 83, Elazığ 383, Maraş 105.
Bütün bu bilanço içinde Mardin en çok yer isminin değiştirildiği kent olarak öne çıkıyor. Bu bile birçok gerçeği yansıtmaya yeter. Çünkü Mardin; Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin bir arada yaşadığı bir kültür mozağidir. Bütün bu kültürlere ait değerleri en çok barındıran kent Mardin’dir. Dolayısıyla Türkleştirme hamlesinden en büyük payı Mardin almıştır ve buradaki manzara aslında bütün Türkiye’de uygulanan vahşeti anlamaya yeter de artar…
Bahçeli’ye bir tarih dersini de biz verelim
Divan-ı Lügatit Türk’te ‘Arz-ı Ekrad’ı bilir misiniz?
Bugünlerde değiştirilen isimler üzerinde herkes herkese tarih dersleri veriyor. Başbakan Erdoğan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye Atatürk’ün Nutuk’ta Norşin dediğini söyledi, Malazgirt’in Ermenice, Ankara’nın Latince, Bursa’nın Rumca olduğunu hatırlattı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Güroymak’ın esas adının Norşin olduğunu söyledi. Demek ki, devleti yönetenler de isimlerin değiştirildiğini ve bu toprakların Türkler dışında birçok kültüre ev sahipliği yaptığını gayet iyi biliyorlar… Neyse biz de haddimizi aşmadan Bahçeli’ye bir hatırlatmayı yapalım: Bugün birçok milliyetçi tarafından baş yapıt olarak kabul edilen (milliyetçiler kabul etti diye tarihi bir eser olma özelliğini yitirmez elbette) Kaşgarlı Mahmut’un 11. yüzyılda yazdığı Divan-ı Lügatit Türk eserinde Kürtlerin yaşadığı yere ‘Arz-ı Ekrad’ (Arapça: Kürtlerin Ülkesi) deniliyor. Tabii Devlet Bahçeli, sansürlenen Nutuk gibi (bu konuda ‘Mustafa Kemal’i bile sansürlediler’ başlığıyla 27 Temmuz 2009’da Günlük’te yazdığımız yazıya bakılabilir), sansürlenmiş bir Divan-ı Lügat-ü Türk bulmuşsa durum başka.