50. yıl (4. bölüm)
İnsanlarımız Avrupa’da olsun yada köyde olsun artık frenleri patlamış bir araba gibi tam gaz ileri gidiyordu .
İnsanlar için Avrupa bi bağımlılık olmuş, hiç kimse halinden memnun değil ve kaçıp biran önce Avrupa’ya kapak atmak için yolları deniyordu.
Denenen yollar başarıya ulaştımı ulaşmadımı onu bugünkü seviyemiz belli ediyor zaten.
Yapılan bu girişimlerin başında ” zorla evlilikler ” – geldiği noktayı unutma ( geçmişlerini unutma ) ve başkalaşma geliyordu.
Daha önce yazdığım gibi 1990 lı yıllarda artık ” herkesin kafasında Avrupa vardı , şöyle yada böyle. ” Evlillik furyası artık borsa gibiydi, günü birlik evlilikler yapılıyor, yada günlük ayrılık VE şiddetli tartışmalar yaşanıyordu.
Avrupalı biriyle evlenmek için artık kriterler aranılmıyordu , akrabalar zaten birbirileriyle kıyasıya yarış içine girmişler, küskünlükler, dargınlıklarda ise işin çabası. Hayat bile bu durum karşında susmayı tercih etmiştir kesin . En büyük kriter ” Pasaport ” u ve diğer kriterlerin bir anlamı yoktu.
Hayatın en zor sınavı olan ” evlilik “olayını gerçekleştirirken, belkide bu iki genç insan hayatları boyunca düğünlerinden önce 4-5 sefer birbirilerini gördüler yada görmediler . Eyvah eyvah demiyorum çünkü bizimde başımızdan da geçen bir hikaye.
Bazıları iyi gitmiş olabilir ama onlarda çok sıkıntılı bir dönem geçirdiler . Diğer sorunlu olanlar ise 8-9 şiddetinde depremler yaşandıktan sonra ayrıldılar. Tabi bu depremin sonucu ölüm olmadı şükür ama 20-30 yıldır birbiriyle konuşmayan yani küs olan insanlar var.
Bir kaç örnek , aslında örnek çok
Erkek/kız Doğum yeri Danimarka yada çocuk yaşta gelmiş ve burda eğitim alarak öğretmen yada başka bir meslek almış , ayakları yere basan , nerde ne denilbileceğini bilen bir insan, pozitif yönleri olsada mutlaka negatif yönleride var.
Kız/Erkek Doğum yeri köy , ilkokul mezunu, şehir ve okul görmemiş, kapalı bir aile yapısı var, dış hayatı sadede köy hayatı . Tarımcılık – hayvancılık işleri yapmış.
Şimdi bizim ” Çok değerli büyüklerimiz ” ellerinden öperiz, bu bir birini tanımayan iki insanı birbirlerine uygun bulurlar VE evlendirirler ” nasılmı “psikolojik baskı ve metodlarla ” . Bu büyüklerim başta psikolojik baskının ne olduğunu keşke bilselerdi de böyle yapmasalardı . Neyse evlendiler sonra deprem ve artçı depremler derken herkes evine çekildi. ( karalar giyindi, aile ziyaretleri , bir birilerini kötülemeler vb. Sanki vefat eden biri var )
Aslında vefat eden ” KARA ZİHNİYET VE CEHALET’ti ” ama onunda farkında değiller çünkü bilgi ve birikim yok. Onların bildiği tek ” feodalizm ” di.
Yanlız bu iki insan burda olsalardı , birbirilerini tanısalardı olay farklı olabilirdi, belkide mutlu bir yuva kuracaklardı ” bu sadece bir teori tabiki ”
Böyle onlarca örnek verilebilir,
Başka bir nokta ise
Buraya kim geldiyse bu yazacaklarımı yaşadı, konuşuldu ve tartışıldı, yaşamadım diyen yalan söylüyordur. Hiç kimse kusura bakmasın.
İki farklı ortamda büyümenin , kültürel farklıları olan gençlerin zamanla birbirine karşı tavır ve konuşmaları. Aslında şöyle desek daha kültür çatışmasını ortaya çıkardığı etkenler
– Ben üstünüm
– Benim otururum var
– Benimle oturum içinmi evlendin
– Ben olmasaydım sen şimdi köyde koyun güderdin
– Senin ailen Bizim sayemizde iyiler
– Seni küçümsemeler ( avra tavralar )
– Çalış bir an önce
– Babana para gönderme
– Benim kızımı kimler kimler istedi/oğluma kimler kimler kızını telif etti
– Sen şuna buna ona dua et
– ve yazılacak önceler örnek
Bunları söylettiren ise ne yazıkki ” Büyükler ve Pasaport ”
Kusura bakmayın bu hayatımızın içinden olan deprem ve artçı depremlerdi, bazıları takıldı, bazıları bocaladı, bazılarıda yoluna devam etti, Yani tencere yuvarlandı ve kapağını buldu.
Şimdi okuma yazması olmayan, şehir hayatı görmemiş, Ne Kürtçeye ve Türkçeye hakım, kendini ifade edebilme yeteneği Yok, öz güven Yok, nerdeyse otur denilmiş oturmuş kalk denilmiş kalkmış. Pes doğrusu gelde şimdi insanları bu ülkelerde entegre et.
Hiç unutmam 15.11.1996 yılında bu ülkeye geldim , yağmurlu ve gri bir hava, yem yeşil bir coğrafya, içinde betonsu renkte evler.
3 ay sonra Dil okuluna başladım, sınıfta bizim köyden iki bayan ve Kütükuşaklı sevgili arkadaşım Etem vardı. Dil öğrenmeye çok hevesli bir insandım, 40 küsür gün okula gittim. Daha sonra iş tabiki .
Birgün teneffüs saatinde dışarda Sevgili Osman Amcamla karşılaştık, onun Ogün söylediği söz halen kulağımda .
” Mustafa siz siz olun dil öğrenin önce, sizi bu toplumda etkin kılacak tek şey dildir ” dedi ve arkasından şu cümleyi de kullandı ” gerçi dili öğrenmesenizde bu ülke sizi götürüp getirir ”
Ogün için pek anlamamıştım ama zamanla anladımki ” 30 – 40 yıldır bu ülkede olupta bir cümle kuramayan insanlar var “.
Evet ” Dil yada lisan ” her kapıyı açtırıyordu
Daha sonra anladım kı bu ülke olanaklar ve imkanlar ülkesi , yeterki sen iste ve gayret et, ben 35 yaşımda az çok bir meslek sahibi oldum, ben istedim onlar destek verdi. Tabi bu arada eşimin yardımlarıda inkar edilemez. Bunuda en iyi şekilde kullandım sanıyorum . Ben bu ülkeye yaşamak için geldim ve kendimi buralı hisederek yaşıyorum.
Bizler şehir hayatını, okullarda okuduk, ailemiz bize her nekadar vermediysede kendi kendimize öz güvenimiz oluştu, Türkiye’de çalışma imkanı oldu, çevremiz oldu, Türkçeye az çok hakimdik, ve belli bir politik çizgimiz vardı.
Tek sıkıntımız burdaki kitleyle dialog sorunu oldu, baskıya gelemezdık, kişiliğimiz oturmuş , hayır demesini biliyorduk , karşı koyar gerektiğinde tavrımızı alırdık. Karnım ağrıyacağına ağzım ağrısın mantığı vardı .
Hep şunu savunurum ve çevremdeki gençlerede söylüyorum.
Bir tartışma iki kişi arasında çatlak veriyorsa bu tartışma aynı o iki kişi arasında çözülür , bu hayatın her dalında öyle , işte – okulda yanı çoğu yerde böyle. İşin içine 3ncü şahıslar girdimi gelde ayıkla pirinçin taşını. Şöyle devam edim 3.ncü sahışlar herzaman dürüst davranmazlar ” kızım ” yada ” oğlum ” hatalı diyemez çünkü o bilgi birikimi ve artı birey değiller , zaten olsalar olaylar buraya gelmezdi . Eğer sizinde kişiliğiniz yerine oturmamış VE müdafa yeteneğin yoksa yersin baskıyı.
Maalesef ” Para ” insanların anatomisini kendilerinin fikir ve düşüncelerine göre yönlendiriyordu . Buraya gelen insanların çalışma imkanları ağırdı. Buda gençler arasında çıkan bir başka sorundu.
Maneviyati içeren değerlerin rafa kaldırıldığı VE artık günlük yaşamın sadece maddiyat üzere kurulduğu aşikar bir durumdu. Aileler gençlerin fikir ve düşüncelerini bırakın sormayı onların birer canlı olduğunu VE onlarında duygularının olabileceğini hiç düşünmeden ve dikta rejimi ile hareket ederek daha çocuk yaşta olanların geleceğini kendi elleriyle belirlediler.
Dünyanın ve Avrupa’nın en çağdaş modern ülkelerinden biri Olan bu ülkede , ne yazıkki insanlarımızın zihniyeti değişmedi ve değişmeden devam edecekti .İnsanlarımız eğitime önem vererek bu toplum içinde bir yer edinmek yerine “gerici ve feodal ” bir toplum olmayı kendilerince tercih ettiler . Halbuki bu ülke bir özgürlük VE fırsatlar ülkesiydi.
Ya peki şu üniversite mevzunu insanlara ne demeli , yıllarca güzelim okullarda okuyun, akademik kariyere çok rahat ulaşabileceğinize ne yaptınız.
Büyüklerimiz burda da gene yanlış yaptılar neden yıllarca okuttunuz, sırf diplomalı ” pizzacılarımızmı ” olsun . Feodal VE ucube bir mantıklı hareket etmenin sonucu .
Son bir kaç nokta .
Yıllar önce buraya gelen insanlarımız bir noktayı daha diğer şehirlerden gelen Türklerden geç fark ettiler. Geri dönüş mantıgıyla hareket ederek ” ailelerini çok geç getirdiler . Çoğu genç insanımız babalarını burda tanımaya başladılar, Buda arasında komünikasyon sorunları doğurdu, birde üstüne kalkıp bunları evlendirdiler.
Artı bazıları ise bir süre ailelerine bile sahip çıkmadılar VE bir hayal dünyasında yaşamaya devam ettiler .
Ülkedeki Burjuva partilerinin 2000 yılların başlarında getirdikleri yasa olan ” 24 yas siniri ” ve diger kisitlamalari o yillarda anti demokratik ayrımcı, irkci ve gerici ve hatta insan haklarına haykırı bir yasa olarak görünüyordu.
Yanlız daha sonra yasanın bizim için olumlu bir yönü ortaya çıktı . Kısacası yasa erken ve zorlukla yapılan erken evliliklere karşı olan bir yasa.
Erken evliliklerin önüne geçen bu yasa ile birlikte bircok gencimizin özellikle genc kızlarımızın yüksek eğitime yönelmeleri oldu. Bugün bir çok genç insanımız akademik olarak yoluna devam ediyor . Bunu istatistik verilere bize açıkça gösteriyor .
Son olarak biz ne yaptık ” yazın gittiğimiz köylerimizde buradaki gerçek yaşantımız unutup , sahte bir rolle , şatafatlı ve sahte bir kimlikle insanların karşısına çıkıyoruz. Tabiki doğal olarak ruh hallerini etkiliyor ve bir özenti oluşuyor .
Bununla beraber maalesef eğitimsel olarak bir varlık gösteremeyen , ekonomik olarak yeterince iş imkanı olmayan gençler bütün umutlarını Avrupa’ya bağlaması onları pasifize eden bir hale gelmiştir . Bizler gerçek kimliğini kaybetmiş ve geçmişini unutmuş yada ” sonradan görme ” bir kimlikle hareket ettiğimiz süresince bir noktaya varamayız.
Yazarımız
Son yazıları
- Mustafa Kara09/11/201721 KASIM
- Mustafa Kara29/04/2017KİTAP VE İNSAN
- Mustafa Kara19/04/2017BATAKLIK
- Mustafa Kara30/03/2017SON PERDE