Mahmut ErdemNUÇEYAZARLARIMIZ

UMUDA GÖÇ – 12

12. bölüm - ESPERANTO

Halktan Halka organizasyonuna sık sık gidip gelmeye başladım, daha önceki bir bölümde anlattığım gibi tercümanlık yapanlardan Halil Yıldırım benim köylümdü, birbirimizi iyi tanıyorduk. Daha sonraki yıllarda yeni dernek kurma çalışmalarında birlikteydik, yaşamını yitirinceye kadar siyasi çalışmalarda destek oldu bana. Burada kendisini anmadan geçemeyeceğim. Diğer tercüman Murat Alpar’la da tanıştığıma çok sevinmiştim, Murat hoş sohbetli bir insandı, ODTÜ’de atom fiziği okumasına rağmen, edebi yönü daha ağır basıyordu.

Sık sık edebiyat konuşurduk, daha sonraları şiir yazdı, şiirlerimin teması genellikle göçmen işçilerdi.

Ayrıca Esperanto adında yapay bir dili öğrenmek için bayağı vakit harcıyordu.

Bu arada Esperanto dili nedir, ne değildir konusunda bir açıklama yapmak istiyorum.:
Ludwik Lejzer Zamenhof Polonyalı bir göz doktoru,1887 yılında bu dilin temel kurallarını kitaplaştırmıştır. Amaç, farklı dilleri konuşan insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştırmaktı.

Ne yazıkki bu yapay dil, uluslararası iletişim dili olma amacına ulaşamamıştır. Eğer olabilseydi, belki bu gün İngilizce yerine Esperanto konuşulacaktı.

Halktan Halka kurumunda çalışan 3.tercüman Ergin Şehirli adında Trabzonlu bir şahıstı.
Almanya’dan Danimarka’ya az bir müddet önce gelmiş olmasına rağmen, hiç Danca bilmeden o kurumda tercümanlık yapıyordu, söylendiğine göre Türkiye’de Galatasaray lisesinde okumuş İngilizce biliyordu. Orta yaşlarında iri yarı, burma bıyıklı, Yeşilçam’ın yakışıklı jönlerine taş çıkartacak bir fiziki görünüme sahipti. Ben onun yerine olsaydım Avrupa’ya gelmez, gider artist olurdum.

Kafakol ilişkilerini iyi kullanıyordu Ergin, insanlara karşılıksız yardım ederek sağa sola
koşuşturduğunu iyi biliyordum. Bu ülkede çalışan bir çok kimse tarafından seviliyordu.
Anlatılanlara göre bazı Türk’lerin duvarlarına astıkları Celal Bayar, Adnan Menderes’ten
sonra resimlerden biri de Ergin’nindi. Danimarka’ya gelir gelmez bir Seyahat bürosu kurup Almanya üzerimden Türkiye’ye yolcu gönderiyordu. Birlikte geldiği arkadaşı KILÇO da ( Musa Tömek ) bir kahvehane açmıştı. İşte bu iki kişi Danimarka Pazarına giren iki yeni aktördü.

Bahsettiğim bu kişilerin muhtemelen Amerika’ya kaçan Güvenç Arık’ın yerini doldurmak istedikleri belliydi. Almanya’dan deneyimli gelmişler ve gelişleri tesadüfi değildi.

Danimarka’da çalışan yabancı işçiler, Türkiye’deki yakınlarını ekonomik olarak desteklemek için, devamlı para çıkarıyorlardı. Aslında gönderdikleri meblağı vergiden düşürebilirlerdi, yasada böyle bir kural vardı, işte Halktan Halka organizasyonu bu konuda yabancı işçileri bilgilendirdi.

Bu bilgi “Anne-Baba bakım kontratları” olarak kulaktan kulağa yayıldı. Maalesef bu olay Ergin’e mal edildi, bu da Ergin’in popülaritesini giderek arttırdı, O artık Türk’lerin koruyucu meleği olmuştu.

Daha evvelki yıllarda Danimarka’ya gelen Elazığ’lı Gevheroğlu kardeşler de vardı, en küçükleri Yücel’de bir seyahat bürosu açmıştı. En Büyük’leri İrfan da Büyük Elçilikte katiplik yapıyordu. İrfan Aziz Nesin hayranıydı, bol espiri yapardı. Ufak bir kitapçık yapmıştı, Aziz Nesin’den esinlendiği belliydi.

Ergin’le Yücel arasındaki rekabet su yüzüne çıkmıştı.

Yani Pazar Kavgası, bu kavga ilerde kurulacak olan dernek örgütlenmesine de yansıyacaktı.

1971 de kimya okumak için DTH’ya başladım. DTH Ortadoğu Teknik Üniversite’si ayarı bir okuldu. Okurken çalışmam da gerekiyordu, fakat ikisini bir arada götürmek bir hayli zordu. Derslerde bayağı zorlanıyordum, İngilizce bilmiyordum, ayrıca o dönemlerde Konya Erkek Lisesinde modern matematikte görmemiştik, o neden den bu işe ekonomik sıkıtıları da katılınca okulu götürmem bir hayli zordu benim için.

İleride Halktan Halka kurumunda tercüman olarak çalışmak için , ilişkilerimi sıcak tutmaya çalışıyordum. Orada çalışanları da iyice tanımaya başladım.

Ergin Şehirli ile yıldızımız hiç barışmadı dersem, hiçte yalan söylememiş olurum. Zaman zaman Ergin’nin konuşmalarını dinlediğimde Dünya görüşlerimiz çok farklı olduğunu anlamıştım.

12 Mart 1971 darbesi bütün hışımıyla geldi, her alanda yasaklar başlamış, partiler kapatılmıştı. Düzeni değiştirmek için ortaya çıkan gençlik ve örgütleri tek tek yok ediliyordu. Zaten darbe gençlik hareketlerini, sözüm ona anarşiyi önlemek için mecbur kaldığı iddiasıyla geldiğini söylüyordu.

Bir çok sol gençlik lideri öldürüldü, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıda idam edildi. Boyalı basın her gün çatışmada öldürülenleri resimleri çarşaf çarşaf veriyordu.

İşte böyle bir günde Ergin Şehirli elinde Tercüman gazetesini sallayarak, kuşatılarak öldürülen “Anarşistlerin” resimlerini gösterip küfür ettiğini kulaklarımla duyduğumda hem çok üzüldüm, hem de ona karşı kinim artttı, ileride o kinim açıp çiçek verecekti..

Yazarımız

Mahmut Erdem
Kuşca'da doğdu. 1969 yılının ilk aylarında Danimarkaya göç etti. Yıllarca öğretmen ve okul müdürü olarak çalıştı.
Türkiyeli Göçmen dernekleri (FAT) ve Danimarka Göçmen Dernekleri konfederasyonu (IND-SAM) başkanlığı yaptı.
Emekli ve halen Brøndby Belediyesinde meclisi üyesi.
Yazarın kitapları:
• Gawesti, 2008
• Mor kayalar, 2015
• Mamo ile Adul, 2022

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.