Yalanci Medya
Kürtçede ”Kes nabêje dewê min tirş e”, diye bir atasözü vardir. Bu atasözünün Türkçe karşılığı ise ”Kimse benim ayranim ekşidir demez.” Şahsen bu güzel ve anlamli atasözünü öğrendiğim günden beri zamani geldiğinde kullaniyorum. Bir kimse kendisi hakkinda ya da kendisine yakin olan insanlar için kolay kolay olumsuz sözler sarf etmez. Doğru değil mi? Meselâ bir anne evlenme yaşina gelmiş kizini asla kötülemez. Ya da dükkanini satiliğa çikaran adamin ağzindan kendi dükkani hakkinda hep olumlu sözler çikar. Bir üye, bağli olduğu örgütün hatalarini bilmesine rağmen hep olumlu görmek ister.
Yani bu insanlarin doğasinda olan bir gerçektir; inkar etmek, gizlemek, reddetmek!
Elbette bu sadece bireyler için geçerli değildir. Kurumlar, devlet, medya, örgüt vs. Somut bir örnek vermek istersek bunun en iyi örneği kuşkusuz Türk medyasidir. Daha belirleyeci bir örnek olarak da devletin yayin organi olan TRT’dir. Çoğunuzun fark ettiği gibi TRT’nin haber bültenlerinde Türkiye aleyhinde haberler yer almaz. Varsa da o haberleri izliyecileri tatmin edecek bir şekilde sunar ve gösterirler. Evet, TRT bu oyunu oynamaktan adeta keyif aliyor. Ayrica Türkiye’yi karalayan film ve başka programlarda sansür ve makas uygulamasini da gayet iyi beceriyor. Fakat geçen aylarda TRT’de izlediğim bir Fransiz filmde bazı sahnelerin makasa kurban olduğunu gördüm. Filmin bu yeni haliyle izleyicinin kafasinda cevabi olmayan birçok soru oluşmasına sebep oluyor. Bu tek bir kelimeyle rezilliktir!
Geçen sene Le Grand Voyage / Büyük yolculuk adinda bir film izlemiştim. Fransa’nin güneyinde yaşayan tutucu bir baba ölmeden önce yerine getirmek istediği son bir dileği vardir:hacca gitmektir. Bunun için de oğlunun kendisini Mekke’ye götürmesini ister. Baba ve oğlun gerçekleştirdiği bu uzun yolculukta arabayla birçok ülkeden geçerler. Italya’yi geçtikten sonra birkaç Balkan ülkesinde yolculuk hiçbir sorun çikmadan devam eder. Fakat Bulgaristan – Türkiye sinirina varildiğinda gümrükte bir sorun yaşanir. Neyse ki “iyi kalpli” bir Türk bunlarin yardimina koşar. TRT buraya kadar filmin bütün sahnelerinin orijinal halini gösterdi.
Fakat ne zaman bu “yardimsever” adamin aslinda dengesiz ve düzmeci biri olduğu açiğa çiktiğinda, TRT’nin içindeki “sansür polisi” makasi kullanmış. Türkiye’de çekilmiş bütün sahnelerin kesilmesiyle birlikte kendimizi birden yolculuğun başka bir ülkesinde görüyoruz. Bu absürt olduğu kadar Fas asıllı yönetmen Ismail Ferroukhi’ye karşi saygisizca bir davraniştir. Üstelik TRT kurumunun sadece bir şahsın bütün Türkiye’yi temsil ettiğini sanıp izleyicilerin filmi gerçek haliyle izlemelerini engellemesi, izleyicileri kandırmaktan başka bir şey değildir.
Başta TRT olmak üzere bölgesel ve ulusal boyutta yayın yapan gazeteler, televizyon kanallari, internet haber portallari ve radyolar bunu çok yapiyor. Yalan, yanliş ve eksik haberleri yayinlarak gerçekleri insanlardan sakliyorlar. Kendi halkini bile bile hipnotize ediyorlar! 25 yildir devam etmekte olan Kürdistan’daki kirli savaşta yalan haberleriyle büyük rol oynadi Türk medyasi. Sürekli demogoji yaparak ülkenin ciddi sorunlarini görmezlikten gelip abuk sabuk konularla gündemi doldurmayi başariyorlar. Ucube Heykel, yetenek yarışmasının birincisi ve ikincisi, Ösym’nin sınavlarındaki arama yöntemleri, Fatmagül’ün Suçu Ne, milletvekilleri arasinda gerçekleşen kişisel sorunlar ve bunlar gibi önemsiz konularla insanlari ciddi sorunlardan uzaklaştiriyorlar. Sanki ülkenin bütün sorunlari çözülmüş gibi bir ortam yaratiyorlar. Bunu Türk medyasinin Arab ülkelerinde gerçekleşen isyanlarin çok yakindan takip etmesiyle de anlayabiliriz.
Son zamanlarda haber bültenlerinde Arap ülkelerin isyani ile ilgili çok haber yapildi ve halen de yapiliyor. Türkiye devletinin de çok üzerinde durduğu bu meseleyi medya sanki Türkiye’nin büyük bir sorunu olarak gösteriyor. Son birkaç haftadir yakindan takip ettiğim TRTTÜRK kanali, haber programlarinda Türkiye’de olan olaylar üzerinde durma yerine, Libya savaşina daha çok zaman vermeyi tercih ediyor. Bu şekilde hareket etmelerini ben şahsen anlamakta güçlük çekiyorum. Sanki Türkiye için Libya savaşi Kürt sorunundan daha önemliymiş. Sanki Misir’daki ayaklanmalar, Newala Qesaba’da yapilan katliamdan daha önemliymiş. Sanki Tunus’taki olaylar, ülkede olmayan demokrasiden daha önemliymiş.
Bir sonuca varmak için bir allegori kullanmak istiyorum. Bir öğretmen’in kara tahtaya çizdiği beş tane çizgiyi düşünün. Bunlardan dörtü eşit, diğeride biraz kisa çizilmiş. Öğretmen dokuz tane öğrencisine bu çizgilerin eşit olduklarini iddia ediyor. Öğrenciler buna inaniryorlar. Onuncu öğrenci sinifa girdiğinde bütün çizgilerin eşit olmadiklarini söylüyor. Fakat diğer dokuz öğrenci eşit olduklarinda israr edince o’da inanmak zorunda kaliyor.
İşte Türkiye devletide ve medyasida aynen bu yöntemi uyguluyor. Eğer sizin ayraniniz ekşiyse bunu halkinizla paylaşmalisiniz ki, ülkenin sorunlari çözülsün!
Yazarımız
Son yazıları
- Adil Acı10/04/2011Yalanci Medya
- Adil Acı04/12/2010Duygusal bağlar önemlidir