KORKU BELASI

Korku, Türkiye siyasetinin temel zaafı olarak yüz yıldır varlığını sürdürüyor. Bugün, mevcut haliyle de kalmayıp, beka, ölüm korkusu, Şiddete, panik atağa, krize, hatta korku imparatorluğuna dönüşüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb’in, Aralık 2017 tarihinde Diyarbakırda yaptığı basın açıklamasında dediği gibi; ‘’Korku imparatorluğu yaratılmak isteniyor’’. Yine bu topraklarda bedel ödeyerek yaşamış olan, herkül millas, son yüzyılda yaşanılanları bu günü daha acı ve karamsar biçimde vurguluyor. “Ortaçağda bütün bir toplum cezalandırılırdı. Türkiye Ortaçağ’da kaldı, Ortaçağ’da yaşıyor…” diyor.

Halk deyişlerimizde, ‘Korkunun ecele faydası yok.’denir. Ünlü Kürt siyasetçi ve akademisyen Dr. A. QASEMLÛ da “Korku içinde yaşayan, günün her saatinde ölür. korkmayansa sadece bir kez ölür” der. Insanlığın bunca tecrübesine rağmen korku, imparatorluk meraklılarının beslenme aracı olmaya devam ediyor. Ürettikleri açık ortada. Irkçılık, cehalet, inkar, şiddet, yoksulluk, gericilik ve çözümsüzlük.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sn Erdoğan, “İstiklalimize ve istikbalimize yönelik senaryoları bozmanın bedelini kendi topraklarımızda ödemektense Suriye ve Irak’ta ödemeyi tercih ederiz” (gazeteler). Ödenen bedeller, ödenecek bedeller içerde de olsa dışarıda da olsa, ne yazık ki, yoksulların canı ve malıdır. Ölümün ve silahlara giden paraların Faturaları ne yazık ki onlara kesiliyor.

Yatıp kalkıp, ” düşmanlar istikbalimizi yok edecekler.” telaşıyla siyaset yürütmek artık mümkün değil. İç siyasete yönelik fetih senaryoları uygulamak, inandırıcı değil. AB, NATO ve BM üyesi ülkelerde,Yoksulluğun, işsizliğin kol gezdiği bir ülkede; Bu palavra siyasetlere inanmiyor. Finlandiya, İsveç neresi Türkiye neresi. Suriye ve Irak da babanızın toprağı değil, yapay sınırlara duvarlar örerek de sorunları çözemezsiniz. Bunu da denediniz. Üstelik orası zaten ateş çemberi, Ortadoğu bataklığı. Bulaşmak, korkuyla hareket etmek akıl karı değildir.

Hiç şüphe yok ki, orta doğuda süre gelen siyasi çalkantıların, çatışmaların, terörün, savaşların başlıca nedenlerinden biri, hatta en önemlisi, Kürt sorunun çözümsüz bırakılmış olmasıdır. Kürt sorunun demokratik çözümü, yan yana uygarca yaşamak ne yazık ki gerçekleştirilemedi. Emperyalistlerin desteğinde çizilen sunni sınırlar, kurulan gerici, ırkçı, feodal devletler bölgeyi yüz yılda daha da yaşanmaz hale getirdiler, şimdide varlıklarını azimle sürdürüyorlar. Bir bölümünün kolu kanadı kırılmış olsada. Bu durumun adı çözümsüzlüktür.

Yine de uyarıyoruz. kürtlerin bir vecizesiyle: SÊR ARDÊ TİM Jİ BIN ARDÊ RINTIRA/BAŞTIRA( ”yerin üstü yerin altindan daha iyidir.”). Çağdaş Dünya ile bağlarını kopararak, sorunların barışçı çözümünden kaçarak, bilimi ve demokrasiyi savsaklayarak, faydacı saldırgan, inkarcı siyaset uygulayarak, kim aydınlığa çıkmış. Dünya da örneği yok. Türkiye halkları, artık bu gerçekleri biliyor olmalıdır. Bu topraklarda yaşayanların yoksullukla, cehaletle cezalandırılmaları bir orta çağ siyasetidir.

Yinede tekrarlıyoruz. gericilikle, anti demokratik uygulamalarla, baskıyla, hatta savaş çığırtkanlığıyla, saldırganlıkla bir yere varılamaz. Varılsada gelinecek durak; işsizliği, yoksulluğu, düşmanlığı, göç ve mülteci olaylarının müsebbibi, emperyalistlerin taşeronu, Feto ve daha kötüsü Saddam, Esad ve benzer duraklardır.

Bu ilkel anlayış ve politikalar artık orta çağda kaldı. Acilen terkedilmeli, insanca yaşamanın yol ve yöntemleri araştırlıp bulunmalı, bu ülkede yaşayan herkesin işi, aşı olmalı, bu ülke insanlarının; özgür geleceği, insanca birlikte barış içinde yaşamaları Anayasa ile garanti edilmelidir. Kürt sorunu ve demokrasi başta olmak üzere; Eğitim sağlık, konut vb tüm sorunlarının çözüm yolu bulunmalıdır. Silahlanmaya, sömürü ve talana, son verilmelidir. Bu ülke kaynaklarının adil kullanımı, Barışın tesisi, gerçek hukuk ve adalet sağlanmalıdır. siyaset bu düzeyde eşitçe uygumaya sokulmalıdır..

H.H.Tuzcu. 21.06.2022