Bir pazar sohbeti: Dikan
Yağmurun sabahtan akşama kadar durmadan yağdığı bir cuma akşamı işimizi bittirip eve döndük ve akşam yemeğine oturup haftanın bize verdiği yorgunluğu üzerimizden atarak yemeğimizi yiyorduk.Hatice bana evde et kalmadı yarın gidip biraz et alalım dedi bende tamam yarın alırız dedim.Ertesi gün cumartesi günü öğlene kadar çalıştım eve gelir gelmez gidip haftalık alışverişimizi yaptık ve eve dönüp aldıklarımızı yerleştıkten sonra Hatice’yle beraber Türk bakkalına gittik.
Arabamızla bakkal önüne vardığımızda her seferinde olduğu gibi yine park yeri yoktu ve bakkalın önü tıklım tıklımdı zorda olsa arabayı park edip içeri girip kasap bölümünde eti sipariş verdik hazırlanıncaya kadar başka şeylere baktık.Artık isviçrede eskiden olduğu gibi her köşede Türk bakkalı yoktu olanlarda hiç ama hiçmodern değiller herşeyi düzen içine koyacağına ısrarla eskiden Türkiyedeki bakkallar gibi herşeyi üstüste atiyorlar. Dükkan sahibine;
— işleriniz nasıl gidiyor
— Abi işler kesat
— nasıl yani memnun değilmisin
— memnunyetlik değilde geçen ay daha iyidi
— biz dışarıda park yeri bulamadık dışarısı tıklım tıklım
— Abi onlar alışveriş için değil buluşup görüşmek için her hafta sonu geliyorlar.
Aramızda bu diyalog geçtikten sonra eti aldık ve eve döndük.Evde aldıklarımızı yerleştirirken bir taraftanda kendi kendime düşünüyordum bakkal önünde toplanmanın çirkin birşey olduğunu bunun böyle olmaması gerektiğini Haticeye söylemek isterken birden aklıma bizim bir zamanlar köyümüzün bakkaları önünde nasıl toplandığımızı hatırladım ve söylemekten vazgeçtim.
Gerçekten biz çocukların 1970’lı yıllarda toplandığımız, buluşuğumuz ve görüştüğümüz tek yer köy bakkallarydi biz o zamanlar dukkan derdik.70’lı yıllarında ve öncesinde köyde;
Dukkana Mirzo,
Dukkana Hamegumé,
Dukkana Tıcké,
Dukkana ehmadé hamodi,
Dukkana mehmedi base
Dukkana Hame tıcé,
Dukkana Mehedi haco gule piré,
Dukkana ibo vizo,
Dukkana xelıti mala uské
Dukkana Mast kalazé dükkanları vardı.Ayrıca küçük yaylada Öcalların hemen yukarısında bir dükkan vardı kime ait olduğunu tam çıkaramadım yine köyde yanılmıyorsam Hemé şıxe’nın de dükkanı vardı.Bunlardan Mirzo ve Hamegume dükkanları köyden kente taşındıkları için erken kapandılar ama şunu belirteyim bunların döneminde bir ilk yaşanmıştı.Her ne kadar Tıckenin dükkanında Mad,Ehmedi hamodi dükkanında xec ve Heme tıcenin dükkanında Fate yardım etsede genç kızlar bu dükkanlarda çalışmazlardı fakat Hamegume dükkanında sevgili cemile ve sebahat çalışmişlardı ve bu bir ilkti.dukkana xılet ve mala ibo vizo da erken kapatılar.Diğerleri artık kurucuları tarafından değil oğulları bakıyorlardı.
Dukkana Ehmedi hamodi artık Raif,dukkana mehmedi base artık Haco, Hame tıcenın dükkanına Mehmed bakıyordu.Dukkana tıcke birden fazla kişi bakmıştı.Bunlar;
Ali şahin
Mahmut Aydoğan
Mustafa Aydoğan
Bayram Çift
Yusuf Taş
Mehmed yıldırım (mehmke rayfe)
Ve oğlu Ömer öznur
Ali Şahin sonra dukkana mehmedi haci gule pire sattın aldı oraya bakıyordu.Bu dükkanlara bakanlar hemen hemen hepsi bizim ile yaşıt olunca bizim burada toplanmamız kaçınılmazdı.Bu dükkanlar gece saat dokuz ve ona kadar açık olduğu için geceleride burda toplanırdık.Her tür gırgır ve şamata burada olur kim çocuğunu ararsa burada bulurdu.
Birgün akşam üstü dukkane Ehmadi hamodi ile dukkana Tıcke arasında enaz otuz kırk genç ve çocuk toplandık.Bizden büyük Hıdır Avcı ve diğer abilerimiz birbirine küs çocukları barıştırıyorlardı.Bir iki kişi küs olanlardan birini yakalıyor,bir iki kişide diğerini yakalıyor yerlerden sürüklüyerek yanyana getirip elelle verdirdip birbirilerinin isimlerini söylemelerini istiyorlardı.isimler söylendikten sonra barışmış oluyorlardı.şamatanın devam etmesi için bazıları hemen orada birbirine küser de buyrun bunlarıda barıştıralım diye sürerken bir baktım birileri beni yakaladı benim sevgili Ehmedi mala Haske ile aramız açıktı küs değildik aslında ,birileride Ehmadı yakaladı ve çeke çeke getirdiler ve zorda olsa Ehmed elini verdi böylece barıştık.Bizim sıramız geçtikten sonra kenarda diğerlerine bakarken biri arkadan kolumdan tutu ve çekti dönüp baktığımda sevgili Ehmet beni çekiyordu ne var diye soruyorum cevap vermeden gülerek beni çekiyor bende onun istediğini yapıp onun ile gittim.kolumdan çekerek dukkana tıcke ile mala Haske arasında bir sokak vardı.Bu sokak çok dar olmasına rağmen köylü için önemliydi.içinden geçmiyen yoktu aslında çeşme tarafında veya karagözlerin tarafında daha müsait yol olmasına rağmen köylü bu dar sokağı tercih ediyordu.Ehmet beni bu sokaktan paş male xoce derkene mehmedi alke ile mala fatke use hame arasında ki tuvalete girdik.Ehmet tavan arasında sakladığı yenice sigarasını çıkardı birini bana birisinide kendisi aldı ve yakıp içtik.Hayatımda içtiğim ilk sigaraydı.çok sevdiğim sevgili kardeşim Ahmet Yalınızı rahmetle anıyorum.
Daha önceleri bu dükkanlarda arpa,buğday,yün ve yumurta karşılığında satış yapılır para çok az kullanılırdı.70’lı yıllarda daha çok para karşılığında satış yapılır diğerleri pek kullanılmazdı.Akşamları gizliden nişanlısını görmeye gidenler mutlaka bu dükkanlara uğrar nişanlısını memnun edecek alışveriş yaparlardı.
Caminin öbür tarafındaki dukkana Hame tıce ve dukkana mehmedi base’nin önünde de biz çocuklar ve gençlerin toplandığı bir yerdi ve olmadık şamatalar orda da yaşanırdı.
Günlerin en uzun olduğu bir yaz gününde ben ve Ömer Kara güvercin yakalamak için kendimizce planlar yapıyorduk ki mutlaka güvercinimiz olmalı fikrinde anlaşıyorduk.Avlıyarak veya tuzak kurup yakalamak için hiç bir bilgimiz yoktu onun için tek şansımız çatılara giren güvercini yakalamaktı.Mahledeki var olan çatıların hepsine girmiştik ve ellimiz boş dönmüştük çünkü hiç bir çatıda güvercin yoktu.Gündüz ömer ile beraber dükkana giderken mektewé xoce çatısındaki deliğin açık olduğunu ve güvercinlerin girdiğini gördük.eve döndüğümüzde gecenin karanlığında bu işi halederiz dedik.Korku aklımıza bile gelmedi çünkü güvercınimiz olacaktı.o dakikadan sonra akşama kadar güvercini koyacağımız yeri hazırladık.ikimizde akşam yemeğimizi yemedik aklımıza bile gelmedi çünkü heycanımız doruktaydı.saatler bir türlü geçmiyordu akşam oldu ve biz karanlığın basmasını bekliyorduk.şansımıza gökyüzünde bir tane bulut yoktu ve o gün dolanay aynen güneş gibi parlıyordu ve biz fazla beklemedik.mektewé xoce köy çeşmesi tarafında tuvaleti ve ordan çeşmeye doğru duvar uzanıyordu.Çocukların cinlerle perilerle korkutulduğu bir dönemde güvercin uğruna korkmadan bu çatıya girecektik.Etrafımızabaktık kimse yoktu ilk önce duvara oradan tuvaletin üzerine ordanda çatıya çıktık kapağı açık olan delikten içerye daldım.Ömer çatı deliğinde bekliyordu tek başına güvercinleri tutmak zorlaşınca ömeri çağırdım oda içeri girdi ve beraber üç beş tane yakaladık çatıdan çıkıp eve gittik.Daha önce hazırladığımız yere koymadan önce kanatlarını kestik ki bir daha uçmasınlar.
Artık güvercinleri olan çocuk havasıyla aşağıya dükkanlara doğru gittik.Dükkan önünde onbeş yirmi kişi toplanmış bir uğultu bir velveledir almış başını gidiyor.Bizde aralarına katıldık ve sorduk ne var ne oluyor diye mektewe xoca’nın çatısına cinlerin girdiğini söylediler.Ben ve ömer gözgöze geldik kendisine göz kırptım.Bugün olduğu gibi o zamanda zeki olan Ömer hemen durumu anladı ve bana yaklaşarak sesizce bunlar bizi cin sandılar dedi.Bunlar birbirilerini korkutup duruyorlar iki üç kişi mektewé doğru onbeş yirmi adım gidiyorlar sonra hep beraber
Lo lo bırewe
Lo lo bırewe…
deyip geri kaçıyorlardı.özellikle Hikmet Arslan çocukları çok korkutuyordu.Baktık bu böyle olmuyor ben ve ömer girmek istediğimizi söyleyince herén lo huné pır pı çukén deselerde biz okula doğru gittik tam duvara çıkacaktık ki biri lo lo dedi kendisine bakınca bari bu lambayı alın dedi lambayla çatı deliğine kadar çıktık hiç kimsede ses yoktu sanki hepsi dilini yutmuştu ben içeriye girer girmez bağrışmalar gelmeye başladı.Ben lambayla çatının içine baktim halen güvercinler vardı ömere ne dersin yakalıyalımı dedim ömer na lo bunlar onlarıda cin sanarlar deyince haklısın dedim ve çatıdan çıktık o gece çocukların kahramanı olmuştuk.
Buluştuğumuz ve görüştüğümüz tek yer dükkan ve dukkan önleri değildi aynı zamanda tepelerde de bir araya geliyorduk.Köyün göbeğinde iki tepemiz vardı.
Bir nekewa male Raşit,
İki nekewa male dalke.
Aralarında sadece yüz metre olmasına rağmen sanki ayrı iklimlerin olduğu ayrı coğrafyaların birer parçası gibiydiler.Nekewe male Raşit’e boz renk hakimdi kankallar ,stırı ve diğer otlar ile tam bir bozkır olan bu tepe aslında oturmak için pek müsait olmamasına rağmen özelikle bizim mahlenin çocuklari burasınıda kullanırdık.Bu tepede olan bir stırı türünü dibinden söker ve köküne biçağı vururduk içinden beyaz birşey çıkardı ve biz bundan sakız yapardık.Dükkanlarda satılan sakızdan daha iyidi.
Nekewa male dalke tam tersine yemyeşildi ve çimlerden başka hiçbir yabani ot yoktu.Bu tepenin başladığı yerden male mıstefi alimade’ye ordanda paş ruzınar futbol oynadığımız sahanın arka kalesine kadar yani male bedewi’ye kadar hep böyle yeşildi.ondan ötesi celili andırıyordu ön tarafı kum yukarısı kayalıklardı.Bu kayalıklar taş ocağı olarak kullanılırdı.Bu işin ustası Süleyman Baysal ve Abbas Değirmenciydi.Bu ustalar taşocağının beli bir noktasını seçerler ve bu noktaya beş cm kalınlığında ,yaklaşık iki metre uzunluğunda,ucu sivri milo dedikleri demir ile hep aynı noktaya vururlardı ve vurdukça yavaş yavaş milo aşağı iner ve saatler sonra beş altı santim kalınlığında iki metre derinliğinde bir delik açılırdı.Açılan deliğe dinamit yerleştirilir üzerinede barut konulur ve ağzı kapatılır.Dışarıda yere bir iki metre kadar barut serilir ve bu dışarıdaki barut ateşe verilir ve ordan kaçarlardı.Saniyeler içerisinde baaanngg diye bir patlama, kocaman bir toz toprak bulutu ve taşlar havada uçuşurdu.Biraz bekledikten sonra gidip yerinde sökülen taşlar ayırt edilir,yerinden sökülmeyip çatlayan taşları milo ile kolyca kaldırıp köylümüze ve çevre köylere satarlardi.Nekewe male dalke çıkar otururduk ve sol tarafta male aletelle’den sağ tarafta öndeki male şewawe kadar köyü yarım çember şeklinde ve insanların ne yapıp ne ettiklerini rahat görüyorduk.Tepenin başında beyaz dümdüz bir taş vardı biz taşın üzerinde küçük taşlarla oyunlar oynardık.Eski bir mezarlık tepenin üzerinde olmasına rağmen biz korkmadan geceleride burda oynardık.Nekewe male Raşite bulunan tek kişilik mezarda çok enterasandı.Ayrıca bu tepeleri kışın kar üzerinde kaymak için kullanırdık.Gübre sattılan plastik torbaları karın üzerine serer ve naylonun üzerine oturur kendimizi aşağı bırakırdık.metrelerce kurşun hızıyla kayardık öyle bir kayış ki yavaşlama ve fren şansımız hiç yoktu ama çocuk cesaretiyle durmadan kayardık.Sevgili Osman yıldırım bu kayma uğruna gözünü kaybetti.
İsviçredeki Türk bakkalın önünde kadın erkek,kızlar oğlanlar kolkola,burun buruna
sohbet ediyorlardı.Bizim köyde böyle bir şans yoktu.Erkekler ve kızlar okulu bittirdikten sonra sadece akrabalarını ve kapı komşularını görüyorlardı.çevre köylerde hiç olmasa düğünlerde bir araya geliyorlardı.Bundandır ki bizde hiç büyük sevdalar yaşanmamış bırak yaşanmış sevdaları uzaktan söylenmiş bir sevda türküsünü bile bulamasın.Nasıl ki erkekler ve çocuklar dükkan önünde ve tepe başında bir araya geliyorlardı kadınlarda iki lafın belini kırmak için çeşme başında toplanıyorlardı.caminin yanındaki büyük çeşme(olık),bizim mahledeki bira jur(çurık’ta derdik),aşağıda fahri Acı’nın hemen sağındaki çeşme (olka male topal)kadınlarımızın bir araya geldikleri yerlerdi.Seçici davranma sansları yoktu su almaya giderken çeşme başında kime denk gelirlerse onunla sohbet ediyorlardı.su almaya gidiyorum deyip çeşme başında oyalananlarda oluyor ve yeni aldığı şalvarını göstermek için günde on defa çeşmeye gidende oluyordu.Bu konuda büyük yayla(çiftlik) gençleri biraz şanslıydı çünkü onlar köydeki çeşmelerden fıçılar ve tankerlerle su almaya gelir ve saatlerce çeşme başında kalırlardı.
Hepinize hayırlı pazarlar.
Yazarımız
- Kuşca'da doğdu, İsviçre de yaşamakta.