Bayram KızılkayaNUÇEYAZARLARIMIZ

Sessizlik Kulesi

Sessizlik Kulesi, M.Ö. 6. yüzyılda Zerdüştlük inancında ortaya çıkan bir kavramdır.

Bu kule, ölülerin bırakıldığı yerdir.

Cesetler burada küle dönüştürülür, vahşi hayvanlar ve akbabalar tarafından etleri yenir, geriye yalnızca kemikler kalır.

Kemikler daha sonra toplanarak mezar kuyusuna atılır.

Bu öykü ya da kavram, Türkiye’nin yeni rejimiyle örtüşen bir metafor gibi geliyor bana.

Ancak, ben sessizliği hissettim; aksine, sesli yaşamak için 70 günlük tatilimi balkonda bol bol kitap okuyarak geçirdim.

Yine de, bu “Sessizlik Kulesi” zihnimden çıkmadı. Sanki, yeni rejime uygun bir deyim gibi duruyor.

Taziyelerde, düğünlerde, çarşıda, pazarda, kahvelerde kimse siyaset ya da politika konuşamıyor.

Konuşsalar bile, sadece iki kişi arasında fısıldayarak konuşuluyor.

Yeniceoba, büyük bir kasabaya benzeyen bir köy, mahalle.

Haftada birkaç taziye olur.

Bir taziye çadırında, benden 10 sene büyük, 92 yaşındaki bir büyüğüm el işaretiyle beni çağırdı. Gidip elini öptüm. “Beram, merhaba,” dedi. “Emir verircesine, karşıma otur,” dedi.

Biraz sohbet ettik. Arkamdaki bir dost, sessizce beni uyardı: “Konuşma,” dedi. “Biz taziyede, yaşlı olduğumuz için dünyalık değil, ahiret meselelerinden konuştuk,” dedim.

Türkiye’de yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, halkın %65’i konuşmaktan korkuyor.
Elektriğe bir günde %38 zam geldi, halk sessiz kaldı.

Bu durum, feodal yapının ve küllük kültürünün bir sonucu.

Tabii başka sebepler de var. İnsanlarımız, varlık içinde de yokluk içinde de şükretmeye alışmış bir geleneğe sahip.

Ama yine de çocuklarını ve torunlarını Avrupa’ya göndermek istiyorlar. Neden?

Çünkü burada ne geçim ne de yaşam garantisi var.

Peki, neden Ortadoğu değil de Avrupa? Çünkü Ortadoğu’da nakil, Avrupa’da ise bilim ve akıl var.

İnsanlar artık eskisi gibi, Orta Çağ’dan kalma deyimlerle yaşamlarını sürdüremiyorlar.

Geçmişi sembol olarak görenler bile artık eski düşüncelerinde değil.

Demokrasi mi, özgürlük mü, insan hakları mı? Halk bu kavramların farkında, ancak geçim derdinin önceliği var.

Yeni düzen öyle sessiz ki, bu sessizlik adeta kendiliğinden oluşuyor.

Dini cemaatler ve tarikatlar ise oldukça dikkat çekici.

Sayın Cumhurbaşkanı, 9 Mart 2018 Dünya Kadınlar Günü’nde İslam’ın güncellenmesi gerektiğini söyledi

Sonrasında sessiz kaldı. Nedenleri az çok biliniyor. Benim inancım, er ya da geç İslam coğrafyasına bilim ve akıl gelecektir. Nakilciliğin kara mizahı sonunda yenilecektir.

Cübbeli Ahmet gibi binlerce insan, dini kutuplaştırarak mezhep çatışmalarına ve bilim dışı söylemlere neden oluyor. Bu durumda insanlar nasıl mutlu olabilir?

Prof. Yasin Ceylan, İslam’ın öngördüğü dünya anlayışının, öbür dünyaya yatırım yapmak olduğunu, bu dünyaya geçici baktığını ve dünya mutluluğunun ikinci planda olduğunu yazıyor.

Asıl mutluluk, ertelenmiş mutluluktur. İslam’ın Batı tipi bir medeniyet kurma ideali yoktur ve olma ihtimali de görünmemektedir.

Merdan Yanardağ, “Kutsal Kısırdöngü” adlı kitabında bu konuyu derinlemesine ele alıyor.

Biz kendimizi yenilemedikçe ve güncellemedikçe, gelen ve giden iktidarlar hep birbirine benzeyecek.

Ape Beram

Yazarımız

Bayram Kızılkaya

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Göz Atın
Kapalı