SORMAK
Soru sormak zor bir zanaat bizim ülkemizde…
Oysa çoçuklar etrafındaki dünyayı tanımak isterlerken merak ettikleri herşeyi sorarlar annelerine , babalarına. Soru sorarak öğrenirler kendilerini çevreleyen dünyalarını…
Ancak yeterince bilgi ve donanıma sahip olamayan anneler ve babalar çocuklarının bu haklı merakını kırarlar. Kolay olanda çocuğun merakını kırmak olur , yanıt verecek durumda olmayan ebeveynler için.
Bu durumu tüm gelişmemiş, otoriter, totaliter toplumlarda izlemek mümkün.
Özetle bu tür toplumlarda soru sormak, sorunlara eleştirel perspektiften bakmak gibi tarihsel bir kültür sürecinin oluşamadığını saptamak zor olmasa gerek.
Herşeyin insan iradesinin dışında tecelli ettiğini ve herşeyin biz daha doğmadan tüm detaylarıyla belirlendiğine inandırılan toplumlarda soru sorma gerekliliğine yer yoktur. Aslında her türlü ideolojik ve beyin yıkama faaliyetinden arınmış çocukların yönelttikleri “felsefi” sorular, yetişkinler tarafından absurd olarak telakki edilir.
Oysa aynı zihniyet; soru sorarak “Tanrı’nın huzuruna, Tanrı’nın evine varılacağınada” inanır.
Burada da bir takkiyeciliğin yapıldığını hemen farkedersiniz.
Türkiye 15 temmuzda önceden senaryosu yazılan ve kurgulanan bir tiyatro oyununa sahne oldu. Hemde KANLI bir tiyatro sahnesine. Soru soramayan Türkiye halkları bu tiyatronun gerçekliğine inandırıldı. İşin tiyatro olduğunu Batılı gelişmiş demokratik ülkelerin kısmen özgür olan medyasından öğreniyoruz.
Belki de soru soramadığımız için öğrenemiyoruz. Dahası soru soramadığımız için başımıza her türlü bela geliyor.
Türkiye’de 15 temmuzda sahneye konulan tiyatro da soru sorulamadığı için meydana gelmiştir.
Almanya’da asrın yolsuzluğu olarak tanımlanan Deniz Fener’i davasının üzerine gidilse ve toplum olarak yolsuzluğa karışanları kınasaydık 15 temmuzlar yaşanmazdı. Uludere’de askeri uçakların bombaları ile sivilleri katledenlerden ve onlara talimat verenlerden hesap sorulsaydı 15 temmuz bir karabasan gibi toplumunun başına çöreklenmezdi.
17 -25 aralık cesur ve adil SAVCILAR tarafından soruşturulsa ve halk bunun hesabını sorsaydı 15 temmuzlar gündemimizde olmazdı.
Emperyal ve işgal güçleri marifetiyle yurttaşım dediği insanları Cizre’de ,Silopi’de,Midyat’ta, Şırnak’ta aylarca abluka altına alıp , eşi görülmemiş zulüm uygulayanlardan hesap sorulsa 15 temmuz sıradan bir gün olarak kalacaktı.
Ve bugün Yenikapıda yaşananları doğru dürüst analiz etmezsek, yeni 15 temmuzlar yaşanabilir.
Çünkü Yenikapıda yine riyakarlık yapılmış, gerçek niyetler saklanmak istenmiştir.
Demokrasi mitingi yani demokrasi nöbetinde şeriat özlemi ile yanıp tutuşanlar ön safta yer almışlardır. Diyanet işleri Başkan’ı AKP’nin eşbaşkanı gibi hem dini hemde makamını töhmet altında bırakmıştır. Fetö’yü dinin arkasına saklanmakla suçlayan RTE bu mitingde de dini sembolleri kullanmış , popülistlik yapmıştır. AKP kendi yandaşlarını, hatta 12 maddelik isteklerimi orada dile getiririm gibi ucuz hesap yapan Kılıçdaroğlu’nuda kandırabilir. Ancak solcuları, gerçekten demokrat olan güçleri kandıramaz.
Dünden bugüne hiçbir şey değişmemiştir.
Dün Erdoğan’ın sivil darbesi işbaşındaydı, bugün yine Erdoğan’ın OHAL’i kirli icraatlarına devam ediyor. Ancak bu böyle devam edemeyecek. Erdoğan’lar, Gülen’ler, Gül’ler , Arınç’lar ve daha nice soy yoksunları döktükleri kanda boğulacaklardır.
Yazarımız
-
Öğretmen.
Kuşca'da doğdu. Uzun yıllardan beri Danimarka'da yaşamaktadır.
Son yazıları
- Hasan Sertdemir28/03/2017CADI KAZANI
- Hasan Sertdemir23/03/2017İLERİ DEMOKRASİ
- Hasan Sertdemir13/03/2017AYNAYA BAKMAK
- Hasan Sertdemir27/02/2017TERCİH