Tatilden notlar
Temmuz ayında Türkiye’ye arabamla seyahat ettim. Tatil boyunca kayda değer bazı izlenimlerimi Kusca.com’da sizlerle paylaşmak istedim. Türkiye’deki parlamento seçimlerinin de bu döneme rast gelmesi bu izlenimlerimin siyasi içeriğinin zenginleşmesini de sağladı:
Kapıkule’den giriş yapmak için kuyruktayız (nedense her yıl bu kuyruklar var, ama hiç bir iktidar bu sorunu çözemedi, zor iş galiba:)). Polise pasaportları uzatıyorum, yüzüme bakmıyor ve hiç bir şey demeden bir sonraki gişeyi gösteriyor ve ben oraya doğru ilerliyorum. Asık suratlı polis önemli bir iş yapıyormuş edasıyla karıştırıyor pasaportun sayfalarını. Bir pasaporta takılıyor. ”Bu şahıs aranıyor” diyor benim oğlan için ”Baba adı ne?” ”Babası benim” diyorum. Pasaportu alıp yan gişeye gidiyor ve ordan çıkıp cep telefonuyla amirini arıyor ve bize bakıp sırıtarak ”Amirim yakaladım, tutayımmı” diyor. Amiri hayır demiş olmalı ki pasaportlara o meşhur mührünü rastgele sayfalara basıp yüzümüze atarcasına bize veriyor. Ben soruyorum ”Araba giriş işlemlerini nerede yapıyoruz?” ”50 metre ilerde” diyor. O gişeden ayrılıyoruz ve yeni bir kuyruktayız. İşlemlerin yapıldığı yer 50 değil en az 500 metre ilerde. Orayı da 1 saat sonra bitirdikten sonra derin bir OH çekiyoruz.
İstabul’da bindiğim taksinin şoförüyle sohbet ediyorum. ”Sence seçimler nasıl geçer?” diye soruyorum. ”Valla abi, hiç biri düzeltmez memleketi ama ben Ak Partiye vereceğim oyumu” diyor. ”Bağımsızlar da var” diyorum biraz da çekinerek. Yüzüme biraz tuhaf bakıyor ve cevap vermiyor. Artık konuşmuyoruz.
Başka bir taksi şoförüyle İstanbul’un sorunlarını kunuşuyoruz. Şoför ”Abi İstabulu doğudan gelenler bozdu” diyor. Cevap vermiyorum. İçimden ona ”Ben kürdüm” demek geldi ama gerek görmedim. Havadan sudan konuşmaya devam ediyoruz.
Ankara’da bir emlakçıyla emlak fiyatlarını konuşuyoruz. ”Emlak işleri bu ara nasıl?” diye soruyorum. ”İyi. Daha da iyi olacak. Bir de bu terör dursa Türkiye çok iyi olacak” diyor. ”Önce bu memlekette generalleri durdurmak gerekiyor bence. Türkiye generallerini durdurursa terör de biter” diyorum. İstemeyerek kafasını tasdik eder gibi sallıyor ve konuyu yine emlak fiyatlarına getiriyor.
Seçimden bir iki gün önce Kutuga kahvehanesinde masa etrafındakilerle seçimi konuşuyorum. Ak Partiye oyumu vereceğim diyor çoğunluğu. ”Neden? Ülke çok pahalılanmış, benzinin litresi 12 kron ve diğer tüm sorunlar zaten çözülmemiş. Üstelik belediyemizi de kapatacaklar. Neden AKP?” diyorum. Her kafadan bir ses çıkıyor. Aralarından biri ”DYP Konya adayı suyumuz için çukur açtı, nankör olmayın, DYP’ye oyunuzu verin” diyor. Acıyarak bakıyorum oyunu bir çukura satan bu şahsa… Konu değişiyor: Şeker pancarından behsediyoruz.
İstanbul İstiklal Caddesi’nin bir yan sokağında bir cafede dışarda oturuyoruz. Garson geliyor, içeceklerimizi ısmarlıyoruz. Bu arada kitapçıdan biraz önce aldığım Orhan Pamuk’un İstanbul romanını karıştırıyorum ve aramızda kürtçe konuşuyoruz. Biraz sonra ikinci içeceklerimizi ısmarlıyoruz. Garson içeceklerle birlikte bir tabak çerez veriyor ve ”BU benden arkadaş” diyor. Cafeden ayrılırken garson bana yaklaşıyor ve ”Heval du jı ki?” diyor. (Aslımız Maraş’lı olduğu için) ”Ez jı Maraş’e me heval” diyorum. Biz ordan ayrılırken sempatiyle uzun süre arkamızdan bakıyor. El sallıyorum, o da erl sallıyor.
Devam edecek… Sevgiler
Yazarımız
- Kutuga'da doğdu, Danimarka'da yaşamakta.
Son yazıları
- Haco Kaya24/11/2007Ayırımcılığın Tarifi
- Haco Kaya13/08/2007Tatilden notlar
- Haco Kaya25/09/2006Şövenizmle yetişen nesiller