Anla(şıl)mak
Hep anlaşılmamaktan yakınıp dururuz.
Anlaşılamadığımızı ya da yeterince meramımızı anlatamadığımızdan dem vurur,
Kendi yetmezliklerimizi, kendi eksikliklerimizi, başkalarının bir kabahati, başkalarının bir kusuruymuş gibi göstererek ; suçu, eksikliği ve yetmezliği başkalarında, başka yerlerde aramayı bir marifet bilir, bir meziyet sayarız.
Oysa anlaşılmaktan çok, anlamaktı asl olan.
Anlam kuyusu derindi. Bilgeydi. Anladıkça insan büyürdü. Genişlerdi. Gelişirdi. Tıpkı bir ana rahmi gibi. Insanı besler, insanı büyütürdü.
Anlaşılmaktan çok, anlamaktı asl olan.
Anladıkça insan, kendine yaşam alanları yaratıyordu. Yaşamı yoğun yaşıyor, yaşamı tanımlıyordu. Anladıkça içinizde bir şeylerin taşdığını duyumsar, duygu ve düşüncelerinizin çoşkulu bir ırmak olup, bir anlam, bir mânâ etrafında aktığını görüyordunuz. Iyi ve kötünün, güzel ve çirkinin, günah ve sevabın, esaret ve özgürlüğün ayırdına varıyordunuz. Içinizdeki patikalarda yol alıyor, içinizdeki renk ve seslere dokunarak, ses ve renklerden ; kendinize yollar kuruyordunuz. Her bir renk, her bir ses sizi yeniden ama yeniden doğuruyordu. Her yarımlıkta yeniden diriliyor, her eksiklikte yeniden tamamlanıyordunuz.
Anlaşılmaktan çok, anlamaktı asl olan.
Anlamak arınmaktı.
Anladıkça, ruhunuzda kirli bulanık suların çekildiğini görüyordunuz.
Anladıkça, ruhunuzda hüzün kokan geceleri uğurluyor, masmavi sabahlara sarılıyordunuz.
Yazarımız
- Kuşca'da doğdu. Danimarka'da yaşamakta.
Son yazıları
- Mehmet Gezen16/11/2024Mevzu yokluğun
- Kategori edilmemis08/09/2024Narîn
- Mehmet Gezen24/04/2024Amara
- Mehmet Gezen17/03/2024Halepçe