Çağımızı anlamak
Politikacılar için dünyamızın yeni durumunu anlamak, bu konudaki somut bilgi ve sonuçları irdemek, bireysel ve toplumsal ihtiyaçlardan hareketle, sağlıklı bir gelecek için; politika ve hizmet üretmek zorunludur. Birey ve toplumun gelişmişlik seviyesi ile daha da ötesi, bütün insanlığın kalkınma ve mutluluğu arasında somut bir bağlantı vardır. Bugün geldiğimiz noktada, dünyada ve ülkemizde bireyin ve toplumun mutluluğu nasıl sağlanır? Sorusuna verilecek cevaplarda önce dürüst siyaset; hizmet eksenli olmakla birlikte çağı da dünyayı da kavramak zorundadır.
Bireyi, doğduğu andan ölümüne kadarki süreçte, normal yaşamını sürdürmesi için, ihtiyaçlarını ve doğuştan haklarını göz önünde bulundurarak, örgütlü topluma yakışır plan ve projelerin uygulandığı demokratik yasalar ve yönetimler gerekir. Bu yaklaşım az sayıdaki ileri demokratik ülkelerin dışında henüz uzak bir hedef olarak görünmektedir. Tek tek devletlerin anayasaları, uluslararası birlikler, uluslararası anlaşmalar, sözleşmeler henüz bu yaklaşım ve projeksiyondan uzaktır.
Her ülkenin kendi çabaları ile varlığını sürdürmesi, ülke içindeki farklı kesimlerin kendi çabalarıyla varlıklarını sürdürmeleri, zorluklarla karşılaşmaktadır. Halklar ve işçi sınıfı için durum budur. İlerici işçi sendikaları, sol partiler içinde genel durum değişmiyor. Halkı örgütlü olmayan ülkeler için bu zorlukları aşmanın yolu bellidir. Örgütlenmek için yılmadan çalışmak. Bu doğrultuda mücadeleci olmak. Günümüzde gayretlere rağmen, henüz dünyada kalıcı barış ortamı sağlanmış değildir. Emperyalist sömürü ve baskı, ulusal baskı, gericilik ve anti demokratik uygulamaların yarattığı gerilim devam ediyor. Buna karşın bugün demokrasi ve özgürlük cephesi, yeterli derecede mücadele edecek güçte değildir.
Dinler, inançlar ve cemaatler açısından da büyük bir bölünmüşlük vardır. Emperyalizm bu farklılıkları da körüklemektedir. Geri kalmış ülkelerin emekçileri, hakları uğruna mücadele etme kararlılığını ortaya koymuş değildir. Bugüne değin verilen mücadeleleri küçümsüyor değilim. Elbette sömürü ve baskılara karşı ulusal ve sınıfsal mücadeleler oldu. 20. yüzyılda ki kazanımlar bugün geriye dönüş olsa bile, oldukça önemliydi. Bugün ne yazık ki emperyalizm dünyamızı hatta evreni kontrol etmeye devam ediyor. Bu hesabı gelecek için de yaptığı kesindir. Evdeki hesabı çarşıya uyar mı onu bugünden söylemek zor da olsa, herşeyin onların istediği gibi olmayacağı da artık biliniyor.
Dünya sanıldığı kadar küçük değil, 509 milyon 200 bin kilometre karelik alana sahip, 4.467 milyar yıl yaşında, iki eksende bu kadar yıldır dönmekte. Güneşle bir olup geceyi gündüzü, mevsimleri hatırlatsa da, herkesin kendince dersler çıkarmadığı ortadadır. Çağımızı kavramak derken konu genişledi, evrenin bir parçası olan biz insanların serüveni daha da farklı. 100 bin yıllık geçmişe ait buluntularda, insanın yaşadığı, taşa süs ve alet olarak şekil verdiği bilinse bile yazının bulunması ve sonrası yani bilinen dönem 5 bin yıllık bir geçmiştir. Bu küçümsenecek bir süreç değil. Nüfus olarak da bugün dünya da yaklaşık 7 milyar insan sağ olarak yaşamını sürdürmektedir. 2050 yılında 12 milyar olacak nüfusu dünyanın. Herkesin bildiği gibi emperyalizm de bu sayıları biliyor.
AB ülkeleri(27) de dahil toplam 180 ülkeye (devlete) bölünmüş durumda. Nüfusun %20 si Çin’de yaşıyor.1 milyar 320 milyon. AB ülkeleri nüfusu toplam 500 milyon. ABD ‘nin nüfusu ise 304 milyonu geçmiş durumda. Bunları niçin sıralıyorum. Toplam nüfus 7 milyar olduğuna göre daha sayamadıklarımı da siz düşünün diyedir. Başta emperyalizmin olmak üzere herkesin işi zordur. Kişi başına düşen gayri safi milli hasıla açısından da durum vahimdir. Gayri safi yurt içi hasıla olarak da gelirlerini sıraladığınızda oldukça büyük farklar vardır. Dış borç, iç borç sıralamalarında da durum çok farklı değil, bu nereye kadar gidecek sorusuna cevap bulmak kolay değil. VAHŞİ kapitalizm’in yanında doğanın da sillesini yemiş olan insanlığın geldiği durum budur. Çağımızın rakamları gelinen son durum bu, cep telefonu, kamera, bilgisayar, internet elbette çok önemli teknolojik gelişmeler. Bunları önemsiyorum. Lüksemburg’da kişi başına düşen GSMH=76224 USD İken, Etiyopya da 170 USD. Kongo’da 137 USD olduğu gerçeğini nasıl izah edeceğiz. Muş, Van, Hakkari, Mardin’i söylemiyorum. Diyarbakır’da çocukların, kadınların ekmek kamyonuna çamur içinde nasıl saldırdığını unutmadık. Çöp döküm sahalarında hala ekmek toplayan çocuklarımız olduğunu biliyoruz. Çağımızı anlamak zorundayız. Çağımız televole, popstar, yetenek sizsiniz tv programlarını izlemek değildir. Çağımızı anlamak, önce dilini öğrenmektir. Önce ana dilinle eğitim almaktır. Coğrafyanı, tarihini, serüvenini, destanını bilmektir. Şiirini okumak. Türkünü söylemektir. Çağımızı anlamak milliyetçilik hiç değildir. Tam aksine Savaşların ve çatışmaların yarattığı kötü sonuçları, her türlü ayırımcılığı, asimilasyonu ortadan kaldırmaktır. çağımızı anlamak.
Emek, barış, eşitlik, demokrasi ve bilim, insanlığın en yüce ortak değerleridir. Bu değerleri koruyup geliştirmeliyiz. Dünyayı yeniden yaratacak halde değil hiç kimse, emperyalizm açısından da durum o kadar iç açıcı değildir. Baskı ve sömürü düzeniyle daha fazla ileri gitme şansı yoktur. Buna karşı ezilen ülkelerin halkları ve işçiler başta olmak üzere, tüm emekçi kesimlerin örgütlü mücadelesinin yükselmesi gerekir. Eninde sonunda ADİL, EŞİT, ÖZGÜR ve BARIŞ içinde yaşanılacak bir dünya yaratılacaktır. Bizlere düşen görev bu süreci hızlandırmak ve hedefe yaklaşmak için çaba sarfetmektir. Özveride bulunmaktır. Bulunduğumuz coğrafyada özgür ve mutlu yaşamak, bir bedel gerektirmektedir. Bu çalışmak, üretmek, paylaşmak ve birlik olmaktır.
21. yüzyılı, barışın, eşitliğin ve demokrasinin yüzyılı yapmak olanaklıdır. Kendi coğrafyamızdan başlamak, kendi siyasi ve sosyo-ekonomik projelerimizin uygulamaya konulmasından başlamak neden olmasın. Neden Bu ülkenin eşit ve özgür vatandaşları olmayalım. Eşitlik, özgürlük, demokrasi neden ortak şiarımız olmasın. Çağımızın en örgütlü toplumu olma yönünde gayret göstermeyelim. Kaynaklarımızı, eşit, demokratik, kalkınmış bir ülke için kullanmayalım. Gelirlerini, imkanlarını artırmayı kim istemez. Eğitimde, sağlıkta, konutta, tarımda, sanayide, ulaşımda neden çağı yakalamayalım. Dillerimize, inançlarımıza baskı uygulayarak bir olumlu sonuç aldık mı? tek dil, tek din, tek millet en anlamsız dayatmalarla sorunlar çözülüyormu? Komşu ülkelerle düşmanlık sürdürerek, kaynakların büyük bölümünü askeri harcamalara ayırarak, hak ve çıkarlarımızı istediğimiz gibi koruyabildik mi? Bu bereketli coğrafyada, yoksulluğu ve cehaleti neden yenmediğimizin sebepleri ortadadır. Tüm olumsuzluklara rağmen, bu ülkenin aydınlık yüzleri, çalışanları, emekçileri olarak; DOĞRU ve POZİTİF düşünmenin yol ve yöntemlerinden vazgeçmememiz gerekir.
Dünya dönüyor, hem de iki eksende, dünyamızla ilgili rakamları saydım, büyük ve değişken sayılar. Yolları uzun ve meşakkatli. Yolcular tecrübeli ve yorgun. Varılacak hedefler sisli ve muğlak. 152 milyon KM uzağında olduğumuz güneşten aydınlığı nasıl alıyorsak, evrenin en gelişmiş varlığı olan insanın beyni ve yüreğinin en büyük yansımaları da; şüphesiz, sevgidir, barıştır, emektir, bir arada yaşama bilincidir, önce kendinle sonra çevre ile barışık olmaktır. Evreni insanı ve dünyayı birarada düşünmek zorunda olduğumuza göre, özgür ve mutlu olmak, örgütlü, eğitimli olmak, sağlıklı olmak vazgeçilemez hedeflerdir, haklardır. Benim çağımızdan, önce insan olarak, sonra türkiye’de yaşayan bir kürd yurttaş olarak da anladığım budur.
Yazarımız
-
Mühendis.
Harita mühendisliğini Selçuk üniversitesinde okudu. Aslen Xalikanlı, Ankara yaşamakta.