Metin BaysalYAZARLARIMIZ

Bir pazar sohbeti: Altın Dişler

Hani Avrupada ve Türkiyede son on onbeş senedir modadır,kulaklarına,burunlarına,kaşlarına,dudaklarına ve göbeklerine halkalar takıyorlar.Burun deliklerinin dış yüzeyine ve dişlerinin üzerine parlak bir metal yapıştırıyorlar.Dişlere yapıştırılan sarı renktedir.Hepside moda gereği gencide ihtiyarıda yapıyor bunu bazılarınada çok güzel yakışıyor.Bundan iki sene önce birlikte çalıştığım yarım akıllı ve çirkin bir kadın vardı.Bir gün işe başlarken yanıma geldi, gülücükler dağıtıyor,olur olmaz herşeye gülüyordu.Bende kısa cevaplar veriyor biran önce işe başlamak istiyordum ama içimdende buna ne olmuş bunu azda olsa sempatikleştiren birşey var diye düşündüm ve ayrıldık.yaklaşık yarım saat sonra tekrar yanıma geldi dişine yapıştırdığı metalı göstererek Metin dişimi gördünmü dedi.Bende vay babana rahmet sabahtan beri bunumu bana göstermek istiyorsun dedim .Tabii ki yüzüne değil içimden.Yüzünede OOooo çok güzel sana çok yakışmış dedim.bunlarda teşekkür bedava olduğu için bolca na aldım ve ayrıldık. Kendi başıma kaldığımda bunlar daha yeni uyaniyor oysaki bizde kırk sene önce vardı bunlar diye düşündüm.

Sene 1960’lı yılların sonu evli erkeklerin sudan bahanelerle tekrar evlenmek istedikleri yıllarda kadınlarımız güzeleşmek,güzelliklerine güzelik katmak için ALTIN DİŞ taktırıyorlardı. Ağzındaki dişlerin hepsini ya da sadece üst çene dişlerini ya da üst çeneden köpek dişinin hemen arkasındaki dişi değiştiriyorlardı.Sadece bir tek altın diş gerçekten çok yakışıyordu,tıpkı günümüzdeki dişlerine yapıştırdıkları ince parlak metal gibi,öyle bir güzelleştiriyordu ki kadınlarımız bu altın dişi taktırmak için neler yapmiyorduki,en basit numara dişim ağrıyor numarası ,güya ağrıyan dişini çektirecek çekmişkene yerine altın diş takalım numarası.Bizler daha küçüktük fakat kadınlarımızın konuştuklarınıda anlıyorduk.Kadınlarda bizi küçük gördükleri için rahat konuşuyorlardı, biri diğerine;
-kız göreceksin ben ona dişimi yaptıracağım.
-yaptır kız yaptır senden iyisinimi bulacak.(bunun kürtçe söylenişi çok hoş fakat terbiyemi bozmuyorum)
-bak ben dün kızın yatağında yattım.
-yat kız yat bugünde oğlanın yatağında yat.
Bütün bu numaralar erkeğin gönlünü alıp altın diş taktırmak içindi.Anaların babaların ve çocukların hep beraber üstüste yatıkları tek odalarda neler dönüyormüş.

Bizde belli bir yaşa kadar hep beraber tek oda da yatıyorduk.Babam dedemden ayrıldıktan sonra aynı mahleden “male OSMILA”dan bir ev sattın alıyor.Osmılanın kendisinden mi yoksa oğullarından mi orasını bilmiyorum. Ev, gom, aşxana, samanlıx hepsi büyük olmasına rağmen oturduğumuz ev çok küçüktü bir miyan bir odaydı. Bu evın arkasında oda dediğimiz bir başka ev vardı bu misafirler içindi iki ev arasında büyük farklılıklar vardı.Bizim mahle tepenin yamacında olduğu için oturduğumuz ev aşığıya doğru meyiliydi.Dışarıdan tek basamaklı merdivene çikip giriş kapısında miyana giriyorduk .girer girmez hemen kapının üstünte taka’sı vardı,sağ arka köşede tandır ve sol arka köşede odaya giriş kapısı vardı. Bu odaya girmek için iki basamak çıkıyorduk.kapıdan girerken yerde kilimler serili,üç tarafa oldukça kullanılmış yastıklar,dördüncü tarafa üstüste serilmiş yorgan döşek ster’i,tavanda ince ağaç ince kamış,duvardada asılı gaz lambasını görüyorduk.Bu gaz lambasının ortasında fitil yandığı için şişesi is tutuyordu.kadınlar bir yünlü bez ile tükürüp tükürüp temizliyorlardı en son daha önce kullandıkları bir kıtan ile parlatiyorlardı.işte bu odada hep beraber yatardık.misafir odası denilen ayrı ev bundan çok farklıydı;yumuşak yuni taşlarla yapılmış ön cephesi köye bakar ,arka cephesi tepelere bakardı.altı veya sekiz basamak çıktıktan sonra içeri giriyordun hemen sağda kocaman oda ve o odaya girerken iki büyük penceresini, yere serilmiş sanki hiç kullanılmamış halıyı,duvar diplerine dizilmiş yastıklar,yastıkların üzerinde kadınlarımızın kendi ördükleri üzerinde şahmaran veçeşitli kuş resimleri olan beyaz filleli bezi,duvarlara asılmış kıpkırmızı halıları,kalın ağaç ve temiz hasır ile kapalı olan tavanın tam ortasına asılı duran lokuzu görüyorduk,dam üstünde özel kireç ve taştan yapılmış kocaman bir merdane vardı.Kızgın güneşte çatlıyacak kireçte oluşacak aralıkları önlemek için hersene bu kireç su ile nemlendirilir ve merdane ile üzerinden sağlı sollu ileri sürülür ve geri dönülür ve o kireç dümdüz olurdu.köyde başkalarında böylesi odaları vardı. Bu tamamen bizim kendi misafirlerimiz içindi fakat köyde iki farklı oda daha vardı.Birisi”oda mala Hasi calo”ötekisi “oda male mahmadi dewreş”idi bu odalar herkese açıktı dışardan köye gelipte köyde kalanlar burda kalıyorlardı.Male Hasi calo’nun odası çok güzeldi işlemeli tahtalardan yapılmıştı.o yıllarda köye deve katarı gelirdi develerle köye getirdikleri dut ve hurmaları satıyorlardı işte bunlar oda male Mahmadi dewreşte (Hut) kalıyor biz çocuklarda gidip develere bakardık.

Kadınların ve genç kızlarımızın altın dişi yakışır veya yakışmaz fakat yaptırdıkları yer ve kişi tartışma götürmeksizin sağlıksızdı.
O yıllarda sanki sezon işçisiymiş gibi köye her sene GAWANDA’lar gelirdi.Bunlar dilenci değildi hünerli ve becerikli insanlardı.İlkbaharın sonlarına doğru gelir tiftikten kocaman çadırlar kurar ve burda kalırlardı.xani male dursum da kalaycılık yaparlardı o zamanlar her evin olmasa olmazı irili ufaklı kazanları vardı bunların senede bir bilemedin iki senede bir kalaylanması lazımdı bunuda bu gawandalar yapardı.GAWANDAlar köyde kaldığı süre içerisinde;
Kalaycılık,ayakabı tamiri,avcılık veeee dişçilik yapiyorlardı.Kadınlar ve kızlarımız altın diş uğruna sapasağlam dişlerini bu gawandaların ellerine teslim ediyorlardı.

Biz çocuklar için anamızın ve bacımızın dişlerini çekerken çektikleri acı uğrumuzda değildi bizim için daha dramatik olan bu gawandalar bizim köyün kekliklerini avlayıp kafeslere koyup götürüyorladı.Toprak renginde ,kanatları siyah çizgili,boynu renkli halkalarla dolu ve ağzını açmadan guk guk guuuk diyen bu güzel kuşlarımızı yakalıyor çadırda kafeslare koyuyorlardı.Biz çocuklar kuşları görmek için çadırların etrafında fırfır dönerdık.Bir defasında üç beş arkadaş niyetimizi bozmuştuk kuşu kafesi ile beraber çalacaktık fakat kafasında kocaman şapkası,üzerinde mavi devlet elbisesi , ceketinin üzerinde kemeri olan köy postacısı Osman çift amca bizi gördü ve kovaladı bizde elli boş dönmüştük.

Analarımız ,Babalarımız ve bacılarımız bunlarla uğraşırken,bizler sözünü ettiğimiz yıllarda sabahtan akşama kadar qow oynardık.qow;koyun ve kuzu bacağının bir küçük kemik parçası,yaklaşık üç buçuk dört cm uzunluğunda ve iki
İki buçuk cm yüksekliğinde, yatay olarak kulak kepçesine öbür tarafı biraz şişkin ve düz,dikey olarak alt tarafı çukur ve engebeli olmasına rağmen bu taraf üzerinde durursa herşeyi kazanmış olursun üst tarafı binek hayvanı sırtına benziyordu.qowlardan eline oturanı seçer bunun ile atışlar yapardık.Buna dek derdik.Oynama şeklimiz;malzeme olarak cebimizde qowlarımız ,iplere geçirilmiş tespih şeklindeki düğme ve boncuklarımız vardı.senin serdiğin kadar karşı tarafta bir o kadar yere serer ve üç dört metreden atışlar yapardık.Dört metreden ellimizin baş ve işaret parmakları ile dekın kıçından tutar orta parmak ve yüzük parmağımızın yardımı ile üçyüzaltmış derece dönecek şekilde avucumuzun içinde döndürür döndürür tam konsantre olduğumuzda atışımızı yapardık.Atış sonucunda eğer vurursan ve vurduğun üç ayak boyu uzaklaşmışsa ikinci atış hakkı elde ederdik bu böyle devam ederdi.yok vuramasan veya vurduğun üç ayak boyu uzaklaşmasa atış hakkı karşı tarafa geçerdi.
Ben qow oynamakta gerçekten ustaydım tek başıma iki kişiyle oynayabiliyordum.Hiç unutmam bir defasında bir tarafta ben öbür tarafta sevgili Mehmet Taş ve sevgili Yusuf Ünlü her ikiside benden büyük aslında çeşitli oyunlarla ve kaba kuvvette baş vurup beni yenerlerdi ne varki “Hamé usé“amcamız bize hakemlik yapıyordu.En ufak bir şeyde Hamo amca hey çocuğa ellemeyın iyi oynayın ve kazanın derdi.sonuçta her ikisinide yendim neleri varsa hepsini aldım.

Bizim mahalenin çocukları olarak genelde “ber mele xeli ahmed” ve hemen yanlarındaki “ber mele hevé“de oynuyorduk.Burayı seçmemizdeki sebeb ev sahibesinin kucaklayıcı tavrıydı.Bizim köyde böyle iki kişi vardı ve ikisininde adı “Feté“idi .Birisi Feté mele xoce diğerde Feté mele xeli éhmed her ikisininde çocuklara karşı sevgi dolu yürekleri vardı.Biz çocukken bunun böyle olduğunun farkındaydık.

Hepinize hayırlı pazarlar dilerim.

Yazarımız

Metin Baysal
Kuşca'da doğdu, İsviçre de yaşamakta.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Göz Atın
Kapalı