” Her yerde kar var
kalbim serin bu gece “
Yıl 1968, Aralık Ayında Danimarka’ya gitmek için son hazırlıklarım bitmek üzereyken, günün birinde evimizin kapısı komşumuz HD tarafından çalındı. O yıllık İznini bitirmiş, Danimarka’ya geri dönecekti, o nedenden bana kravatını bağlatmaya gelmişti.
O yıllarda yurt dışına çalışmaya gidenler, kendilerine turist süsü verdikleri için, genellikle başlarında fötr şapkaları, gözlerinde Güneş gözlükleri ve boyunlarında kravatları olmadan yurt dışına çıkmıyorlardı. Onları filmlerdeki hafiye ( gizli polis ) tiplerine benzetirdim, zaten ellerinde bir tabancaları eksikti.
Her neyse ! hoş beşten sonra, Danimarka’daki durumları sordum HD’ye ” Vallahi ne desemki ? havası çok soğuk! başkada bir şey yok ! Her gün evden işe, işten eve” gidiyoruz dediğinde yüreğim cız etti.. O zamanlar Türkiye’de çok meşhur olan bir şarkıyı anımsadım, ” Har yerde kar var, kalbim serin bu gece “
Hazırlıklarım, pasaport, bilet falan herşey tamamdı. O anda gitmekten vazgeçmek istedi isemde, iş işten geçmiş, bu işin geri dönüşü yoktu artık.
Danimarka hakkında Coğrafik bilgiler dışında bildiğim fazla bir şey olmadığı için, HD’nin anlattıkları beni alıp, filmlerde seyrettiğim sanayi işçilerinin çok kötü çalışma koşullarına götürdü desem, yalan olmaz.
Uzun bir tren yolculuğundan sonra 4 Ocak 1969 yılında Kopenhag tren garına vardım,
İlk izlenimim denildiği gibi hava çok soğuk ve yerlerde kar vardı. Fakat HD nin söylediklerinin tam tersi, herşeyi ile güzel bir ülkeye benziyordu: burada çalışma ve fabrikadan başka her şeyin mevcut olduğunu görünce içim rahatladı.
1969 yılında özellikle Türkiye, Pakistan, eski Yugoslavya’dan ve diğer çeşitli ülkelerden çalışmak için gelenlerin sayısı on binlere ulaştı. Başta Türkiye’liler olmak üzere , gelenler dil, mesken ve diğer bir çok sorunla karşı karşıyaydılar,
Danimarka devleti, işçi açığını kapatmak için, herkese kucak açmış ve ne tür sorunlarla karşılaşabileceğini hiç hesaba katmamış, yani bir altyapı oluşturmamıştı.
İşverenler ise işte size iş, gerisi size bağlı, çalışmazsanız çekip gidersiniz…diyorlardı.
Kalabalık bir işçi kitlesinin Danimarka’ya bir anda gelmesi başta sendikalar olmak üzere, bir çok parti ve sivil toplum örgütlerini ürkütmüştü.
Korku nedenleri yeni gelenlerin grev kırıcı, ucuz iş gücü oluşturup, toplu sözleşmeleri bile etkikileyeceğinden dolayı olan endişeleriydi. Bu gün dönüp geriye baktığımızda büyük bir haksızlığın yapıldığını kolayca görüyoruz, çünkü Türkiye’den gelenler ne ucuz işgücü oldular, ne grev kırıcılığı yaptılar, Danimarka işçi sınıfı ile hep yan yana dayanışma içinde oldular. Daha sonra izlediğim kadarıyla , işyeri grevlerinde göçmen işçiler hiç geri durmayıp, en önde omuz omuza haklarını almak için savaştılar.
Son yıllarda bazı Avrupa Birliği ülkelerinden gelenlerin nasıl ucuz işgücü oluşturdukları ortada. Bu gün ” Dumping ” diye büyük bir sorun var. Bu nedenle ilk gelenlere duyulan endişesinin büyük bir haksızlık olduğu kanısındayım.
1969 un ortalarında yeni gelenleri örgütlemek için iki girişimden bahsetmek mümkün:
1. DASF, Danimarka Genel İş Sendikasının göçmen işçileri kendi içinde örgütlemesi
2. Türkiye Büyük Elçiliğinin, Türkiyeli işçileri ” cemiyet” adı altında örgütleme girişimi.
DASF ( Danimarka Genel İşçiler Sendikası ) 1969’un ortalarında harekete geçti. Kirkebjerg Forsamlingshus ‘tá bir toplantı düzenlendi, toplantıya sadece Türkiye’den gelenler ( Kürtler ve Türkler ) çağrılmış ve bir tercüman da bulundurulmuştu.
Ben Danimarka’ya geleli henüz altı ay bile geçmemiş ve tek kelime Danca bilmiyordum.
Toplantıya ben de katıldım, toplantıda sendikacı KB sendikalı olmanın yararlarını, başka ülkeden gelmemize rağmen karşılıklı dayanışmaya ihtiyaç olduğunu ve sarı sendikalara üye olmaktan kaçınmamızı uzun uzun anlattı. Konuşmasını bitirdikten sonra, sorular kısmına geçildi. Konu hakkında sorusu olan varmı diye sorduğunda kimseden ses çıkmayınca, söz aldım. Söylediklerimi Tercüman Danca’ya çeviriyordu. Genel olarak söylenelere katıldığımı, fakat sorumluların başka ülkelerden yeni işgücünü getirirken bir ön hazırlık yapılmadıklarını , dil ve mesken sorunlarının hat safhada olduğunu, kaldığım evden örnek vererek, insanların yaşayamayacağı, banyosuz, tuvalesiz evlerde ufacık bir odada beş alt kişinin bir arada kaldığını ifade ettiğimde bir şok etkisi yaptığının farkındaydım.
Beni dinlerken KB’nin dinlerken gözleri parıl parıldı, sanki hoşuna gitmişti söylediklerim. Toplantıdan iki afta sonra KB çalıştığımız iş yerine geldi, içimizden beş altı Kişiyi seçerek , çalışma koşullarının daha iyi ve ücretlerin daha yüksek olduğu bir plastik fabrikasına götürdü. Sonraları KB ile dostluk ilişkilerimiz arttı,yoldaş olduk, aynı mecralarda siyaset yaptık. Kişiliğimin şekillenmesinde büyük emeği oldu.
Erken yaşlarda öldü, yabancı işçilerin çalışma koşulların düzelmesi için elinde geleni yaptı. Bir çok arkadaşımız kurslarda eğiterek işyeri temsilcisi olmasını sağladı.
Buradan kendisini saygıyla anmak istiyorum, sıra geldiğinde KB gibi bir çok yabancı dostu olan ve emek veren insanları da sırası geldiğince yazacağım.
Not : Gelecek bölüm Türkiye Büyük Elçiliğinin Türk’leri örgütleme girişimi
Yazarımız
-
Kuşca'da doğdu. 1969 yılının ilk aylarında Danimarkaya göç etti. Yıllarca öğretmen ve okul müdürü olarak çalıştı.
Türkiyeli Göçmen dernekleri (FAT) ve Danimarka Göçmen Dernekleri konfederasyonu (IND-SAM) başkanlığı yaptı.
Emekli ve halen Brøndby Belediyesinde meclisi üyesi.
Yazarın kitapları:
• Gawesti, 2008
• Mor kayalar, 2015
• Mamo ile Adul, 2022
Son yazıları
- Mahmut Erdem23/11/2024UMUDA GÖÇ – 15
- Mahmut Erdem16/11/2024UMUDA GÖÇ – 14
- Mahmut Erdem27/01/2024UMUDA GÖÇ – 13
- Mahmut Erdem21/01/2024UMUDA GÖÇ – 12