” TANRI TÜRKÜ KORUSUN ”
Daha evvelki bölümlerde de değindiğim gibi Türkiye’den gelenlerin, hafta sonlarında Kopenhag Tren Garın da buluşmaları, yolculara büyük sıkıntılar yaşatıyordu.
Yetkililer bir çare bulmak için kolları sıvayarak bir yer aradılar, bulunacak yer hem merkezi istasyona yakın olmalı, hem de kira ve diğer masrafların karşılanması gerekiyordu. Belediyede bu işle uğraşmak için, özel olarak bir kişi görevlendirildi.
Bir müddet sonra istasyona bir kaç yüz metre uzaklıkta Vesterbrogade 17 numarada bir lokal bulundu. İkinci katta çok geniş ve güzel bir yerdi.
Bu lokal önceleri Polonya’dan gelenler için kullanılmış, Polonyalıların topluma entegre edildiği kanaatine varıldıktan sonra da orası boşaltılmıştı. Yerin tüm masrafları Kızılhaç ( Dansk Rødekors ) tarafından karşılanmıştı.
Kurulacak yeni Türk merkezi içinde, bir kaç yıllığına olsa, aynı vaatte bulunuyordu Kızılhaç.
Yer hazırdı, artık dernekleşme aşamasına gelinmişti. Aldığım duyumlara göre Ergin Şehirli insiyatif almaya başlamıştı bile…
Ergin’nin öldürülen devrimci gençlere yaptığı hakaretler ( küfür ) içime hiç sinmemişti, İşte o günden itibaren Ergin’e muhalafet yapmaya başladım.
O’nun sarf ettiği küfürleri Mehmet Ağabeye ( Mehmet Ruhi Doğan ) anlatmıştım.
Günün birinde Mehmet ağabey, Ergin’i görmek istediğini söyleyince Halktan Halka kurumuna gittik. Mehmet Ağabey Ergin’i görür görmez “bu adamı gözüm hiç tutmadı” dedi.
Mehmet Ağabey yılların politikacısı ve deneyimli bir adamdı. Oradan ayrıldıktan sonra
Ergin’e karşı muhalefet sözü vererek örgütleme çalışmalarını hızlandırdık.
O günleri düşündüğümde Ergin bana yakın geçmişte ölen zengin işadamı, İtalya cumhurbaşkanı Berluscni’yi andırıyordu. Yaşasaydı eğer belki günümüzde bir Berlusconı’de, O olabilirdi.
İlk kurulan derneğin başkanı “yolsuzluk”tan dolayı Amerika’ya kaçınca meydan boşalmış, boşalan yeri doldurmak istiyordu Ergin.
Almanya’dan gelir gelmez bir seyahat acentası açmış, Kopenhag’dan yaklaşık kırk kilometre uzaklıkta Roskilde’de kurulmakta olan bir Türk futbol takımına burnunu sokmuş ve gençler tarafından nasıl kovulduğunu bu gün gibi hatırlıyorum.
Ayrıca kurulacak olan yeni Derneği’n başına da geçerek hem ticaret, hemde siyasi çalışmalarını bir arada yürütmek istiyordu..
Tabiki herkes gibi ticaretle uğraşmak O’nun da hakkıydı, karışmazdım. O’nun her tarafa burnunu sokmasının ardında başka nedenler olmalıydı diye düşünüyordum.
Kısa bir müddet sonra yanılmadığımı anladım, hakkımızda bir bildiri yayınlayarak bizi komünist olmakla itham ediyordu.
Halbuki ben o zamanlar komünizmin K’si nedir bilmiyordum. Zaten Kürtler’in kaderi
hep öyle olmuştur, Kürtler en doğal haklarını savunduklarında bile ya Komünistlik yada
bölücülükle suçlanmışlardır.
Ergin’in bizi protesto etmek için yayımladığı bildirinin başlığı şöyleydi: TANRI TÜRKÜ KORUSUN
Bu sloganın hangi çevreler tarafında kullandığını bildiğinizi sanıyorum.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle esen kalın…
Yazarımız
-
Kuşca'da doğdu. 1969 yılının ilk aylarında Danimarkaya göç etti. Yıllarca öğretmen ve okul müdürü olarak çalıştı.
Türkiyeli Göçmen dernekleri (FAT) ve Danimarka Göçmen Dernekleri konfederasyonu (IND-SAM) başkanlığı yaptı.
Emekli ve halen Brøndby Belediyesinde meclisi üyesi.
Yazarın kitapları:
• Gawesti, 2008
• Mor kayalar, 2015
• Mamo ile Adul, 2022
Son yazıları
- Mahmut Erdem23/11/2024UMUDA GÖÇ – 15
- Mahmut Erdem16/11/2024UMUDA GÖÇ – 14
- Mahmut Erdem27/01/2024UMUDA GÖÇ – 13
- Mahmut Erdem21/01/2024UMUDA GÖÇ – 12