Halkına hizmetkarlıkta ustalaşmış Başbakan Recep bey öyle görülüyor ki, küreselleştirmeye çalıştırdığı politikalarıyla artık dünya halklarına hitap eder olmuştur.
’’Van minüt’’ ile başlayan ingilizcesine, Konya’da yenilerini de eklemeyi başarmış ve ingilizcesinin yanısıra ibraniceyi de becerebildiği müşaade edilmiştir.
Bu gelişmeler, insanın aklına hemen şu soruyu getiriyor :
Recep bey bu performansıyla neden bir dünya lideri olmasın ki?
Kim istemez ki bunu ?
Türkiye’nin büyük çoğunluğu, bunu ister.
Fakat dünyanın büyük çoğunluğu, Recep beyin bir dünya lideri olmasını istemez.
Recep başbakanın bir Nato Genel Sekreteri’nden veya bir Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nden ne eksiği var ki?
Şövenistce bakarsak fazlası var , eksiği yok.
Fakat evdeki hesap, çarşıya uymuyor.
’’Bizim liderlerimizin nesi eksik acaba’’ diye, tarafsızca hiç düşündünüz mü ?
Mesela, Recep başbakanı eski Danimarka başbakanı Anders Fogg Rasmussen ile bir karşılaştırsak, düşüncelerimizde bir değişiklik olur mu ?
Recep bey birkaç yıl önce Danimarka başbakanını Kopenhag’da ziyaret ettiğinde hatırlıyacaksınız 2 başbakan birlikte bir basın toplantısı yapacaklardı. Toplantı salonunda bir Kürt gazeteci bulunduğu gerekçesiyle ve benzeri birkaç diğer gerekçelerle Recep bey salona girmemiş ve basın toplantısını yapmadan Danimarka başbakanına rest çekip, oradan ayrılmıştı.
Hatırlayacaksınız, Recep bey Danimarka başbakanına karikatür krizi nedeniyle ;
’bu yayınları durdur’
’sen nasıl hükümetsin ? ’
’sen nasıl yürütmesin ? ’
’basın odasından bu Kürt gazetecisini çıkart’
.. ’değilse seninle basın toplantısı yapmam’ demişti.
Danimarka başbakanı ise Recep beye;
’ben, basına müdahale edemem’
’ben, gazeteciyi, basın odasından atamam’
’ben, ülkemdeki yasalardan daha üstün değilim’
’ben de yasalara uymak mecburiyetindeyim’
.. diyerek ülkesindeki yasama, yargı ve yürütme erklerinin birbirlerine müdahale etme haklarının bulunmadığını anlatmış ve kuvvetler ayırımına bir başbakan olarak ta başta kendisinin uymak mecburiyetinde olduğunu, belirtmişti.
Ayrıca Danimarka başbakanı, ülkesinde yayınlanan Hz. Muhammed (s.a) karikatürlerine bireysel olarak karşı olduğunu fakat yargılama ve yasak koyma yetkisinin kendisinde değil, yargıda olduğunu defalarca izaha çalışmıştı.
Bizim bazı liderlerimizin o zamanki Rasmussen’u anlayamadıklarını veya anlamak istemediklerini bugün daha iyi görebiliyor muyuz, bilemem.
Elbette dünya liderleri, akp gibi sütten çıkmış ak kaşık değillerdir. Onların da eleştirilecek bir çok icraatları vardır. Fakat biz onları bir tarafa bırakıp da, kendi liderlerimizi biraz daha tarafsız tahlil etmeye çalışırsak; uyutulduğumuzu ve beyinlerimizin her geçen gün biraz daha fazla yıkandığını görmekte, gecikmiyeceğiz.
Dün Kürt gazeteci var diye basın toplantısı yapmıyan LİDERLERİMİZİN, bugün; Demokratik Açılım-Kürt Açılımı diye başlattıkları ve maddesi belli olmayan Devlet Projesi’ne dönüştürdükleri TUTARSIZLIKLARINI görmek hepimizi üzmüyor mu ?
Bugünün insanoğlu, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, liderinden :
kabadayılık,
ağalık,
paşalık,
şahlık,
şıhlık
padişahlık,
kırallık,
şarlatanlık
derebeylik ve
fevri hareketler İSTEMİYOR.
Bugünün insanoğlu gerek liderlerinden, gerekse yöneticilerinden:
tek bir cümleyle,
’’yasalarda belirtilen görevlerini yapmalarını’’İSTİYOR.
Hiçbir liderin veya kamu görevlisinin özel yaşamları bizleri ilgilendirmiyor.
Kamu görevi yapan her kim olursa olsun bakanı da, başbakanı da, müdürü de, şefi de, daire amiri de, memuru da, müstahdemi de bizim için aynıdır. Hepsi görevlidir. Her görevli, yasayla belirtilen görevlerini yapacaklardır ve yapmalıdırlar.
Bugünün insanoğlu; hiçbir görevlinin ne yeyip-içtiğine, nereye gidip-geldiğine, neye inanıp-inanmadığına, hangi filmi izlediğine bakmıyor. Pirzola yiyenlere nasıl sesimiz çıkmıyorsa, görevlilerin at eti, eşek eti, it eti, kedi eti veya kurbağa bacağı yemelerine de bir itirazımız olamaz.
Çin’deki kasap; köpeği yüzmüş, dükkanına bacağından asmış, kilo-kilo satıyorsa ve bunu isteyen alıp yiyorsa, sen ne yapabilirsin?
Fransız bakan evine salyangoz alıp getiremediği için karısından fırça yiyorsa, bu kimi ilgilendirir ?
Rasmussen, hergün domuz pirzolası yeyip yanında tuborg içiyorsa; bu, bizi ilgilendirir mi ?
Başbakan Recep bey, her cuma abdest alıp camiye gidiyorsa; bu, bizi ilgilendirir mi ?
Fakat Rasmussen, Nato’da yolsuzluk yaparsa; bu, seni-beni ilgilendirir.
Başbakan Recep bey, yargıya müdahale ederse; bu seni-beni ilgilendirir.
Günümüzün değişik dünya organizasyonlarındaki liderleri bu makamlara, Amerika Birleşik Devletlerinin istek ve desteğiyle gelmişlerdir. Dünya politikasını belirleyen ABD, ortadoğu ülkelerinin de nabzını elinde tutmaktadır. Türkiye’nin de dahil olduğu az gelişmiş ülkelerde, politikaları ve yönetimleri belirleyen ABD, Obama döneminde de değişmemiş politikasıyla hükümranlığına devam etmektedir. Bunları bilmiyenimiz yok.
Hal böyleyken biz, devlet olarak haalaa havanda su dövüyoruz. ’’Komşularımızla sıfır sorun’’ politikasıyla ulaşmak istediğimiz hedeflere maalesef ulaşamıyoruz.
Başbakan Recep bey; ’’biz, ülke olarak tam istikrarı, kalkınmayı ve büyümeyi gerçekleştirirken birileri önümüze takoz koyuyor ve birileri düğmeye basıyor’’ diyor.
Peki, kim bu düğmeye basan veya basanlar?
Sayın başbakan bunu biliyorsa, açıklamalıdır.
Değilse böyle konuşmamalıdır.
Milletimize, gizemli ellerin varlığı anlatılıyor..
Liderlerimizin çoğu, cesur kimliklerine ; milletimize pompaladıkları korku ve tedirginliklerle, ulaştıkları bir gerçek.
Günümüzde, aslanlar gibi kükreyip, taş üstünde taş-baş üstünde baş koymayan, böbürlene-böbürlene bilgiçlik taslıyan a-sosyal politikacılar artık, ülke ve dünya sahnelerinden silinmekte ve üstelik yargılanarak cezalandırılmaktadır.
Faraziyelerle, varsayımlarla bir ülke politikası veya devlet politikası oluşturula bilinir mi ?
Yürütme, içeride; çaresizlerle-güçsüzlerle-işsizlerle-eğitimsizlerle-mesleksizlerle-dişsizlerle uğraşıp didişiyor.
Dışarıda ise, piyonlarla uğraşıyor. İsrail gibi, Ermenistan gibi, Yunanistan gibi, Danimarka gibi.
İsrail nedir ? Piyonluk yapan, katil bir devlet.
Peki, azmettiricisi kim ? Elbette ki, ABD.
Uğraşacağınız, didişeceğiniz bir devlet arıyorsanız, bu ABD’dir.
Görevliler, vatandaşa doğru bilgiler vermelidirler.
Patırtı – kütürtü ve çatırtıyla devlet yönetilseydi, Saddam hayatta olurdu.
Sözün kısası, içerde saatlerce İsrail konusunda attığımız nutukları; dışarıda 15 dakika ingilizce olarak atabilmiş olsaydık, ülke olarak , millet olarak çıtamız çok daha üst seviyelerde olurdu.
Ülkemiz, devletimiz, yönetenlerimiz Eurovizyon muzik yarışmasında Güney Kıbrıs Rum kesimini niçin protosto etmedi ?
Güney Kıbrıs Rum kesimi müzik ekibine, neden, siz tüm Kıbrıs’ı temsil edemezsiniz’’ diyemedik?
Ankara, puan verecek yerde, protosto etseydi; bu, derece alıp birinci, 2. olmaktan daha aftal değilmiydi ?
Türkiye’deki; politikası belirlenmeden atılan devlet adımlarının, bebe adımlarından daha küçük olduğu söylemek, hiç de haksızlık sayılmaz , diyorum.
Hepinize;
Çatırtısız-çuturtusuz,
Patırtısız-puturtusuz,
Katırtısız-kuturtusuz,
Kavgasız, gürültüsüz güzel günler dilerim.
Yazarımız
- Aslen Konya'nın Seydişehir ilçesinden. İvriz ilk öğretmen Okulu mezunu olduktan sonra Kuşca’nın Büyük Yayla ilkokulundan öğretmen olarak çalıştı. 1970’li yılların başında Danimarka’ya geldi. Danimarka’da Türkçe eğitim vererek öğretmenlik mesleğine devam ederken, sosyal danışmanlık eğitimini bitirdikten sonra, 5 yılda hukuk okumuştur.