Almancılar!
– Geleneksel bir toplumdan modern bir topluma göç eden insanların yaşadığı sosyo-kültürel ve psiko-sosyal süreçler
Elinizdeki bu gazete daha ikinci sayısını çıkarmakta olup, yeni umutlarla ve imkanlarla Danimarka’daki Kürt ve Türk toplulukları arasındaki iletişime bir katkıda bulunmak amacıyla çıkmakta!
Gazeteyi çıkaran arkadaşlar gazeteye ‘Telgraf‘ ismini uygun bulmuşlar! Telgraf ismi bana çocukluğumu hatırlattı! Daha telefon veya internet gibi iletişim araçları yokken! Köylerden yurtdışına çıkmak için yeni ayrılan babalarımızla iletişim kurmak için mektup veya önemli veya acil durumlarda ise ‘Telgraf’ la iletişim kurulurdu!
Bu anlamda Telgraf gazetesi önemli bir işlev göreceğini düşünerek sizlerle ilk yazımı paylaşmak istiyorum.
Bu yazımda olduğu gibi önümüzdeki süreçte de yazılarımın ağırlığı, Danimarka’ya göçle gelen değişim, entegrasyon, kimlik ve göçmen grupların yaşadığı psiko-sosyal süreçler konusunda olacaktır.
Bu ilk yazımda biraz geriye giderek göçe bir tarihsel perspektiften bakmaya çalışıp, Danimarka’ya Orta Anadolu’dan gelen göçü ve göçle beraber yaşanan bireysel ve kolektif değişime değinmek istiyorum.
1960’lı yıllarının sonlarında Orta Anadolu’dan, özellikle Kürt köy ve kasabalarından Danimarka’ya büyük bir göç yaşanmıştır! Bu göç dalgası tipik bir ‘zincirleme göç’ şeklinde olup bazı köyler, çalışabilecek durumda olan erkeklerden boşaltılmış bir duruma gelmiştir.
Bu köy ve kasabalardan çıkan bir çok erkek tamda nereye gittiğini bilmenden Kopenhag Merkez Garına iniyorlar! Bunu yaşayan ilk gelenlerin anlattıklarına göre bazıları Almanya’nın Münih ve Hamburg şehirlerine ve bazıları da İsveç’in Stockholm şehrine gitmek üzere evden ayrılmışlar! Ama Danimarka’da işin kolay bulunma söylentileri veya Merkez Garda yanlışlıkla inme gibi nedenlerden dolayı ilk Orta Anadolu Kürt göçmenleri Danimarka’ya ayak basmış oluyorlar.
Geriye baktığımızda o sıralar Danimarka’ya göç eden kişilerin ortak özelliği, Türkiye’de gelişen eğitim ve ekonomiden pay alamamış fakir Kürt köylüsü çoğunlukta olduğu görülmekte! Bu insanlar bir yandan tarımda motorizeye geçiş yapamamışlar, diğer yandan tefecilerden aldıkları borç yükünün altında ezilip kalmıştılar.
Umudu tükenen bu insanlar için yurtdışına çıkmak bir umut ve bir ışık olmuş. Geride kalanlar için ise, artık onlar birer göçmen birer ekonomik kaynak durumuna gelmiş. Avrupa’ya çıkan insanların büyük bir çoğunluğu, bir kaç ay veya yıl yurtdışında çalışıp, borçlarını ödedikten sonra ülkelerine tekrar döneceklerini hesaplayarak çıkmışlardı!
Ama hayatın gerçeği ve onların yurtdışındaki yaşam koşulları bambaşkaydı! Bir yandan istedikleri parayı biriktirmeme diğer yandan geldikleri ülkenin yaşam kalitesi onlara cazip geliyordu!
Bir kaç yıl içinde yurtdışına çalışmaya çıkan insanlarda ve geride kalan ailelerinde, büyük değişimler görülmeye başlanılıyor. Bir yandan ekonomileri ve yaşam koşulları düzelen bu insanlar artık eskisi gibi içine kapalı olmayıp dışa açılarak belirli kültürel değişimi yaşamaya başlıyorlar. Bu değişimle beraber yeni kavramlar yeni kimlikler oluşmaya başlıyor! Bu kimliklerden en yaygını bu insanlara ‘Almancı’ isminin verilmesi olduğunu düşünüyorum.
Almancı kavramı o sıralar batı Avrupa’ya çıkan tüm göçmenler için kullanılmaya başlanılıyor! Almancılar bir yandan kendi toplumlarına yabancılaşıyor, diğer yandan hem hareketleriyle hem de giyinmeleriyle değişip burjuvalaşıyordu! O sıralar bu insanlar arasında yaygın bir şekilde örneğin fötr şapkası ve kravat kullandıkları görülmeye başlanılıyor!
Geleneksel ve kolektif toplumlardan çıkan Almancılar gitgide bireyselleşmeye başlayıp kendilerini şehir yaşamına entegre etmeye çalışıyorlardı.
Kendi kendilerine yabancılaşmayı önlemek ve kimlik bunalımını yaşamamak için onlar için Almancı kimliği kabul edilebilir ve cazip bir kavram haline gelmiştir! Almancı olmak farklı olmakla beraber, eskiyle yeninin bir karışımı bir sentezi demekti, onlar için!
Önümüzdeki yazımda bu konuya devam edeceğimi söyleyip, konuyu biraz toparlarsak; Orta Anadolu’nun yoksul Kürt halkı 1960’lı yılların sonlarında Avrupa’ya umut yolculuğuna çıkarak kaderlerini değiştirmeye çalışmışlardır!
O günlerden bugüne çok aşamalar kaydeden bu insanlar, bugün ise elinizdeki gazeteyi çıkaracak hem güce hem de yeteneğine sahip olmuşlardır!
Her türlü görüş ve önerileriniz için, cela@deveci.dk e-mailime yazabilirsiniz. Saygılarımla
Not: Bu köşe yazısı, daha önce, Telgraf gazetesinin Ekim 2011 sayısında yayınlanmaıştır.
Yazarımız
-
Kuşca'da doğdu. ilk ve orta eğitimini Kuşca ve Cihanbeyli'de yaptı. Lise ve üniversite eğitimini Danimarka'da bitirdi.
Daha önce sosyal pedagog ve öğretmen olarak çalıştı. Psikolojiyi yüksek lisans seviyesinde bitirdikten sonra, 2004 bu yana psikolog olarak çalışmakta.