HAKİKAT İLE OLAN ÇELİŞKİMİZ
Mutluluğun yazısını ne zaman yazacağız bilemiyorum, ancak bilebildiğim içimizdeki, mevcut sevgisizlik ve istememe duyguları var oldukça, bu şikayet dolu yazılarımıza devam edeceğiz gibi görünüyor.
Öyleki bireysel takıntılardan kurtulup toplumsal değerler etrafında buluşamadığımız sürecede bu bilgilenme ve öğrenme konuları her zaman devam edecektir. Çünkü bana göre yaşam, hakikatı bulmak, ve o hakikat icerisinde yaşayabilmek için, verilmesi gereken bir direnme sürecidir. Ve bu süreç, Hakikat ve Özgürlük ile buluşuncaya kadar devam edecek olan bir süreçtir.
Herhangi bir konuyu işlerken, kendi şahsi duygu ve düşüncelerimin etrafında dolaşarak yazmanın, daha faydalı olduğunu düşünüyorum. Başkasının şekil ve davranışına özenerek yazmak, kendisini bulmak istemeyişinin bir ısrarı olarak görüyorum .
Bu durum kendimizi farklı kisilikler içerisinde bulmamıza yol açıyor. Hem kendisine, hemde halkına karşı bir yabancılaşma sürecine giriyor. Bu süreç sonunda, gerçektende, toplumuna karşı farklı bir konumda görmeye başlıyor kendisini.
Sanıyorum, başımıza ne gelmis ise kendimiz olmak istemeyişimizden kaynaklanıyor. Özümüzün oluşumundan kaynaklanan bir sebepden dolayı, kendi kendimize karşı sürekli bir savaş ve husumet içerisindeyiz. Kavgalarımız, çelişkilerimiz hep biri birimiz ile. Bu bir gerçek ve inkar edilemiyecek açık bir gerçek.
Kendimizin bu halde olmasını hep “başkalarına”bağlamışız. Ancak “başkaları”dediklerimizin hal ve davranışlarına hep özenmişiz. Onlar gibi olmayı istemişizdir, olamıyacağını görünce bu sefer, kendimize bir rol biçip, öyleymişiz gibi yaşamaya zorluyoruz kendimizi.
Zorlayıcı bir durumun içerisine girerek, ve bir çok yüzede bürünerek yaşamak. Bir çok yüz ile topluma, deyim yerindeyse yaranabilmek. Halbuki kendimiz olabilsek, dahada iyi olacak. Zaten yaşayan her insana karşı doğal bir sevgi ve muhabbete yakın eğilimindeyiz. Daha kendimizi zorlayıp, yaşamı zor hale getirmenin ne gereği olabilir.
“İğneyi başkasına çuvaldızı kendine batır”diye türkcenin güzel bir deyimi vardır. Hep başkalarını suçlayıp genede onlar gibi olarak değil, kendi özünün değer yargıları ile bütünleşip daha verimli bir yaşamın sahibi olmanın yolunda yürümek lazım.
Yabancı psikolojisi ile yaşamak, aynen hayatı boyunca bir insanı sırtında taşır gibi yaşamaya uğraşmak gibidir. Sırtında bir insan yükü ile yaşamanın, günlük yaşamda zorluklarını sanıyorum his edebiliyoruz.
Genel olarak toplumumuz iradesi güçlü olmayan bireylerden oluşuyor. Bu iradesizlik veya zayıf iradesizlik, işte bu yabancı psikolojisi, ve sırtımızda taşıdığımız, senden benden olmayan, o insan yükünden kaynaklaniyor.
Peki bu yazıyı yazan, güçlü bir iradeye sahipmiki bunları yazıyor, diye düşünülüyordur. Hayır diyorum bende işte. Toplumsal hastalık olduğunu ifade ediyorum.
Her birimize bulaşmış bir iradesizlik hastalığı var. Ve bu yaşamın her alanında açıkça görünen bir durum. Sanırım teşhisini koyup daha sonra onunla mücadele etme gereği görülürse, kavrama ve bilince çıkarma sürecide daha hızlanır.
Karşı mücadele icerisinde, olduğumuz zihniyetin, bilinen temel karakterist özelliklerinden vazgecmedigimiz sürecede, bu durumun böyle devam edecegi görünüyor.
O halde, devrimci bir çıkış ile başlatılan ve yürütülen, günlük yaşamımızıda yakından etkileyen, Özgürlük mücadelesini daha anlaşılır ve kavranılır hale getirip, yani;
Yeni, Özgürlükçü, Sosyalistçe ve laikçi ve herkesin kendisini serbestçe ifade edeceği, bir yaşam anlayışında hareket etmek gerekir.
Ülkemizdeki iktidarın, halklarımıza hızlı ve acele adımlarla fasizmi dayatmasıda, bu durumun gerçek yurtseverler tarafındanda acilen döndürülmesi gerektiğinide gösteriyor.
Yazarımız
-
Müzisiyen
Kuşca'da doğdu. Danimarka'da yaşamakta.
Son yazıları
- Necati Gezen26/11/2017Varolma Tutkum
- Necati Gezen29/12/2016YENİ BİR YILA GİRERKEN
- Necati Gezen21/12/2016OLANLARI ANLAYAN VAR MI?
- Necati Gezen15/11/2016ASIL OLAN RETÖ’DÜR