Bir pazar sohbeti: Göç, Eğitim, Futbol ve Kadınlar
Baharın son günleri artık yaz aylarına giriyorduk güneşli bir cumartesi günü bir arkadaşın evinde balkonda üç beş arkadaş oturuyor ve sohbet ediyorduk.Biri hariç diğerleri aynı tertiptik İsviçreye gelişimiz aynı yıla denk geliyordu.Diğer arkadaş bizlerden yaklaşık yirmi sene sonra artık isviçrenin Türkiyelileri kabul etmediği bir dönemde gelmişti.İsviçrede kalan biriyle evlenirsen ancak oturum alabilirsin halende böyledir.Bu arkadaşla ilk tanışmamızda sadece merhabalaşmıştık bu da ikinci görüşmemizdi.Türkiyeden kuşcamıza komşu bir köyden gelmişti.Bu dakikaya kadar aramızda geçen sohbete kendisinin çocuk sahibi olduğunu çocuklarından birinin evli ve birinin nişanlı olduğunu öğrendim.kendisine sordum
— Hemşerim sen buraya nasıl geldin?
— Evlenerek geldim
— sen zaten evlisin
— yok abi öyle değil
— nasıl
— bir İsviçreli ile evlendim
— Ha peki sen Türkiyede o burada bu iş nasıl oldu?
Nasıl ve kimin ile evlendiğini duyunca neye uğradığıma şaşırdım hani görmek istemediğin bir manzarayi gördüğünde içinde bir ürperti hiseder tüylerin dikleşir bende de aynısı oldu ve göbeğimden aşağıya kanımın soğuk aktığını hisettim.Ev sahibi benim tuhaflaştığımı görünce Metin abi sen daha duymamışsın bizimkiler neler yapmıyor deyince bizimki bundan kuvvet alarak başladı anlatmaya Avrupaya gittmek için nelere katlandığnı anlatıyordu.Romanyada bir aileye sığındığını bu yaşli ailenin babasının hatırına üç ay boyunca buna nasıl baktıklarını söyledikten sonra Metin abi biliyormusun biz dört arkadaş Türkiyeden Almanyaya nasıl gittik.Nasıl diye sordum ve bana bir tır kamyonun yedek masot deposuna girerek gittik deyince ağzım bir karış açık kaldı.Ertesi gün pazar günü sabah kalktım kahvemi aldım ve bilgisayar odasına geçtim ve bakmak istediklerime bir türlü konsantre olmuyordum.Bu adamın söyledikleri doğrultusunda insanlarımızın Avrupaya gitmek için kele koltukta yolla çiktıklarını düşünürken geçmişe gittim.
1970’lı yılların ortaları artık köylümüzün o içine kapanık yaşam biçiminden sıyrılıp dışarıya açılmak istediği bir dönemdi. Bu hayatın her alanında kendisini gösteriyor ve önüne geçilmez bir arzu ile devam ediyordu.Başta göç,hayvancılık,ulaşım ve eğitimde çok daha hızlı gelişiyordu.
Sözünü ettiğimiz yıllarda insanlarımız akın akın Danimarkaya gidiyorlardi.Bu dönemde daha çok aile reisleri gidiyordu.Herkes elindeki varını yoğunu satıp giderken bu o kadar yayıldı ki parası olmıyan da yolunu bulup gitmeye çalışıyordu.Hal böyle olunca yerli ve yabancı tefeciler devreye girmişlerdi.Tefeciler bak şimdi sana parayi veriyorum ama seni tanımam altı ay sonra gelir hanımının yakasına yapışırım diyorlardı.Danimarkaya giden insanlarımız ne yapıp edip ilk önce bunların parasını gönderiyorlardı.
Yaşım oniki onüç kadar bir gün biz ailece oturuyorduk ve uyku zamanı gelmişti hepimiz yataklarımıza girip uyumuştuk çok iyi biliyorum anam ve babamda bizimle uyumuşlardı.Gecenin geç saatlerinde uyandım belkide içerdeki seslerden uyanmiştım.İhtiyaç gidermek için dışarıya çıkarken bir ailenin yani hem karısı hemde kocası gecenin o vaktinde bizdeydiler ve kadın ağlıyordu.Uykunun verdiği sersemlikle dışarıya çıktım ve tekrar içeri girerken artık kendime gelmiştim ve bunları dinledim.kadın babama kurbanın olayım ne yaparsan yap bize bir yol bul biliyorsun seninle akrabayız.kocasıda anneme Gule senınle akrabayız Rasim bizim için bir çare bulsun dediğini babamında cevaben kendi paramız yok yalnız yarın sizin için banka müdürü ile konuşurum eğer olursa size bir kredi versin dediğini duydum.Ertesi gün annemden sordum bunlar niye ağlıyorlardı diye o da oğlum büyük oğularını danimarkaya gödermek istiyorlar fakat paraları yok dedi.Birkaç gün sonra banka olumlu cevap verdi ve oğulları gitmişti.Giderkende parasınıda nasıl temin ettiğini sağa sola söylemişti.Artık çoğu bankalardan kredi alarak gidiyorlardı.Gidenlerdende endişeyle gelecek ilk haberi bekliyorlardı çünkü inanılması güç binbir yol hikayesi anlatılırdı.Bu aile reisi dediğimiz insanlarımız kısa sürede kardeşlerini ve büyük oğullarını davet ediyor ve o yıllarda Danimarkaya gidiş bu yolla devam ediyordu.
Göç sadece Danimarkaya değil aynı zamanda köyden kente göçte söz konusuydu.sözünü ettiğimiz bu yıllarda ve öncesinde köyden gidip Cihanbeylı’ye ve Konya’ya yerleşen ayrıca gidip beli bir süre kalıp tekrar geri gelenler vardı.1970’lı yılların ortalari itibarıyle Cihanbeylide ;
Mehmet Keçeli
Mulla Keçeli
Bektaş Öcal
Ali Yalçın(ali gule)
Mulla Keçelinin manifatura dükkanı köylünün cihanbeylıdeki ilk durağı.kuşcanın postası burda alınır ve Danimarkaya telefonlar burda edilirdi.Mehmet Keçelinin saraf dükkanıda keza aynen böyleydi.Ali Gule’nin evleri yapalı köyü tarafında kenar bir mahledeydi.Çocuklarının sünetni yapmıştı ve bütün köylüyü davet etmiş ve kimi otobüs kimi kamyonlarla gitmiştik hiç unutmam sünnetçi geldiğinde oğlu Yaşar bayılmıştı özellikle kadınlar çok korkmuşlardı.
Konyada;
Mehmet(onbaşı) Gezen,
Necati (hamgum) Gezen
Mustafa(mirzo) gezen,
Haco Taş,
Haci Önder,
Osman Çift,
Abdullah yüksel,
Ali Çolak,
Mehmet Öcal,
Mehmet Öcal(Huseyin oğlu)
Mehmet Baysal,
Mehmet Ünlü,
Tıco Köle,
Bayram Gezen,
Mamo Gül,
Isak Keçeli,
Ali Baran,
Muammer Baran
Bunlar o yıllarda artık Konyada oturuyorlardı.
Köyden kente göçün olduğu yerlerde kenteki en ağır işler bu insanları bekler özellikle kol gücüne dayalı işler bunlar tarafından yapılır.Bizim köylümüzde böyle birşey söz konusu değildi çünkü herkes işinin başında esnafçılık yapıyorlardı.ilk başlarda uzun harmanlar gibi kenar mahlelerde kalsalarda çok kısa bir sürede Konyanın en modern evlerinde kaldılar.Bakkalcılık,manifaturacılık,ayakabıcılık,toptancılık,mobilyacılık,taksicilik ilk başlarda sonrasında mutahitlik ve emlakçılık yaptılar.Bunlardan bazıları süreç içinde geri döndüler ve takıp eden yıllarda gözümüzü korkutacak kadar köyden kente göç olmadı.Danimarkaya gider gibi hiçbir zaman kentlere taşınmadık.
Eğitimde bu yıllarda tam bir patlak yaşandı artık hemen hemen herkes çocuğunun ilkokul ile yetinmeyip eğitimini sürdürmesini istyordu.Daha önceleri kuşcalı olarak;Nuri Kara,Tevfik Demir,Bektaş Öcal,Nuri Baysal,mahmut Erdem, Mehmet Köle,Huseyin Taş,Huseyin Sarı,Kadir Koyuncu,Hasan Sertdemir,Bayram Gezen,Huseyin Taş(Raşo oğlu),muhlis çift
Bunlar ilkokuldan sonrada eğitimini sürdürenlerdi.Kimi ortaokulda bıraktı kimi lisede bıraktı kimide univeristeyi bitirip kariyer sahibi oldu.Bunlar konyada liseye giderken amcam Nuri Baysal ,mehmet köle ve Huseyin Taş karatayın aşağı mahlesinde bir evde kalıyorlardı.Ben iki gece bunlarda kalmıştım alem insanlardı sırf beni güldürmek için mehmet abinin pantlonunu indirdiler gülmekten ölmüştük.Mehmet köle yöremizin tanınan kalecisiydi.
Bunları okula giden ilk grub olarak varsayarsak ikinci grubta 59 doğumlularla başlar bu iki grub arasında Hasan uzun,Mustafa Öcal(mast) ve Mustafa uzunun dışında hiç kimse ilk okuldan sonra eğitimine devam etmemiş.54-55-56 doğumlular okula gitmemiş sadece ısak keçeli,yakup küçük ve osman olgunun kuran kursuna gittiklerini biliyorum.ikinci grub 59 doğumlularla başladı 60-61-62 doğumlularla birlikte bir patlama yaşanmasına rağmen yinede gitmeyenler gidenlerden daha çoklardı ve malısef kız çocuklarımız halen okula gitmiyorlardı.Bu grubtaki arkaşlarımız yeniceoba,cihanbeyli ve konyada okula gidiyorlardı. Gitmeyenlerin sebebi Danimarkaya gitme hevesleriydi.
Biz çocuklar artık qaw ve zilpan oynamayı bırakıp havalı toplarla oynuyorduk. Havalı toplardan önce içi saman dolu toplarla oynadığımız için bu yeni bizler için tüy gibi hafif olan toplarla iki dalda oynuyorduk.futbolu binamala toprak ve paşruzınara çim sahada ara sırada ber male mamadi ali baseale de oynuyorduk.veleybolu okulun bahçesinde nuri male uske’nin bulunduğu köşedeki sahada ve bizim mahlede male have ile male rehim arasında oynuyorduk.Bir ara daha çok veleybol oynuyorduk sanırım bunu Bekir Olgun abimiz bunun böyle olmasını sağlamıştı.yaşı itibariyle bizden büyük olmasına rağmen biriki öğretmeni ve kendi yaşıtı bir iki kişi (Hasan Topal ,Halit Kaya gibi) getirir gerisini bizden yani çocuklardan tamamlardı sabahtan akaşama kadar veleybol oynardı.Bizimle aynen çocuklar gibi tartışır,bağırır çağırırdı.Bekir abi galip gelinceye kadar oynar sonunda mutlaka kazanırdı. Bizim mahlede oynadığımız oyun şeker tadındaydı çünkü okulda oynarken büyükler tartışır biz seyrederdik ama bizim mahlede bu zevki biz çocuklar kendimiz yaşardık.iki evin arasına astığımız bir ip ve o toz toprak içinde servisi çekersin yok içirden yok dişarda çektim, yok ipin altından geçti yok üstünden geçti tartışması hiç bitmezdi.Ali rewe gerçekten iyi oyuncuydu. Futbolda Ahmet Çorlu ve ishak Kaya çok iyi oyunculardı.
Arkadaşlar aşağıda sorduğum sorulara cevap verirseniz inaniyorum ki hep beraber geçmişimize gideriz.
Soru1: kuşçamızda ilk ilkokula giden bayan kimdir?
Soru2: orta okula giden ilk kuşçalı bayan kimdir?
Soru3: ilk universiteyi bittiren kuşçalı bayan kimdir?
Hepinize hayırlı pazarlar dilerim.
Yazarımız
- Kuşca'da doğdu, İsviçre de yaşamakta.