KÜRTLERLE YAŞAMAK, BİR ŞEREFTİR ..!
Daha önce bir Köy Enstitüsü olan, Konya Ereğli’nin İvriz İlk Öğretmen Okulu’nu 1966’da bitirmiş ve Cihanbeyli’nin bir köyüne öğretmen olarak tayin olmuştum.
Henüz 18 yaşında, toy bir öğretmendim.
Tamamı Kürt olan köyde, okul yoktu.
8-10 kilometre uzakta okulu olan en yakın bir köye, kendi imkanlarıyla bazen yürüyerek .. bazen at arabasıyla giderek, okumaya çabalayan 84 öğrencisi vardı bu köyün.
2 yıl, tamamı Kürt olan bu köyde, öğretmenlik yaptım.
Öğrencilerime Türkçe öğreteceğim diye aşırı hassasiyet gösterip, bağırmaktan bademciklerim iltihaplandı ve patladı.
Köylülerim hemen traktörle 28 km. uzaktaki Cihanbeyli’ye götürdüler. Oradan da otobüsle Konya’ya yetiştirdiler. Her iki bademciğimi de ameliyatla aldırdıktan sonra, ateşler içerisinde tekrar kötü bir şekilde köye geri döndüm.
Dönüşümü ve o ateşler içerisinde köyde geçirdiğim o kabuslu günü ve geceyi hiç unutamam.
Ani hastalanınca, ne Milli Eğitim Müdürlüğüne ve ne de kaymakama haber verememiştim.
Haliyle izin de alamamıştım.
Bir taraftan hastalık, diğer taraftan da bu suçluluk duygusu ve korkusuyla kıvranıyordum.
Ertesi gün çalışacaktım ve evime gitmeliydim.
Görev bilincim ve sorumluluğum vardı.
Ayrılıp , evime gitmek istedim. Fakat köylülerimden rahmetli Hacı Ömer Gezen, o gün beni bırakmadı.
”Hastasın, iyileşmeden okulu-mokulu , çalışmayı unut” dedi.
Sanki benim müfettişim, müdürüm oydu.
8 gün evinde bana baktı. Ateşler içerisindeydim.
Konuşamıyor, yutkunamıyordum.
Yiyemiyordum.
Boğazımdan bir şey geçmiyordu.
Tükürüğümü zor yutabiliyordum.
Durumumun kritik olduğunu gören Hacı Ömer, baş ucumdan hiç ayrılmıyordu.
Hacı Ömer’in hanımına seslenip, çağırdığını.. hanımının koşarak gelip telaşlı ve endişeli konuştukları Kürtçeyi hiç anlamıyordum.
İlk defa bir Kürt ailede kalıyor, hiç anlamadığım konuşmaları dinliyordum.
Çok geçmeden evin hanımı çorba yapıp getiriyor ve Hacı Ömer de bana zorla kendi eliyle ısrar ederek içirmeye çalışıyordu.
O hiç unutamadığım yoğurt çorbası, çok iyi gelmişti.
Çorba içiren ve gözlerime bir fer geldiğini gören ve beni tekrar hayata döndüren Hacı Ömer mutluydu.
İyileşmeme, benden daha çok O sevinmişti.
Kaldığım 2 yıl içerisinde köylülerim beni , kendi evlatları gibi bağırlarına bastılar.
Sevgileri ve saygılarını hiç esirgemediler.
Bana hem analık, hem babalık yaptılar.
Beni, kendilerinden biri olarak gördüler.
Ben de tek başıma, 84 öğrencimi canla başla okutup, yetiştirmeye çalıştım.
Askere almasalardı, daha da orada çalışacaktım.
Öğrencilerimden ve köylülerimden istemeyerek, üzülerek, ağlayarak ayrıldım.
Bugün aradan yıllar geçti.
Köyümden, köylülerimden ve öğrencilerimden ayrılalı tam 49 yıl oldu.
Fakat ne mutlu ki bana hâlâ, öğrencilerimle ve köylülerimle irtibatım var.
Arada bir buluştuğum, görüştüğüm, konuştuğum olunca ; dünyalar benim oluyor, mutlu oluyorum.
Evet bugün onların her biriyle gurur duyuyorum.
Hem bir öğretmen olarak ve hem de bir Türk olarak.
Öğrencilerimden bir çoğu bugün, devletimizin değişik kademelerinde çalışan amiri, memuru, öğretmeni, diş hekimi ve hatta milletvekili.
Bir çoğu alın teriyle, namusuyla çalışan ; işçi, köylü, çiftçi.
Gerek yurt içinde yaşıyor olsunlar, gerek yurt dışında fark etmez, her biri ; sadece Türkiye’nin değil, dünyanın birer medarı iftiharı.
Çalışkan, dürüst ve mert oldukları bir yana ; fedakar, candan ve insan kadri kıymeti bilen insanlar.
Bunların hiç biri, kimliğini inkar eden uyduruk insanlar da değil.
Kürtler ; örf,adet, gelenek ve göreneklerini kaybetmeden medenice yaşayan insanlar.
Her biri, Türkiye’yi hep anavatanı olarak gördüler ve de öyledirler.
Türkiye’nin etnik, tarihi, ekonomik, politik ve sosyal tüm değerlerine sahip çıktılar, çıkmaktalar ve her sorunun altına da ellerini atmaktadırlar.
Ayrıca ;
Vergisini ödeyen,
Askere giden,
Şeref ve namuslarıyla Türklerle birlikte omuz-omuza, kucak-kucağa yaşayan, ayrımcılık yapmayan bir halk.
Tanıdığım bir çok Kürt, Türk kızlarıyla evli. Çocukları oldu. Aile oldular.
Bir çok Kürt kızı da, Türklerle evlendi. Torunları var.
Kaynaştılar..
Dostluk, barış ve kardeşlik içerisinde yaşayan bu insanlar, birlikte yaşamaktan çok mutlular.
İşte, Türkiye’nin en büyük zenginlik kaynağı bu.
Farklılıklar..
Farklı halk katmanları.
Bir arada yaşama arzusu.
”Bunların kıymetini bilin demek” yetmez !
Uygulamak gerekir.
Sözde değil, özde.
Pratik olarak, günlük yaşamda.
Peki, siyaset şeflerimiz bunu uyguluyorlar mı ?
Bugün Türkiye siyasetinde söz sahibi olan siyasetçilerin, Kürtleri düşman gibi gösterme çabaları, gerçekten şaşırtıcı ve ürkütücüdür.
Yapılanlar.. söylenenler ve uygulamalar, Türkiye’nin gerçeklerine uymamaktadır.
Zira Kürtler, Türkiye’deki tüm farklı halklarla ve inançlarla dost olarak yaşamaktadırlar.
Kürtler, Türklerle Çanakkale’de olduğu gibi, yine tekrar el-ele vererek çıkarcıların ve istismarcıların oyununu ve kışkırtmalarını bozma çabası içerisindedirler.
Ülkemizde barışın hakim olmasına ve demokrasinin gelişmesine, siyasi partiler öncülük edecekler ve bunu siyasetin içinde kalarak yapacaklardır.
Siyaset yapacak olan parti ya da partileri siyasetin dışına itmek ve marjinalleştirmek sadece teröre ve anarşiye hizmet eder.
Kürtleri , sadece Kürt oldukları için hedef olarak gösteren kişi, kurum, merci ve partiler ; gerçekten ayrımcılık yapmaktalar ve anayasal bir suç işlemektedirler.
TÜRKLER, YAŞADIKLARIYLA ŞEREFLİDİR..!
Türkiye ; demokratik, çağdaş, laik ve hukukun egemen olduğu bir devleti , farklı halk kesimleri arasına kin, nefret ve düşmanlık tohumları atarak yaşatamaz.!
Bizler Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milleti olarak ;
– tüm etnik kimlilere saygı gösteren..
-insanların öz kimliklerini koruyarak yaşamalarını sağlayan..
– muasır milletler seviyesine ulaşmak ve onları geçmek isteyen..
bir millet değil miyiz ?
O zaman nedir bu yapılan Kürt düşmanlığı ?
Medeniyet, siyaset, demokrasi.. bu mudur ?
KÜRTLERLE YAŞAYANLAR, ŞEREFLERİYLE YAŞARLAR.
Diğer etnik kimliklerle yaşamak da bir şereftir.
Tüm faklılarla ve farklılıklarla, bir arada, bir dünya vatandaşı olarak; insanca ve barış içerisinde yaşamak ise, en büyük şereftir.!
TÜM ŞEFLERE DUYURULUR.
Köyceğiz-MUĞLA
Yazarımız
- Aslen Konya'nın Seydişehir ilçesinden. İvriz ilk öğretmen Okulu mezunu olduktan sonra Kuşca’nın Büyük Yayla ilkokulundan öğretmen olarak çalıştı. 1970’li yılların başında Danimarka’ya geldi. Danimarka’da Türkçe eğitim vererek öğretmenlik mesleğine devam ederken, sosyal danışmanlık eğitimini bitirdikten sonra, 5 yılda hukuk okumuştur.