KIRAN KIRANA MÜCADELE
Danimarka’da 16 ay işçi olarak çalıştıktan sonra, Üniversite sınavlarına girmek için, Türkiye’ye geri dönüş yaptım. Bu kısacık bir zaman diliminde hem kendimde, hemde ülkede büyük bir değişimin olduğunu fark ettim. Türkiye’de hızlı bir politikleşme süreçi başlamış, sağ sol kavgaları 12 Mart 1971 Askeri darbesinin ipuçlarını veriyordu.
İşte O günlerde Konya’da Arkadaşlarım A. Bayram ve F. Kılıç ile gezinirken kendilerini Akıncı olarak tanımlayan, Erbakan taraftarları bir gurup gencin saldırısına uğradık. Ellerindeki dergileri gözlerimize soka soka provoke etmeye çalıştılar. O zamanlar giyim kuşam ve bıyıklarından kimin solcu, kiminde sağcı olduğu kolay anlaşılırdı.
O gün birlikte olduğum arkadaşların ne kadar solcu olduklarını bilemem ama görünümlerinden dolayı hedef olmuşlardı. Görünümüm arkadaşlarıma pek benzemediği için hesaba katmamışlardı beni.
Grup bizimkilerin üzerine yürüyünce, onlara koşmamalarını önerdim. Arkadaşlarım yavaşlayınca etrafları sarıldı, çember içine altındılar, adımlarımı sıklaştırarak onlara yetiştim. Aralarında sert bir tartışma geçiyordu. İşin kavgaya varmaması için, dışarıdan bir gibi davranarak nasihat vermeye çalıştım.
Yüksek sesle hepsine büyük bir yanlışlık içinde olduklarını söyleyerek ağzımda şu kelimeler döküldü. “Bakınız arkadaşlar bende Avrupa’da öğrenciyim, orada da düşünce ve fikir ayrılıkları var, buna rağmen kimse zor kullanmıyor.”
Konuşurken bir “ağabey” tavrıyla dilimin döndüğü kadarıyla anlatmaya çalıştım. Beni kuzu kuzu dinlediklerini fark ettim. Söylediklerimin etkisinde kalmış olacakları ki, kavga sona erdi. Böylece arkadaşlarım dayak emekten kurtulmuş oldu. Avrupa’da henüz öğrenci değildim, numara çekmiştim, numara tutmuştu.
Türkiye’ye dönüş yaptığımda, kısacık bir zaman dilimi de olsa Danimarka’ya ne kadar çok entegre olduğumu anlamaya başladım, fabrikada işçi olarak çalışıyor, para kazanıyor , gerçek hayatın ne olduğunu anlamış, ayaklarım yere basmasını biliyordu. Danimarka toplumu ve işçi hareketiyle tanışıklığım, gelinen güne emek ve mücadele vererek nasıl gelindiğini kavramaya başlamıştım.
Danimarka’da göreceli olarak demokrasi ve insan hakları, Türkiye gibi ülkelere göre çok gelişmişti. Halkının da ” soğuk ” olmadığı, aksine yardım sever, karşılıklı saygı ve sevginin var olduğunu görmemek çok absürt olurdu
Üniversite imtihanlarına iki, üç ay da hazırlanmam imkansızdı. Kaldıki Türkiyede karşılaştığım bir insanın fırsat buldukları takdirde ülkeden kaçmak istedikleri bir gerçekti. O neden den tekrar dönmeye karar verdim. Geliş o gelişti.
Zaman zaman eğer Türkiye’de kalmış olsaydım, iyimi, yoksa kötümü olurdu diye düşündüğüm çok oldu. Şayet Türkiye’de kalmış olsaydım, verilen mücadele’nin içinde olurdum elbette. Fakat şu anda bulunduğum ülkede de değil içinde olmak, en ön saflarda mücadele ettim. Göçmen işçilerin hayat şartlarının düzeltilmesi, yerli halkla eşit vatandaşlık haklarıma kavuşması için elimde geleni yapmaya çalıştım, bir farkındalık yaratıldı mı sorusuna ben değil, başkaları karar vermeli diye düşünüyorum.
Halktan Halka !
Danimarkaya döndükten sonra yüksek öğrenim görmek için hazırlık yaptım. Türkiye’de yabancı dilim Fransızca idi, fakat geçmiyordu bu ülkede. Hem Dancamı ilerletmek, hemde İngilizce öğrenmek için Berlitz okulunda özel dil dersleri almaya başladım.
Hem çalışıp, hemde okumanın Danimarka’da yüksek öğrenim görmek için çok zor olduğunu bildiğim halde, denemekte fayda vardır diye düşünmüştüm. Aslında Danimarka’da üniversite de okumak, diğer Avrupa Ülkelerine nazaran imkansız gibiydi.
Dışarıdan gelen öğrencilet için koşullar hiç elverişli değildi. Bu anlamda Danimarka muhafazakar sayılırdı. Başka ülkelerde okuyan bir çok arkadasım, okul bitirdi, Ben yaya kaldım.
Diplomamı çevirmek için ” Halktan Halka ” ( People to People ) gittim. Göçmen işçiler
için kurulan bir hizmet yeriydi. Göçmenlere dil, mesken, iş, çeviri danışmanlık konularında yardımcı olunuyordu. Bu tür işlerin yürümesi için sosyal danışman ve tercüman bulunduruyordu.
Yöneticisi Knud Damgaard isminde biriydi, kendisi o dönem parlamentoya girme
hazırlığı içindeydi. Sonraları Sosyal Demokrat partiden hem Milletvekili oldu, hemde Kuzey Atlantik meclisinin başkanlığını yaptı. Deyimi yerindeyse ektiğini biçmişti.
Halil Yıldırım, Murat Alpar ve Ergin Şehirli o kuruluşta Türkçe tercümanlık yapıyorlardı.
Halil benim köylümdü, zeki bir insandı, Danimarka’ya gelmeden önce hayatı çobanlık yapmakla geçmişti, iyi bir çobandı. O işin hakkını veriyordu. Sadece İlk Okul mezunu olmasına rağmen kısa zamanda dil öğrenmiş ve çok kişiye yardımcı olmuştu.
Murat Alpar ODTÜ de Atom fiziği okuduğunu söylerdi. Daha sonraları yakında tanıma fırsatım oldu. Çok entel, romantik ve şair bir yönüde vardı. İkiside hayatta değiller, burada anmak istiyorum.
Ergin Şehirli’nin Trabzon’lu olduğunu ve Galatasaray lisesi mezunu olduğu söylenirdi,
Danca değil sadece İngilizce bilirdi. Erkin Şehirli ve arkadaşı Musa Tömek ( namı diğer KILÇO ) Danimarka’yı çok cazip bulmuş olmalılarki, Almanya’yı terk edip Danimarka’ya gelmişlerdi. Sonraları Ergin ile yıldızlarımız hiç barışmadı, ayrı ayrı cenahlarda mücadele ettik. O Ülkücü, bende sol sempatizanı idim. Bundan sonraki bölümlerde Kıran kırana bir mücadele yaşanacak…
Devam edecek.
Yazarımız
-
Kuşca'da doğdu. 1969 yılının ilk aylarında Danimarkaya göç etti. Yıllarca öğretmen ve okul müdürü olarak çalıştı.
Türkiyeli Göçmen dernekleri (FAT) ve Danimarka Göçmen Dernekleri konfederasyonu (IND-SAM) başkanlığı yaptı.
Emekli ve halen Brøndby Belediyesinde meclisi üyesi.
Yazarın kitapları:
• Gawesti, 2008
• Mor kayalar, 2015
• Mamo ile Adul, 2022
Son yazıları
- Mahmut Erdem23/11/2024UMUDA GÖÇ – 15
- Mahmut Erdem16/11/2024UMUDA GÖÇ – 14
- Mahmut Erdem27/01/2024UMUDA GÖÇ – 13
- Mahmut Erdem21/01/2024UMUDA GÖÇ – 12