Merhabalar
Sevgili Kuşça’lı yiğitler, hepinizi yürekten selamlıyorum. Kucak dolusu sevgiler…
Bilgisayarın başında yeni aldığım bir davada, sanığın savunmasını yazarken aklıma Kuşça sitelerine girmek geldi. İyide oldu. Öncelikle şunu belirtmek isterim. Makaleleri ve şiirleri okudum. Video bantlarını izledim. İnanın yorgun yüreğim kabardı, sevincimi kelimelerle anlatmak ve dile getirmek kanımca mümkün değildir. Bu farklı bir duygudur.
Sizlere merhaba demek ve sizlerle olmak için birkaç satır yazmaya karar verdim. Bazı notlar gözüme ilişti. Notlardaki konulara açıklık getirmek zorunda kaldım. Öncelikle kendimi kısaca tanıtayım.
Nuri Baysal kimdir? Doğum tarihim net olarak bilinmemektedir. Akrabalarımdan ve köylülerimden edindiğim bilgilerde farklıdır. Kimine göre 1948 kimine göre 1949 dur. Hatta. Bazılarına göre 1950 dir. Köye ilk Biçerdöverin geldiği yıl. Doğum tarihinin önemi yoktur. Önemli olan kişinin yaşamında neler yaptığı ve neler ürettiğidir. İlkokulu Kuşça Köyünde bitirdikten sonra 1963 yılında Cihanbeyli Orta okuluna devam ettim. Sonra Konya Erkek lisesini bitirdim. 1970 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine devam ettim. 1975 yılında mezun oldum. 1976 yılının son ayında Avukatlığa başladım. Halen serbest avukat olarak çalışmaktayım.
Konya Barosunun Yönetim Kurulu ve Disiplin Kurulu üyeliklerinde bulundum. Çağdaş Hukukçular Derneği, Demokrat Avukatlar Derneği ve İnsan Hakları Derneği Konya Şubesi’nin üyesiyim. 1980 yılındaki darbeden sonra Halkçı Parti’nin Konya Örgütlenmesinde görev aldım. İl Sekreterliği görevini üstlendim. Sonra aynı partiden milletvekili olmak için başvuruda bulundum. Ne var ki, partinin yöneticileri adaylık başvurumu kabul ettikleri halde Kürtçü ve Solcu diyerek listelerinde bana yer vermediler. Evli ve üç çocuk babasıyım. Evet kısaca öz geçmişim.
1968 kuşağı benim kuşağımdır. O öğrenci hareketlerini benimsediğim gibi içinde aktif olarak ta görev aldım. Bugün bile görev alır ve savunurum. Kırk yılı aşkın bir süredir, devrimci ve demokrat kişiliğimi koruyor ve inandığım davanın neferiyim. Yaşamımda bir çok konularda ödünler verdim. Ama inandığım davadan hiçbir zaman ödünler vermedim. Bu benim inancım ve yaşam felsefemdir. Neden bu konuya öncelik verdiğimi de hemen belirteyim. Beni tanımayan hakkımda hiçbir bilgisi olmayan gençlerin çokluğuna inandığım içindir. Demokratım. Ne demek istediğim anlaşılmıştır herhalde. Aynı zamanda yurtseverim. Kürt halkı için her türlü özveride bulunurum. Ama Kürtçü değilim. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünden yanayım. Hiçbir zaman etnik ve bölgeciliğe dayalı politikalara itibar etmedim. Bu iki ulus bir arada ve birlikte yaşamak zorundadır. Etle tırnak misali. Bunun başka alternatifi yoktur. Sınırlar tayin etmek ve haritada belirtmek mümkün değildir. Kürt halkının çoğunluğu Anadolu’nun Orta, Akdeniz, Marmara ve Bölgelerinde yaşamaktadır. O halde neden bunca yıldır kan dökülüyor. Bir çok nedeni var. Yazımın konusu değildir. Yeri ve zamanı geldiğinde elbette değineceğiz. Zaten ülke yönetimine demokratik düşünce hakim olsaydı bugün Kürt ve Türk diye bir ayırım söz konusu olmayacaktı. Nitekim Sovyetler Birliği dağıldı. Ama Sovyetler Birliğinde hiç bir ulusun dili, örf ü, adeti ve kültürü yasaklanmamıştı. Azeri Azeriliğini, Kırgız Kırgızlığını ve Gürcü Gürcülüğünü yaşadı. Keza Avrupa ülkelerinde de aynı durum söz konusudur. Dünyanın hiç bir ülkesi tek ulustan oluşmamaktadır. Tüm Ülkelerde mutlaka farklı bölgeler ve uluslar vardır. Demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile egemen olduğu ülkelerde böyle sorunlar yaşanmamaktadır. Ancak kısmi demokrasinin ve dikta yönetimin egemen olduğu ülkelerde bu tür sorunlar hat safhadadır. Anadolu’nun emperyalistlerden temizlenişini, kurtuluşunu, T.C. kuruluşunu ve tarihi evreleri anlatacak değilim. Bu kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesinde en etkili ulus Kürt ulusu olmuştur. Herkesçe bilinen gerçekler vardır. Bu ülkenin iki asli unsuru vardır. Kürtler ve Türkler. Kürtler bu coğrafyanın yerleşik halkıdır. İthal bir ulus veya ülkelerinden kaçan topluluklarından değildirler. Ancak T.C kurulduktan sonra Kürtler ikinci plana itildi. Dili yasaklandı. Örfü yasaklandı. Başta kültürü olmak üzere her şeyleri ipotek altına alındı. Hatta zaman zaman inkar politikaları bile izlendi. İnkar politikalarının ve jenosit uygulamaların netice vermeyeceğini aklı başında olan herkes bilir. Tarihi ve sosyolojik gerçekleri inkar etmekle de bir sonuca varılmıyor.
Köylülerimin, kardeşlerimin yazılarınızı okurken bir haykırış, bir feryat sezinledim. Haklısınız. Ana dilinizle okumadınız benim gibi Türkçe’yi de İlkokul 4.sınıfından itibaren konuşmaya başladınız. Sevgili kardeşlerim tüm taşlar yerine oturacaktır. Merak etmeyiniz. Bu kanlar artık dökülmeyecektir. Türkiye’de sadece Türkler yaşamıyor. Anadolu çok uluslu, çok dilli, çok inançlı ve çok kültürlü bir coğrafyadır. Türkiye’yi yönetenlerde bu durumun farkına vardılar. Ne yazık ki, faturası çok ağır oldu.
Kasabamızın ilk okuyanı olarak ifade edilmem de doğru değildir. Çok eskilerde medreselerde ve Kur’an kurslarında okuyan büyüklerimiz vardı. Örneğin dedem kare (Aslında sağır değil lakabıdır.) Molla Mustafa medreselerde okumuş genç yaşta köye Muhtar olmuş ve 35-36 yaşlarında vefat etmiştir. Bir rivayete göre de ağabeyi Hacomare Sıle tarafından idadide okutulmuş. Yine Xalle Çevuş, Hacomare Karre(Babam), Ali Mamke, Ham Raşık, Mıstafe İbi Xalle, Avi Alote, Osmıla, Mahmade Haci, Mıstafeye Şişko. Mahmudi Hame Ale gibi aklıma gelen büyüklerimiz medreselerde ve Kur’an kurslarında okumuşlar. Yakın tarihte köyümüzde Üniversiteye giden ilk kişi sayın Nuri Kara’dır.(ki adını taşıyorum) ilk olarak Yüksek Ticaret Okuluna devam etmiş birinci sınıftan ayrılarak Hukuk Fakültesine devam etmiştir. Bir yıl okuduktan sonra sağlık nedenleri ile tahsilini yarım bırakmıştır. Nuri Bey’den sonra Tevfik Demir ist.Ü.Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Sonra ben aynı Fakülteden mezun oldum. Bizim dönemde lisede ve dengi okullarda okuyan kardeşlerimizin sayıları oldukça azdı. Yeni nesil ise Kuşça Kasabasını Üniversiteliler kasabası yaptı. Gurur duymaktayım. Sağ olsunlar. Böylece eksiklikleri de olsa bir konuya da açıklık getirdiğimi sanıyorum.
Sözlerime büyük üstadın dizeleri ile son vermek istiyorum “kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, Yok edin insanın insana kulluğunu bu devlet bizim”.
Hepinizi yürekten selamlarım. Hoşça kalınız. 2009 Not. Bu yazı 2009 yılında yazılmıştır.
Avukat Nuri Baysal.
Yazarımız

- Avukat
Son yazıları
Nuri Baysal27/11/2013Gittiler
Nuri Baysal04/11/2013Sevgili Tefo
Nuri Baysal21/09/2013Merhabalar