Feridun Hayati ÜnüvarYAZARLARIMIZ

FAAL DEVLET

Devlet oruçta,

Devlet namazda,

Devlet tatilde,

Devlet yasta,

Devlet hasta..

Komik değil mi ?

Devlet, hiç oruç tutar mı ? demeyin !

Oruç da tutar, iftar da açar, bayram da yapar.

Yeri gelir abdest de alır, namaz da kılar.

Sahura da kalkar, iftar ziyafetleri de verir.

Kurs da açar, ders de verir, yemin bile ettirir.

Şeyh de olur, halife de olur, yezit de olur, molla da olur, papaz da.

Yeri gelince hıristiyanı camiye, müslümanı da kiliseye sokar.

Sakın ola da, devleti kızdırmayın ha !

O dağa çıkmaz, dağdan indirir,

Adama külahı, tersten giydirir.

Bizim devlet laiktir, laik kalacak,

Anayasada da, böyle yazacak !

. . . . . .

Gelelim devletin sosyalliğine ..

Trafik kazalarıyla, sel felaketleriyle, yolsuzluklarla, depremlerle, işsizlikle, eğitimsizlikle, geçim sıkıntılarıyla, erken ölümlerle, huzursuzluklarla, kurgulu ihalelerle, fuhuşlarla, uyuşturucu tacirliğiyle, iltimaslarla, rüşvetlerle, töre cinayetleriyle, terörle ve ölüm korkularıyla insanlıkları ve yaşamları örselenerek birbirlerine yabancılaştırılıp patlama noktasına getirilen deprasyonlu toplumumuza şöyle bir göz atacak olursak; yaklaşık olarak, yüz kişiden 47 sinin sosyal yardıma muhtaç, oldukları görülmektedir.

Bu hem acı, hem çarpıcı ve hem de asosyal bir realite.

Üç kişiden biri , işsiz,
Beş kişiden üçü, dişsiz,
On çocuktan dördü, öksüz.

Bu nasıl bir, sosyal devlet politikasıymış ya cabbar !

Halkına okul, çocuk yuvaları, yaşlılara bakım evleri, gençlere iş yerleri açması gibi Sosyal Hizmetler yapması gereken devlet; Amerika’dan füze kalkanı almaya kalkıyor. Böylesine yoksullaştırılmış bir topluma hala füze kalkanları almak, silaha ve bombaya para aktarmak hangi sosyallikle bağdaşıyor Allahaşkına ? Toplum savaşa hayır diyor, devletin yürütmesini yapan iktidar kalkmış, paralarımızı savaş hortumcularına yatırıyor. Batılı efendilerimizin sömürü çarkı işte böyle dönüyor ve işte bizi bunun için dövüştürüyorlar, bölüyorlar.. ve bize mallarını işte böyle satıyorlar.

Bu nasıl bir sosyal politika ya gaffar !

Kürt açılımı yerine, öncelik, Sosyal Açılıma verilseydi olmaz mıydı ?

Anayasamızda buna bir engel mi vardı ?

Sosyal Açılım yapmak için şu bizim AKP yürütmesi; komşudan, yargıdan, yasamadan, muhalefetten, ABD’den, AB’den veya APO’dan icazet mi alması gerekirdi acaba ?
Gerekliyse alsaydı.. alsaydı da, şu Sosyal Devlete, açılımla bir neşter atsaydı.

Galiba bizi yürütenlerin anayasası bi başka. Ya da ;
Denizler..
Fenerler..
Yürütenler..
Ampüller..
Seller..
Ve Kandil’ler..!
Herşeyi silip-süpürüp, götürüp gitmişler miydi ?
Yoksa herşeyin yerinde yeller mi esiyordu ?.

Bu nasıl sosyal bir devletmiş ya habibi !

Evet.. artık AK’ların ak, karaların da kara olmadığı ;
Devletin-deniz,
Milletin-illet,
Ümmedin-kul,
Yurttaşın-dilenci,
Vatandaşın-koyun,
Yürütmenin-yürüten,
Yargının-bağımsız,
Katilin-suçlu,
İktidarın-masum OLMADIĞI bir dünyada yaşıyoruz.

Gelişen internet teknolojisiyle cezalarla bile engellenemeyen Basın ve İfade özgürlükleri artık, eskisi gibi değil. Toplumu uyutmak, avutmak ve aldatmak tedavülden kalktı artık !

Ağalığı da, beyliği de, şeyhliği de içinde barındırabilen iktidarlaştırılmış devlet ; çaktırmadan ortaçağın feodal yapısını da kurumlaştırarak, sürdürme gayretine girebiliyor.
Milletvekili dokunulmazlıklarıyla suç işleyen, işlememiş muamelesi görürken ; Anayasada yazılı olup da rafa kaldırılan hak-hukuk da, dolaptan derin-dondurucuya aktarılarak buzlaştırıla biliniyor. Milletvekilleri 8-10 bin TL aylıkla Lale Devrini yaşarken, evlatlarımız hayatlarının baharında öldürülebiliyor ve millet; yeni umut, vaat, paket , açılım ve projelerle avutulup, aldatılıp, oyalana biliniyor.

Beyaz bildiğimiz AK’ların, kara olmadığına akıl ermiyor !

Bir bakıyorsunuz, AK’lar kararıvermiş. Ampüller sönmüş, dağ fare doğurmuş. Ve herşey, tam zıddına dönüşüvermiş.. değişivermiş. Batıya bakan Türkiye’nin yönü Ortadoğuya çevrilivermiş. Demokratik, milli proje kılıflarıyla Ermenistan, Kürdistan gündeme oturtuluvermiş..
Üstüne üstlük, düğmeyi çevirenler ‘’birileri düğmeye bastı’’ diye feveran etmeye de başladımı, ortalık hayalet güçlerle doluveriyor. Kurtlar ininden, maşalar külünden çıkıveriyor.

Kendi iradesini temsil eden Meclis’ini 1980 de kapattırarak suç işlettirdikleri devleti, AK’laştırmayanlar, kendilerini, yasalarıyla AK’layıp temize çıkartıveriyorlar. Suçlanmıyorlar, milletvekilidirler .. güvencededirler !

Ama devlet !
Laik, sosyal, hukuk devleti ne halde ?
O, şimdi korkuyor, yıkılmaktan korkuyor.
Kendinden, korkuyor-korkutuluyor..
Ve tansiyonu yükselen, gözü kararan bir insan gibi Türkiye ; daralıyor, bunalıyor, sıkılıyor ve kıvranıyor. Kendisini yok etmeye çalışanlara ;
eğiliyor-eğdiriliyor,
bükülüyor-büktürülüyor,
diz çöktürülüp, kullaştırılmaya çalışılıyor..

Bir bakıyorsunuz adeta ulus olmaktan, devlet olmaktan, Doğu’ya gitmekten, çorba içmekten, Türkçe konuşmaktan, yolda yürümekten, Kürtçe konuşamamaktan, mutlu olmaktan, Vatan’ını sevmekten, inancından, demokratlıktan, başını kapamaktan, birbirleriyle kaynaşmaktan, başını açmaktan, Türk’üm demekten, kokoreç yemekten, bağımsız olmaktan, Anayasasını yapmaktan, Kürd’üm demekten korkuyor- korkutuluyor..

Bindiği dalı kesercesine varlık sebebini düşünemiyor, kendisiyle boğuşuyor, geçmişiyle dalaşıyor, kökleriyle uğraşıyor.. uğraştırılıyor.. Kendini alkışlayan tılısımlı ellere doğru koşuyor, emirlerin geldiği büyük kapılara koşuyor.. Danışıyor, akıl alıyor ve açılıyor..

AB ve ABD’nin bölgemizdeki çıkarlarından pay alacaklar ve pay umanlar efendilerine hizmet için yarışırcasına koşturuyorlar. Bir Ermenistan’a , bir Kürdistan’a ..
‘’At binenin, kılıç kuşananındır ‘’ diyorlar.

Halbuki biz, atalarımızdan ;
At, besleyip, büyütüp bakanın ,
Kılıç ise, kalemi olmayanın.
..diye öğrendik.

Bugünkü iktidarın ; eğitim reformunu, sosyal reformu, toprak reformunu, sağlık reformunu , din reformunu, hukuk reformunu yapamadığımız, tamamlayamadığımız ülkemize SÖMÜRÜ reformunu getirip yerleştirmeye kalkışması, bugünkü problemlerimizin temel, ana kaynağını oluşturmaktadır.

Bireyin, fikriyle, vicdaniyle, ekonomisiyle hür olmadığı bir ülkede içbarışı sağlayabilmek, ancak geçici olarak mümkün olabilir. Milletimiz, iktidardan Türkiye’yi insanca, hakça, demokratikçe yönetmesini ve feodalizmi tasfiye etmesini beklemektedir.Yönetim ise kalkmış ülkemizi ve milletimizi AB ve ABD’nin kucağına ve projelerine atıyor. Bölgemize ve bölge halklarına yapılacak en büyük kötülük ve tarihi hata, işte budur.
Bölge ülkelerini ve halklarını ;
Dine göre, dona göre.
Soya göre, sopa göre.
Beye göre, boya göre.
Konuştuğu dile göre.
.. ayrıştırmaya, özenle seçerek tasnif etmeye kalkmak, en affedilmez bağnazlıktır, ayırımcılıktır, ırkçılıktır !

Bedeli ne olursa olsun ırkçılığa, ayrımcılığa ve yobazlığa karşı çıkarak halkların dostluğunu, kardeşliğini ve barışı savunacağız. Bunun için ne kefen giymemize ve ne de dalkavukluğa –kulluğa gerek vardır. Ülkemize ve her çeşit insanımıza sahip çıkarak onları ezdirmeyeceğiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türkiye halkının kurduğu bu Cumhuriyet’e yine bu Kürt ve Türk kardeşliğiyle sahip çıkacağız. Atalarımız, Kürt ve Türk birbirine dost ve yakın iki halktan bir millet yaratmış. Biz bu millete sahip çıkacağız ve parçalanmayacağız. Bunu tüm emperyalistler ve zihniyetindekiler böyle bileler.

Seni seviyorum 1982’nin ey 2. maddesi,
Şu laiklik, sosyallik ve hukuksal ilkesi,
Uygulamayanların gitmesin ha kellesi,
Bu olmalı Evren’in demokratik perdesi.

Zevkle yaşayacağımız bireysel özgürlüklerimizin başkalarını rahatsız etmeden Ramazan Bayramımızı da süslemesini diler, insan sevgisinin damarlarımızda dolaşmasını ümit ederim.

Köyceğiz, 20.eylül 2009

Yazarımız

Feridun Hayati Ünüvar
Aslen Konya'nın Seydişehir ilçesinden. İvriz ilk öğretmen Okulu mezunu olduktan sonra Kuşca’nın Büyük Yayla ilkokulundan öğretmen olarak çalıştı. 1970’li yılların başında Danimarka’ya geldi. Danimarka’da Türkçe eğitim vererek öğretmenlik mesleğine devam ederken, sosyal danışmanlık eğitimini bitirdikten sonra, 5 yılda hukuk okumuştur.

Daha Fazla Göster
Göz Atın
Kapalı