Hamide KayaYAZARLARIMIZ

Yağmurun Gelini

Bahar çoktan yüzünü göstermişti. Yağmurun, bereketin, dirilişin habercisi bahar. Yağmur yağacak, toprak yağmurla birleşip içinde barındırdığı tohumları filizlendirecektir.Toprak kabarmış, toprak susuz…

Köylü, hasretini çektiği yağmurun yağacağı umuduyla hergün yeni bir güne uyanıyordu. Yağmur yağacak, toprak suya doyacak. İçinde barındırdığı bereketi fışkıracaktı. Gün günü kovalıyor beklenen yağmur yağmıyordu.

Köyün kadınları, çocukları topladılar etrafına. Haydi çocuklar yağmurun gelinini oynayın, dediler.Çocuklar sevinçle karşıladılar. Senede bir defa oynadıkları bir oyundu. Oynayacaklar, eğleneceklerdi. Çocuklar toplandılar. Oyunları için gerekli edavat da hazırdı. İki ağaç parçası ve bir kadın giysisi.

Ağaç parçalarını birbirine çattılar, üzerine kadın giysisini geçirdiler. aralarından seçtikleri temsili çocuğun eline yağmurun gelinini tutuşturuverdiler. Temsili çocuk önde diğerleri arkasında köyün içine daldılar.Bir yandan da ne anlama geldiğini ,hatta büyüklerinin bile ne anlama geldiğini, bilmedikleri yağmurun gelini geldi, yağmurun gelini geldi terennenesini dillendiriyorlardı.Köydeki tüm evler tek tek dolaşılacak, yiyecek toplanacaktı. Bunlar pişirilip kırda afiyetle yenilecekti.

Yağmurun gelini geldi, yağmurun gelini geldi. Bir evin önüne gelmişlerdi. Evin sahibi bir elinde bir tas su diğer elinde gıda maddesi çocukları karşılıyor. Çocuklar, yağmurun gelini yağmurun gelini diye bağrışırken evin sahibi elindeki bir tas suyu çocukların üzerine sıçratıyor, arkasından da çocuklara yiyecek bişeyler veriyor. Bu seromeni köydeki tüm evlerde aynen tekrarlanıyor. Her defasında bir tas su çocukların üzerine sıçratılıyor, arkasından çocuklara envai gıda veriliyordu. Çocuklar kendilerine verilen yiyecekleri kırda kurdukları sofrada neşe içerisinde afiyetle yiyorlardı. Hem büyüklerinin hem de kendilerinin bilmedikleri bir kut törennini gerçekleştirmiş oluyorlardı.

Çocukluğumuzda sadece bahara özgü bir oyun ve eğlenceydi yağmurun gelini. Baharda elimizde yağmurun gelini köyü baştan sona gezerdik. Gittiğimiz her evde bir güzel ıslatılırdık sonra elimize envai gıda verilirdi. Sonra da kırda oyunlar eşliğinde toplanılan yiyecekleri yerdik.

Oynadığımız oyun bir oyundan öte bir yağmur yağdırma seromonisiydi. Ağaç parçaları ve kadın giysileri bilinçsiz bir şekilde elimize tutuşturulmuştu. Oysa her bir nesne bir anlam ifade ediyordu bizden binlerce yıl önceki yabanıl dönemde. Yağmurun gelini, bize binlerce yıl öncesinden yabanıl dönemden gelen bir kültür, bir mirastı.

Yabanıl dönemde yabanıllar için dünyada var olan herşey canlıydı. Her maddenin bir ruhu vardı. Canlı olarak kabul edilen ve bir ruhu olduğu varsayılan ağacın yağmur yağdırma gücü vardı. Doğurganlığın, bolluğun, bereketin simgesi kadındı. bol yağmur yağması için de kadın elbisesi ve ağaç paröaları bilinçli bir şekilde seçilmişti yabanıl dönemde.

Yabanıla göre doğa; acımalarına, korkularına, umutlarına başvurulardan etkilenebilen kişisel varlıklarca yönetiliyordu. O, böyle kavradığı bir dünyada doğanın gidişini kendi yararına etkileme gücüne sınır tanımıyordu. Ya tanrıları korkutarak ya sürekli ziyaret ederek rahatsızlık vermek ya da taklit ederek istenilen şeyin meydana geleceği varsayılırdı.

Ağaç parçaları ve kadın giysisiyle sembolize edilen yağmurun gelini de bir yağmur yağdırma büyüsüydü. Dolaşılan her evden çocukların üzerine sıçratılan su ile yağmur taklit ediliyordu. Kırda düzenlenen oyun da tanrı için yapılan bir şölendi. Tanrıya yemek sunularak onun gönlü yapılacaktı.

Çocukluğumuzda köyde gerçekleştirdiğimiz, büyüklerimizin ve bizim farkında bile olmadığımız yağmurun gelini bir kut törendi…..

Yazarımız

Hamide Kaya
Avukat
Kuşca'da doğdu. Türkiye'de yaşamakta.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Göz Atın
Kapalı